Bakmakla görmek, duymakla dinlemek farklı şeyler. Defalarca yürüdüğünüz caddenin üzerindeki iş hanının 6. katındaki koca tabelaya bakarsınız ama işiniz olduğunda orayı ararken başkasına sorarsınız. A...

Bakmakla görmek, duymakla dinlemek farklı şeyler. Defalarca yürüdüğünüz caddenin üzerindeki iş hanının 6. katındaki koca tabelaya bakarsınız ama işiniz olduğunda orayı ararken başkasına sorarsınız. Asıl mesele defalarca baktığınız yeri göremediğinizden. İşin sırrı bakmakta değil, görmekte. Bazen yasak savma amacıyla gidilen konferanslarda konuşmacının sesi sadece duyulur. Konferansın konusunu katılımcıdan sorarsınız anlamamıştır. Sesleri duymuştur ama dinlememiştir. Çünkü duymakla dinlemek farklı… Yıllarca bizi iliklerimize kadar sömüren insanları baş tacı etmişiz. O insanlar ile hep bakışıp durmuşuz ama bizi sömürdüklerini, bizi kullandıklarını, hizmet etmediklerini nedense görmemişiz. Ondan 5 kuruşluk şeyi 15 kuruşa almışız… “Alan memnun, satan memnun” misali yaşam devam etmiş. Adamın gözünün içine bakmışız ama gözündeki çakallığa dikkat edememiş, görmemişiz. Gelişmemiş toplumların ortaya koyduğu kelimeler olan bahane, şikâyet ve mazeretten uzak duramadık bir türlü. Bu kelimeleri sıkça kullanan toplumları başkaları tarafından yönetilmesi çok kolay. Üniversitede 1980’li yılarda işletme yönetiminde bize İngilizce kısaltmasıyla POSDCORB olarak bilinen, Türkçe karşılığında ise planlama, örgütleme, personel, yönlendirme, koordinasyon, raporlama ve bütçelemeyi öğretmişlerdi. 40 yıldır bürokraside bu bilimsel yönetim anlayışı ile yöneteni görmedim, ya da bana denk gelmedi. POSDCORB yönetim felsefesi ile yönetilen özel şirketlerin ise hep büyüdüğünü gördüm. Ünlü bilim adamı Albert Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein’a; “Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum” demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş: “Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar… O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim.” Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta sorulmamış ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp: “Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip” demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein’ı işaret ederek şöyle devam etmiş: “Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak.” "Eğitmen doktor senenin ilk günü tip fakültesi öğrencilerini etrafına toplamış, bir kadavranın başında derse başlamış. Bakın arkadaşlar, tüm doktorluk hayatınızda önem vermeniz gereken iki nokta vardır: Birincisi; kesinlikle ve kesinlikle iğrenmeyeceksiniz der ve parmağını kadavranın makatına soktuktan sonra ağzına sokar! Sonra da öğrencilere dönüp, haydi bakalım aynısını yapın der. Öğrenciler sırayla aynı hareketi tekrarlarlar. Bu arada kusanlar ve hatta bayılanlar olur. Bitince eğitmen doktor konuşmasına devam eder: İkinci önemli nokta ise dikkat der. Ben biraz önce kadavranın makatına işaret parmağımı, ağzıma orta parmağımı sokmuştum..." Yıllar önce okuduğum dinleyip anlayanı, bakıp görmeyeni anlatan bu fıkraları unutamıyorum. Bunlar insana dikkatli olmayı, bakmakla görmenin, duymakla dinlemenin çok farklı olduğunu mecazi bir şekilde anlatıyor. Son söz; “Öyle bir an gelir ki bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı olmaz.” (Turgenyev)