Sihirli bir sözcüktür barış. Dünyanın peşinde koştuğu, ancak bir türlü elde edilemeyen yaşam tarzıdır. Herkes barış ve esenlik içinde yaşamak ister. Bu dünyadaki ömrünü güzellikler ve refah içerisinde...

Sihirli bir sözcüktür barış. Dünyanın peşinde koştuğu, ancak bir türlü elde edilemeyen yaşam tarzıdır. Herkes barış ve esenlik içinde yaşamak ister. Bu dünyadaki ömrünü güzellikler ve refah içerisinde tamamlayıp ebedi aleme göçmek her canlının onulmaz isteğidir. Ama bugünkü dünyamızda bunu elde etmek öyle hiç de kolay değildir. Şöyle bir çevremize baktığımızda, ülkeler haklı veya haksız savaş halindedir. Yok yere çıkarılmış savaşlar, dünyanın düzenini allak bullak etmektedir. İnsancıklar doğdukları büyüdükleri toprakları terk edip kaçıyor. Yaşananlar insanlık dışı ve kabul edilemez. Barışı ve yaşananları böyle özetledikten sonra, son günlerde İzmir’de polemik konusu haline gelen, “Barış mı, zafer mi?” tartışmalarına gelmek istiyorum. Biliyorsunuz İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin düşman işgalinden kurtuluşunun 100.yılı münasebeti ile önemli programlar organize etti. Bu açıdan kendilerini kutluyorum. Ancak, bilboardlarda Başkan Tunç Soyer’in imzası ile yayınlanan “Barışın İkinci Yüzyılı, İzmir’in kurtuluşunun 100.yılı kutlu olsun” yazılı afiş, ortalığı karıştırmaya yetti de arttı bile. Önce MHP İl Başkanı Veysel Şahin, ardından Memleket Partisi İl Başkanı Cüneyt Oğuz, daha sonra da İYİ Parti İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu ve AK Parti İl Başkanı Kerem Ali Sürekli tepkilerini dile getirdiler. İzmir’de siyasi arenayı bir anda hareketlendiren bu polemikte ana tartışma, bir asırdır “Zafer” olarak anılan ve kutlanan kurtuluşun “Barış” olarak nitelendirilmesi ve bu noktadan bir yerlere mesaj verildiği iddiasıydı. Bu görüşü savunan siyasetçiler, Sayın Tunç Soyer’in bir süredir İzmir’de gerçekleştirdiği uygulamalarda “Pagos, Agamemnon, Symrna” gibi kentin tarihinde yer almış isimlere yer vermesini örnek olarak gösterdiler. Ben siyasetin dilinde bu tür nitelemeleri normal bulurum. Nihayetinde her siyasinin savunduğu ilkeler çerçevesinde çizdiği bir yol vardır. Bunun gereği olarak da eleştiriler doğaldır. Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da buna cevabı, o zaferi kazanan ve ardından da barışa imza atan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle olmuştur. Neyse biz siyasi polemikleri bir kenara bırakalım da gelelim, olayın bir “Zafer mi, yoksa barış mı?” olduğuna. Bendeniz de “Zafer” olduğu kanısındayım. Zira savaşın karşılığı olan “Barış”, tam anlamı ile yenişememiş, denk kuvvetler arasında olur. Oysa, Yunan Orduları 15 Mayıs 1919’da İzmir emperyalistlerin kışkırtmalarıyla işgal etmiş ve yenilmiştir. O gün, Konak Meydanı’nda meslektaşımız Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıkmasıyla başlayan Milli Mücadele, 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla ete kemiğe bürünmüş, Anadolu’yu saran kurtuluş ateşi 3,5 yıla yakın bir amansız savaşın sonunda 30 Ağustos 1922 Büyük Zafer ve nihayet 9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girerek Yunan ordusunu denize döken “Zafer”i ile taçlanmıştır. Kısacası biz Türkler, emperyalist, işgalci Yunanlılar’a karşı önce “Zafer”i kazandık. Ardından bu zaferin verdiği güçle, Lozan’da “Barış”ı imzaladık. Önce de belirttiğim gibi “Barış” sihirli bir kelimedir. Ve insanlık var olduğundan bu yana aranan bir düzendir. Ama ne yazık ki, bu mümkün olmamış ve bugün de olamamaktadır. Barış, onu hak edenler için vardır ve olmalıdır. Bugün komşumuz Yunanistan’ın izlediği resmi politika maalesef Türk düşmanlığıdır. Kıbrıs’ta Rumlar eliyle, Batı Trakya’da ve bizden koparılan adalarda, halka Türk korkusu sürekli işlenmektedir. Türk Devleti ve Milleti’nin zaman zaman uzattığı “barış eli” Yunan Devleti tarafından sıkılmamaktadır. Ülkeye kurulan ABD üsleri, Adalar’ın silahlandırılması, KKTC’nin yok sayılması dikkatlerden kaçmamalıdır. “Zafer” ile terbiye edilen Yunanlılar, maalesef 100 yıldır düşmanlığı körükleyerek “Barış”ı sürekli sabote etmektedir. Keşke hak eden bir politika izleyebilselerdi. Yaşasın Türk Milleti ve Devleti… Kutlu olsun Büyük Zafer…