Dünyada kızamık salgını uyarısında bulunan ülkeler arasına ABD'den sonra Filipinler de katıldı. Aşı karşıtlığının artmasıyla birlikte bulaşıcı hastalıklarda da hızlı bir artış görüldü. Bu salgınlara,...

Dünyada kızamık salgını uyarısında bulunan ülkeler arasına ABD'den sonra Filipinler de katıldı. Aşı karşıtlığının artmasıyla birlikte bulaşıcı hastalıklarda da hızlı bir artış görüldü. Bu salgınlara, aşılarla ilgili yalan ve sahte haberlerin yayılması ve çöken sağlık sistemlerinin yol açtığı belirtiliyor. 2016-17 yıllarında dünya çapında kızamık vakalarında yüzde 30 artış kaydedildi. DSÖ, "Bir ülkede meydana gelmiş olan birkaç vaka, aşı koruması olmadan kısa sürede on binleri, hatta yüz binleri bulabilir" diyor. En yüksek artışlar Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa ve Doğu Akdeniz'de oldu. Aşı karşıtı hareketin başını ise ABD çekiyor. Türkiye'de de sayı hızla artıyor ve her geçen gün aileler aşı konusunda bilinçsizce davranarak çocuklarını aşılamaktan kaçınıyor. Aşıların yararları konusundaki bilimsel verilere rağmen aşı oranlarının düşmesi şu yanlış kanılara bağlanıyor: Kızamık, kızamıkçık, kabakulak için yapılan karma aşının otizme yol açtığına dair iddialar pek çok bilimsel araştırma tarafından yalanlandı. Batılı ülkelerde kızamık aşısı oranlarının düşmesi esas olarak İngiliz cerrah Andrew Wakefield'ın açıklamalarına dayanıyor. 1997'de ünlü tıp dergisine yazdığı bir makalede Wakefield, kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) için yapılan karma aşının çocuklarda otizme yol açtığını iddia etmişti. O tarihten beri yapılan birçok araştırmada aşı ile otizm arasında böyle bir bağlantı bulunamadı. Tıp dergisi bu araştırmayı yayından kaldırdı ve Wakefield İngiltere'de meslekten men edildi. Ancak onun ileri sürdüğü iddialar nedeniyle KKK aşısı oranları İngiltere'de 1996'da yüzde 92'den 2002'de yüzde 84'e kadar düştü. O tarihten bu yana yüzde 91'e tırmandıysa da bu oran hala DSÖ'nün önerdiği yüzde 95'in altında. Bir diğer mantığa uymayan neden ise "Çocukların bağışıklık sistemi bu kadar çok aşıyı kaldıramaz" denilmesi. Çocuklar 7 yaşına gelinceye dek ortalama 11 aşı oluyor. Bazı aileler bu kadar aşının çocuklarının bağışıklık sistemine aşırı yüklenme yapacağına inanıyor. Aşı, belli hastalıklara yol açan virüs ve bakterilerin değişime uğratılarak hastalığa yol açmayacak şekilde vücuda enjekte edilmesini ve böylece vücudun o hastalıklarla savaşmaya hazırlanmasını sağlıyor. Yeni doğmuş bebeklerin bile bağışıklık sistemi yabancı unsurlara karşı mücadele kapasitesine sahiptir. Yani aşı vücuda girdiğinde de vücut buna bağışıklık sistemiyle tepki gösterip hazırlanır. Yaşam koşullarının iyileştirilmesi salgın hastalık riskini azalttı. Buradaki argümana göre, sosyo-ekonomik koşullardaki iyileşmeler, beslenme ve hijyendeki gelişmeler, zaman içinde aşılar kadar etkili olmuştur. Bu gelişmelerin bazı hastalıklarda aşı henüz çıkmadan önce ölüm oranlarını düşürdüğü doğrudur. Ancak hastalıkların bulaşma oranlarının büyük ölçüde düşmesi aşıların işe yaradığını gösteriyor. Ayrıca aşı oranlarındaki düşüşün hastalık artışına yol açtığını gösteren pek çok veri bulunuyor. Aşı karşıtlarının kullandığı argümanlardan biri de bu. Hiçbir aşı yüzde 100 etkili değildir. DSÖ, çocuklara yapılan aşıların etki oranının yüzde 85-95 olduğunu söylüyor. Fakat, aşı olmayanların hastalanma oranı çok daha yüksektir. Aşı yoluyla birçok ülkede önlenebilir hastalıklar azaldı, ancak bu dünya çapında bu hastalıkların kontrol altına alındığı anlamına gelmiyor.