Son iki haftadır, geçen kasım aralık aylarında eşimin kaybından sonra yaşadıklarımın benzerlerini yaşamaya başladım. Biricik kızımın yurt dışına taşı...

Son iki haftadır, geçen kasım aralık aylarında eşimin kaybından sonra yaşadıklarımın benzerlerini yaşamaya başladım. Biricik kızımın yurt dışına taşınma kararı beni alt üst etti. Bir yılda aileden iki kayıp yaşamak (Kızımın çok daha güzel bir hayatı olacağına inanmama rağmen) beni çok etkiledi. Eşimin kaybından sonra kızımın varlığına dayanmış, içimdeki acıyı onunla hafifletmeye çalışmıştım. Son günlerde yine bütün gün evde hiç dışarı çıkmadan, hiçbir şey yapmadan öylece oturuyorum. “Kukumav kuşu gibi oturmak” deyimi vardır ya aynen öyle. Elim kolum kırık, içimde tarifsiz bir hüzün var. Kimi zaman kendimi geçmişe anılara dalmış düşünürken buluyorum. Tüm bu yaşadıklarımı telefonda arkadaşıma anlattığımda bana “Atalet içindesin sen” dedi. Atalette nedir?” diye sordum. “İşte senin yaşadığın eylemsizlik hali” diye cevapladı arkadaşım. Bugüne kadar hiç duymadığım bu “atalet” kavramının ne olduğunu araştırdım. Sizlerle bugün atalet hakkında öğrendiklerimi paylaşacağım. Atalet nedir? Türk Dil Kurumu Sözlüğü ’ne göre atalet, “Tembellik; işsizlik, işsiz kalma; işlememezlik; durağan” gibi anlamlara gelmektedir. Dilbilimsel açıdan atalet, “atıl” kökünden gelmekte ve “atıl kapasiteyle yaşamayı” ifade etmektedir (www.tdk.com.tr). Sosyal bilimlerde atalet, “eylem yeteneğindeki zayıflık” anlamına gelmekte ve harekete geçmeme, yılgınlık, yavaşlık, tükenmişlik gibi durumları ifade etmektedir. Yönetim bilimi açısından atalet, bir kurumun çevresindeki gelişmelere tepki verme (adapte olma) hızının düşük olması, hantal bir yapıya sahip olması ve kurumsal işlevleri yerine getirmedeki yavaşlık olarak tanımlanabilir. Kişisel gelişim terminolojisinde atalet; yavaşlık, isteksizlik, depresiflik hali olarak tanımlanmakta ve bu bağlamda bireylerde erteleme eğilimleri mazeret ve tembellik gibi yansımaları olan duygusal bir çıkmaz olarak nitelendirilmektedir. Bireysel anlamda “amaca yönelik eyleme geçememe” olarak ifade edilirken, aynı zamanda atalet kavramı; bireylerde görülen yavaşlık, isteksizlik, miskinlik, uyuşukluk ve depresiflik hallerini de kapsamaktadır. Suyu ısınan kurbağa” Ataletin nasıl oluştuğunu ve yerleştiğini açıklayabilmek için, toplumda olumsuz bir duruma nasıl farkına varılmadan ve yavaşça alışıldığı konusunda sıkça anlatılan “suyu ısınan kurbağa” hikâyesini hatırlamakta fayda vardır. Bu hikâyeyi daha önce duymuşsunuzdur. Bu hikâyede kurbağa kullanılarak atalet içinde olan bir insanın davranışları tasvir edilmektedir. Hikâye şöyle: Bir kurbağa önce içi sıcak su dolu kaba atılır. Canı yanan kurbağa sıçrayıp kaptan dışarı çıkar. Bunun üzerine deneyin ikinci aşamasına geçilir. Kurbağa oda sıcaklığındaki suyun içine atılır. Kurbağa halinden son derece memnundur. Bilim adamları kabı bir ısıtıcının üzerine koyarlar. Kurbağanın suyu ısınmaya başlar. Su ısındıkça kurbağa gevşer, rahatlar. Bulunduğu ortamdan dışarı çıkmak için çaba harcamaz, çünkü ortam ona rahat gelmiştir. Başlangıçta halinden memnun olan kurbağa, su ısındıkça reflekslerini kaybetmeye başlar. Öyle ki, sıcaklık onun için dayanılmaz hale gelip de kaptan dışarı çıkmak için çabaladığında, bacak kaslarının artık çalışmadığını fark eder. Artık kurbağanın sıçrayıp kurtulmak için hiç şansı kalmamıştır. İnsanı hareketsizleştiren ataletin insanı etkileme şekli de yaklaşık olarak böyledir. Atalet içinde olan insan tembelleştikçe rahatlar, rahatladıkça daha da tembelleşir. Bu döngü uzun sürerse insan psikolojisinde depresif hallere sebep olur. İşte o zaman tıpkı kurbağa gibi kurtulma şansımız kalmamış demektir. Haftaya ataletten kurtulmak için neler yapabileceğimi sizlerle paylaşacağım. Şimdilik sağlıcakla kalın…