Dünya, Rusya-Ukrayna Savaşı ve pandemi ile yaşadığı enerji krizinde, yenilenebilir enerjinin rolünü ve önemini daha fazla anlıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı süreci ise yeşil dönüşümü zorunlu kılıyor....

Dünya, Rusya-Ukrayna Savaşı ve pandemi ile yaşadığı enerji krizinde, yenilenebilir enerjinin rolünü ve önemini daha fazla anlıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı süreci ise yeşil dönüşümü zorunlu kılıyor. Fosil yakıtlı araçlardan elektrikli ve hibrit araçlara hızlı bir geçiş söz konusu. Dijital ve yeşil dönüşümle birlikte akıllı, yenilenebilir enerji kullanan, dijital dönüşen evler, konutlar, fabrikalar, kuruluşlar ön plana çıkıyor. Bütün bu gelişmeler birlikte düşünüldüğünde; enerjiyi yerli, yenilenebilir ve temiz kaynaklarla üretmek; enerjide tam bağımsız olmanın anahtar sözcükleri arasında bulunuyor.

ÖRNEK BİR BAŞARI

Avrupalılar, Rusya kaynaklı bu pahalı tecrübeden gereken dersleri çıkarmış olacaklar ki, “Enerji Adaları” ile bu ülkeye olan korkutucu doğal gaz bağımlılıklarını asgariye indirme yolunda büyük çaba içindeler. Ve elbette, temiz enerji teknolojilerinin üretiminde hepimize parmak ısırtan Danimarka, bu konuda da öncü rol üstlenmeyi sürdürüyor. “Bizim Konya kadar” diyerek çoğu zaman küçümsediğimiz bu ülke, dünyanın insani gelişmişlik endeksinde her zaman ilk üç içinde yer alıyor. “Demek ki akıl yüzölçümünde değilmiş” sözünü adeta kafamıza kakan Danimarka, yenilenebilir enerji için inşa etmeye başladığı Enerji Adaları ile Türkiye’ye örnek olması gereken bir başarı öyküsü yazıyor. Doğrudan şebekeye elektrik sağlayan açık deniz rüzgâr santralleri aracılığıyla okyanus rüzgârlarından enerjisini üreten ülke, Enerji Adaları ile rüzgâr türbinlerini kıyıdan çok daha uzağa yerleştirilebiliyor ve üretilen enerji birkaç ülke arasında daha verimli şekilde dağıtılabiliyor.

YİNE DANİMARKA…

İnşa edilmesi planlanan iki enerji adasından biri Kuzey Denizi’nde yer alacak ve ilk olarak 3 GW’lık açık deniz rüzgâr santralleri için tesislere hizmet verecek ve ardından 10 GW’a genişletilecek. Adaya güç sağlayacak açık deniz türbinleri, mevcut türbinlerden daha büyük olacak ve denizde eskisinden daha uzaklara yerleştirilecek. Adalar, çevredeki açık deniz rüzgâr santrallerinden elektrik toplayan ve daha sonra Danimarka’daki şebekeye ve doğrudan diğer ülkelere dağıtan merkezler olarak hareket edecek. İkinci ada ise Baltık Denizi’nde, özellikle de açık deniz rüzgâr santrallerinden gelen elektriğin Danimarka ve komşu ülkelerdeki elektrik şebekelerine yönlendirileceği Bornholm adasında yer alacak. İki milyon haneye karşılık gelen 2 GW kapasiteye sahip olacak. Kıyıdan yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta rüzgâr santralleri kurulacak. Kuzey Denizi’nde yaratılan bu olağanüstü vizyon, tüm dünyanın fosil yakıt bağımlığından kurtulmasının anahtarı olarak görülebilir. Kuzey Denizi’nin çevresindeki 6 ülke (Belçika, İngiltere, Danimarka, Almanya, Hollanda ve Norveç), toplamda 260 GW enerji üretecek 24 bin rüzgâr türbini monte edecek.

