Uzaktan baktığımızda, karşımıza çıktıklarında yüzümüzü değiştirerek acıyarak hatta bazılarımızın yaptığı gibi yolunu değiştirerek, hızla uzaklaşarak belki de anne babalarını daha da çok yaraladığımız...

Uzaktan baktığımızda, karşımıza çıktıklarında yüzümüzü değiştirerek acıyarak hatta bazılarımızın yaptığı gibi yolunu değiştirerek, hızla uzaklaşarak belki de anne babalarını daha da çok yaraladığımız canlarımızdan bahsetmek istiyorum bugün. Otizmli çocuklarımızdan. Yaklaşık 30 yıldır otizmli çocuğuyla yaşayan  gazeteci dostumuz Oğuz Matoğlu’nun dizeleri bakış açımızı değiştirmemiz için belki de bir fırsat olur. ‘Söylediğim tek yalan "Nasılsın?" sorusunaydı; “İyiyim!” Aslında iyi değildim. Otizmli çocuğu olan anne ve babaların hepsi gibi. Otizmli bir çocuğun babası olmak aynı annesi olmak gibi zor, hiçbir farkı yok. İstediğimiz ne mi? İstediğimiz; “Farklı” çocuklarımızın farkında olmanız. Ebeveynler olarak yaşadığımız ağır travmaları atlatmamızda bize destek olunması ve yargılanmadan anlaşılmak. Bu pencere gerçekten çok başka, buradan gökyüzü her zaman “Farklı” görünüyor. Çok klasik olacak ama gerçekten otizmin zorluklarını yakından yaşamadan kimse tahmin bile edemez. Otizm yelpazesinde hepimizin çocukları aslında birbirinden “Farklı”. Düştüğümüz en büyük hata aslında “Normal(!)” denilen çocukların ailelerinin düştüğü hatayla aynı. Çoğu zaman çocuklarımızı birbiriyle karşılaştırmak. Her çocuk için “Aynı” yolu denemek. (Aslında fazla yapacak bir şeyimiz de yok.) Ancak, nasıl ki her insan “Farklı” ise, bizim çocuklarımız da birbirinden “Farklı”. Eğer bu hastalık olsaydı, ne kadar otizmli birey varsa o kadar adı olurdu. Mesela; “Cem Hastalığı”, “Efe Hastalığı”, “Ayşe Hastalığı”. Belki yıllar sonra “Hastalık” olarak kabul edilecek ya da bir hastalıktan sonra ortaya çıkan bir durum. Ama şu gerçek sanırım hep kalacak: “Bu bir farklılık!..” ‘SESSİZ KONUŞMA’ Bu sessizlik… Yani, konuşamama durumu, otizmli bireylerin büyük çoğunluğunun yaşadığı kötü durum. Kendini ifade edemememin büyük sıkıntısı ve patlamaları. Ancak, düşünen hatta çoğunlukla bizden birkaç adım önde düşünen bir beyin ve konuşan bir sessizlik. Tüm takıntıların, yaptıkları tüm “Sosyal Olmayan (!)” davranışların da ötesinde yaşadığımız en zor durumlardan biri. Öfke nöbetlerinin en başta gelen sebeplerinden maalesef. Bu tespitim otizmi tanıdıktan sonra yaşadıklarımdan. Çünkü, hiçbir siyasi görüş, cinsiyet, renk, din, dil demeden buluştuğumuz bir acı var: “Otizm”… “Farklı” olan çocuklarımızla aslında “Aynıyız”. Halden anlarız. Biliriz ki şu anda bile bir yerlerde otizm nöbetleri geçiren bir çocuk ve onun annesi ya da babasının yaşadığı büyük bir sorun var. Bunu “Yargılamadan” anlayabiliriz. Eğer yakınımız daysa o yardım istemeden yardım ederiz. Açık denizlerde denizcilerin birbirlerine yardım ettiği gibi ve daha fazlası. Ama bu yetiyor mu? Yetmiyor. Çünkü, yaşadığımız sosyal çevrenin de en azından bu anlayış içinde olması gerekir. Yapacakları en büyük yardım, bürokrasiden, berber koltuğuna kadar çocuklarımıza ve anlayışlı ve sabırlı olmaları. Sadece bir an için çocuğunuzun otizmli olduğunu, normal bir okula gidemeyeceğini, hayatını kurmayacağını, siz olmadan yaşamının ne kadar zor geçeceğini düşünün...’ Ezcümle: Başına gelmeden farkına varmaktır önemli olan. Yaratılanı sevmektir, hoş görü ile bakmaktır önemli olan. Neden mi yaratandan ötürü…