Bu nasıl başlık dediğinizi duyar gibiyim. İnternette tesadüfen gördüğüm bir haberle başladı başlığın öyküsü.

Bu nasıl başlık dediğinizi duyar gibiyim. İnternette tesadüfen gördüğüm bir haberle başladı başlığın öyküsü. Ayvalık’ta “Anadolu Uygarlıkları Müzesi” açılmış. Haberim yoktu. Hemen Işık Teoman ağabeyimi aradım, bu müze neymiş, içinde ne varmış öğrendim. Sağ olsun derhal yardımcı oldu. Ama ilginç ki, müzenin adı “Ayvalık Müzesi” değil “Ayvalık Anadolu Uygarlıkları Müzesi”. Hep diyorum ya “Kent ve aidiyet” diye. İşte Ayvalık’ta hissettiğim bu. Henüz tanışmadım Başkan Mesut Ergin ile. Ama özgeçmişine baktığımda Ayvalık doğumlu olduğunu gördüm ve emin oldum hissettiklerimden. Başkanın “kent aidiyeti” kökten olunca ortaya da böyle bir anlamlı çalışma çıkıyor işte. 1969’da Ayvalık’ta doğan başkana, çocukluğunu sorsak kim bilir neler anlatır, ailesinden neler öğrenmiştir kitapların yazmadığı. 1922 sonrası İzmir’de de Ayvalık’ta da hep acı vardı. Gidenlerdeki acılar, gelenlerdeki acılar. Koca Osmanlı’nın dev bir sömürge olmasıyla İngiltere, Almanya acımadan ayrıştırdılar halkları. Balkanlar’da, Ege’de hep komşuları birbirine düşürdü “İngiliz aklı”. Oysa Osmanlı güçlüyken, asayişine sahipken böyle miydi? Hele Ayvalık! Bir benzeri yoktur Ayvalık’ın biliyor musunuz? 18. asrın sonuyla 19. asrın başına kadar öyle farklı bir yer ki Ayvalık, Ayvali, Cunda! Ama Osmanlı’nın iyi niyetini, güçten düşünce emperyalizm nasıl istismar etmiş? Ayvalık’ta neler oldu 1922’de herkes bilir de kimse yazmaz. Ayvalık’a gelenler de gidenler de doğdukları topraklardan sürgünler. Ama ilginçtir, Gelenler de gidenler de hep ortak kültürün insanları. Bir zamanlar yabani ayva ağaçlarının altında birlikte ayva dişleyen farklı insanları, birbirlerinin katili edenler kahrolsun. 1770-1820’ler arasında Ayvalık her yönden çok gelişmiş. Kültür, ekonomi muhteşemmiş. Her şey tersine döndürülse bile temel bozulmamış. Şimdi Ayvalık hayata geçirdiği “Anadolu Medeniyetleri Müzesiyle” aslında farklı bir mesaj veriyor, aydınlık yürekli Ayvalık şimdi Anadolu’nun kültür aynası gibi. Müzede Anadolu’nun değişik yerlerine ait Kalkolitik Çağ’dan günümüze kalmış 619 eser sergileniyor. Kalkolitik çağ, tunç çağları, demir çağı, arkaik dönem, klasik dönem, helenistik dönem, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserlerin yanı sıra Anadolu’da, demir çağın en önemli uygarlıklarından Urartular’a ait eşsiz miras ziyaretçilerini bekliyor. Anadolu uygarlıklarını bugüne hatırlatan kim varsa helal olsun. Emperyalizmden kurtuluşun 100. yılında “gerçekleri” konuşmamız, yazmamız, tartışmamız lazımdı. Bize öğretilen “düşmanlar” gerçekten düşman mıydı sorgulamasını yapmamız lazım. Neden hala “İngiliz-Alman aklı” tartışılmıyor? Bugün Anadolu’ya dayatılan “Arabiliğin” altında yine aynı emperyalist akıllar var. Kimse kusura bakmasın ama “100. Yıl” bana “boş” geliyor artık. Ayvalık beni heyecanlandırdı. “Kent ve aidiyet” düşüncelerimi pekiştirdi. Ayvalık Belediyesi’ni ve müzeye emeği geçenleri kutluyorum yürekten. Unutulmamalıdır ki “gerçek” olan “gerçekler” asla sonsuza dek gizlenemez. Feride Çiçekoğlu’nun “Suyun Öte Yanı”, Dido Sotiriyu’nun da “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” kitaplarını yeniden okuyacağım. Size de tavsiyem, kapatın televizyon denen canavarı, kitap okuyun! BİZİM CANIMIZ YOK MU EFENDİLER? İzmir Valisi’ne ve Bayraklı Belediye Başkanı’na defalarca yazdım. Ricayla yazdım, kızarak yazdım. Şimdi ikisine de soruyorum huzurlarınızda: “Efendiler sizin varlık nedeniniz nedir? Zor mu bu kadar, iki tane hafriyat firmasının sahibini makamınıza çağırıp, halkınızın dertlerini söyleyip ‘edepli olun’ talimatı vermeniz?” Başkan Sandal’a oy vermiş bir yurttaşım. Ama bu kadar “boş vermişliğini” anlayamıyorum. İki gün üst üste Alija İzetbegoviç Caddesi’nden geçtim. İlk gün tweet de yazdım. İlk günün sonunda Bayraklı Belediyesi’nden garip bir karşılık aldım: “Adresi verir misiniz” gibi. Yahu bunu yazan İzmir’in 30 küsur yıllık bir gazetecisi ve Başkan Sandal ile selam hakkı olan bir yurttaş. Son yıllarda “İzmir içinde olup İzmir’i bilmemek” neden bu kadar yaygınlaştı? Bu cadde üzerinde birkaç yıkım gerçekleşiyor. Ama nasıl yıkım… Yıkım alanı ve çevresinde güvenlik yok, güvenlik alanı yok, insana saygı yok, anlayış yok, çevredeki evlerde hasta, bebek, yaşlıları düşünmek yok. Göstermelik bir tanker keyfe keder güya su sıkıyor. Kaldırımlar, ağaçlar hep tehdit altında. Bu cadde Bayraklı’nın en işlek caddesi, hafriyatçılar kaldırımı molozlarla doldurmuş. Yurttaşlar bu noktada, trafiğin aktığı caddeye inmek zorunda. Çevrede biraz söyleştim, kaç kez şikâyet ettilerse ya gelen olmamış ya da şu söylenmiş “idare edin bir an önce bitsin”. Şaşırmıyorum duyduklarıma. Bayraklı’da “birileri” rahat hafriyat inşaat yapsın diye, Valilik de Bayraklı Belediyesi de yaşayan vatandaşın canı pahasına üç maymunu oynuyor. Eğer vatandaşı düşünen irade olsaydı, Mahalli çevre bilmem ne kurulu sözde kamu yararı uydurarak, inşaat müteahhitlerine 24 saat serbestlik verir miydi? İzmir’in ilgili ihtisas örgütlerinden acil destek talep ediyorum. Bayraklı’yı “birileri” ciddi ciddi “boşaltmaya” çalışıyor. İlçede huzur ve sağlık kalmadı. İlçe siyaseti halkın yanında değil. Velhasıl, Bayraklı, tarihin en sahipsiz sürecini yaşamaya devam ediyor!