TÜRKİYE’NİN İKİ BUÇUK KATI

Üretilecek enerjinin büyüklüğünü anlamak açısından ülkemizden örnek verelim: Türkiye’nin 2022 sonunda ulaştığı 104 GW kurulu gücün kabaca iki buçuk katına karşılık geliyor. Bu enerji ile AB ülkelerinde 200 milyon konut ısınabilecek. Projenin yönetim merkezi, Danimarka’nın güney batısında bulunan ve sadece 72 bin nüfusu olan Esbjerg kasabası. Enerji literatürüne de “Esbjerg Projesi” olarak geçen bu dev projeden alacağımız çok ders olduğu kesin. İş sadece rüzgâr enerjisi ile bitmiyor… İspanya’nın İberya Yarımadası’nın güneş enerjisinde bir ada haline gelmesi planlanıyor. Almanya’nın Ludwigshaven kentinde kamu eliyle inşa edilen LNG Depolama Terminali’nde ise amonyak gazı hidrojen enerjisine çevrilecek.

KÖMÜR EZBERİMİZ BİTMEDİ

AB Komisyonu’nun 4 Mayıs 2022’de 4 üyesiyle birlikte aldığı dönüşüm kararı kapsamında, 3,2 milyar dolar sermayeli bir “Hidrojen Bankası” da kurulacak. Ezcümle; Türkiye’nin enerji gündemi ile bizi her fırsatta kıskanan (!) Avrupa’nın gündemleri birbirinden çok farklı. Her fırsatta yenilenebilir enerjiye vurgu yapan ancak süreçleri kaplumbağa hızı ile yöneten, bugün söylediğinin yarın tersini yapan Hükümetin, 2022 yılında 1380 MW gücünde ithal kömüre dayalı termik santrali devreye alması ise akla ziyan bir çelişki olarak karşımızda duruyor. +++++++++

DÖRTYOL PETROKİMYA TESİSİ PROJESİ ASKIYA ALINMAMALI

Kahramanmaraş ve Hatay merkezli yaşadığımız deprem felaketleri, 47 binin üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olurken, büyük bir ekonomik yıkıma da sebep oldu. Başta Hatay ve yıkımın görece az olduğu Gaziantep illerimiz Türk sanayisi için hayati önem taşıyan üretim tesislerine sahip. Bu tesisleri yeniden ayağa kaldırıp üretime kazandıramaz isek depremin ekonomik maliyeti katlanarak artacak. Daha önce bu sütunlarda Hatay’ın Dörtyol ilçesinde yapımı planlanan Petrokimya Tesisi’nin önemine vurgu yapan görüşleri kaleme almıştım.

YERLİ ÜRETİM SADECE YÜZDE 15

Depremden birkaç hafta önce ÇED süreci askıya çıkarılan yatırım, Türk imalat sanayisinin ihtiyaç duyduğu temel petrokimyasalların üretimini sağlayacak olması açısından kritik önemde. An itibarıyla tek yerli petrokimya şirketimiz Petkim’in yaptığı 3,6 milyon ton brüt üretim, Türkiye’nin ihtiyacının en fazla yüzde 15’ini karşılıyor. Kalan yüzde 85’lik talep tamamıyla ithalat ile karşılanırken, Türkiye’nin dış ticaret açığı ve cari açığında petrokimyasal ürünlerin payı giderek artıyor. Katma değeri düşük malları ihraç ederek kazandığımız dövizimizi, katma değeri yüksek petrokimyasalları ithal etmek için harcıyoruz. Sürdürülebilir bir durum değil bu. Entegre bir tesis olarak 9 milyon ton kapasiteyle planlanan Doğu Akdeniz Petrokimya Tesisi’nde yılda 4 milyon ton nafta ve 1.250 milyon ton LPG işlenecek. Çıktı olarak ise Lineer Alçak Yoğunluklu Polietilen (LAYPE), Yüksek Yoğunluklu Polietilen (YYPE), Mono Etilen Glikol (MEG), Polipropilen (PP), Para-ksilen, Bütadien Kauçuk (eSBR), Poli Bütadien Kauçuk (PBR), Benzen ve Stiren gibi petrokimya ürünleri Türk sanayisinde hammadde ve ara malı olarak kullanılacak.

VAZGEÇİLMEMELİ

Projede hammadde temini ve ürünlerin lojistiği için deniz kısmında 3.000 DWT ile 200.000 DWT ağırlığındaki gemilerin yanaşmasına olanak sağlayacak 3 bin 710 metre uzunluğunda iskele yapısı inşa edilecek. Türkiye için böylesine yaşamsal önem taşıyan bu tesisin yatırım süreci, depremin etkisine rağmen mutlaka devam etmeli. +++++++++

UZAYDA GEZEN UZAY AJANSI BAŞKANINDAN 2023 MODEL “KABATAŞ YALANI”

10 yıl önceydi… 2013 yılının Mayıs ayı sonunda başlayan “Gezi Olayları”, sadece İstanbul’da değil, ülkenin pek çok şehrinde eş zamanlı olarak başlamış, dünya tarihinin gördüğü en büyük sivil direniş eylemlerinden birine sahne olmuştu. Şiddet kullanarak boğulmak istenen Gezi’den hafızalarımızda kalan Kabataş Yalanı ise, yine dünya tarihinin görüp görebileceği en akıl almaz yalanların başında gelmişti. Neyse ki toplumsal sağduyu, Türkiye’nin yeni bir “6-7 Eylül olayları” eşiğine gelmesine engel olmuştu.

AKIL ALMAZ FANTAZİ!

Kısa anımsatma… İstanbul’un Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelini Zehra Develioğlu; şehrin en merkezi alanlarından Kabataş semtinde deri pantolonlu, üstleri çıplak, ellerinde bira şişeleri olan kalabalık bir grubun kendisine saldırdığını ve zorla türbanını çıkardıklarını iddia etmişti. Kadının beyanına göre bu topluluk kendisini tartaklamış, bebeğinin arabasına vurmuş, bebeği yere düşerek yaralanmıştı. Kendisi de yere düşmüşken eylemciler yaptıkları ile yetinmemişler, kadını tekmelemişler ve üzerine idrarlarını yapmışlardı. Yine iddiaya göre Gezi eylemcisi olan saldırganlar, küfür ve hakaretler ederek yollarına devam etmişler ve gözden kaybolmuşlardı. Bu akıl almaz iddiaları, dönemin Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan, TBMM grubunda açıklayınca kızılca kıyamet koptu.

MANTIK DIŞILIK SORGULANMADI

“Tecrübeli” gazeteci edasıyla kalem oynatan sözde gazeteciler, olmayan bu görüntüleri izlemişler gibi yazılar yazdılar. Develioğlu ile söyleşiler yapıp çarşaf çarşaf yayınladılar. Olayın saçma sapan bir provokasyon olduğu o kadar belliydi ki... Basit soruların bile yanıtını merak etmedi bu mevkute arsızları... Türkiye’nin “pek akıllı” gazetecileri kendilerini kullandırmışlardı. Mantık dışı tonla çelişki vardı ve kimse sorgulamaya bile ihtiyaç duymuyordu. Daha fazla detaya girmeyelim, bugüne gelelim… Adının önünde “Türkiye Uzay Ajansı Başkanı” yazan Hüseyin Yıldırım’ın, son deprem felaketi sonrasında sosyal medyaya düşen açıklamaları “2023 model Kabataş Yalanı”, hem Türk bürokrasisindeki ağlatan profil düşüklüğü hem de astronomi gibi bir dalda uzmanlaştığı iddia edilen kurumun kimlerin yönetiminde olduğunu gösteriyor.

BİR FANTAZİ DE YILDIRIM’DAN

Hüseyin Bey konuşmasında, uzaydan atılan titanyum alaşımlı 10 metre çubuklarla 7-8 şiddetinde deprem yaratıldığını iddia ediyor ve “Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfus ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor. Bunları tespit etmek de mümkün değil” ifadelerini kullanıyor. Nasıl? Saçınızı yolmadınız ise devam edelim mi? Titanyum gibi dünyanın en ağır elementlerinden biri ile üretilen bu çubukları üretebilecek ve onları uzaya taşıyabilecek ülkeler belli. ABD, Rusya, Çin gibi dev ülkelerin projelerine hâkim olabilen (!) Uzay Ajansı Başkanımız, dünya tarihine geçebilecek bir ajanlık faaliyetinin başrol oyuncusu oluyor. Yersek tabii! Kendisini bu kutlu vatani görevi nedeniyle tebrik ediyor, başarılar diliyoruz. Eksik olmayasın Sayın Uzay Ajansı Başkanı. Şimdi sıra Ay’a dört şeritli yol yapmanda. Haydi Allah gayret kuvvet versin… +++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

Sıkıntı var, boğuntu var, tedirginlik var. Çirkinlik, yalan, her şey var. Ama umut var her şeyin içinde. Edip Cansever +++++++++

Serkan Aksüyek

E-posta: [email protected]