Neredeyse iki yıla yaklaşıyor, dünyayı da kasıp kavuran korona virüs pandemisi ile mücadele ediyoruz. Pandemi birkaç...

Neredeyse iki yıla yaklaşıyor, dünyayı da kasıp kavuran korona virüs pandemisi ile mücadele ediyoruz. Pandemi birkaç kez pik yaptı, indi, çıktı. Günlerce evlerimizde kapalı kaldık. Kapalı kalan esnafımız iflaslara uğradı, intiharlar yaşandı. Yaşlı ve genç demeden birçok insanımız yakınlarını kaybetti. Öğrencilerimiz okullarından hala uzak. Kısacası nereye bakarsanız bakın acı ve gözyaşı. Tam da, “Aşılar geldi, haydi vurulalım” derken, bir yandan varyant virüsler, diğer yandan aşı karşıtları süreci sekteye uğratmakta gecikmedi. Zaten “maske-mesafe-hijyen” üçlüsünü içimize henüz yeni sindirmişken, bayram-seyran evlerde ve kurban alanlarında buluştuk ve eski hızında olmasa da virüsü birbirimize bulaştırmaya devam ettik ki, vaka sayıları giderek artıyor, hastanelerde servisler kovid servisine dönüştürülüyor. Biz pandemi ile kıyasıya mücadele ederken, yaz aylarının korkulu rüyası orman yangınları ortaya çıkıverdi. Antalya Manavgat ve Marmaris’te çıkartılan büyük yangınlar, hala bazı noktalarda söndürülebilmiş değil. Ben bu yangınların kim ne derse desin bilerek ve isteyerek çıkarıldığına inanıyorum. Sanki nokta atışı yapar gibi, Türkiyemizin en can alıcı noktaları hedef alınmıştır. Antalya’mız, Marmaris’imiz ve Bodrum’umuz turizm sektörümüzün can damarıdır. Bu noktaları yakarak, turizme darbe vurdular. Şimdi yemyeşil zümrüt ormanlarını kaybeden bu beldlere hangi turist gelir de tatil yapar. Ayrıca, Bodrum-Milas arasında önemli iki termik santralimiz de büyük tehlike atlatmış, biri devre dışı kalmıştır. “Enerji enerji” diye kıvranan ülkeye bundan büyük ekonomik darbe olur mu? Türkiye tarihinde bu denli büyük ve yaygın bir orman yangını silsilesi bugüne kadar yaşanmadı. Orman yangınları konusunda maalesef Tarım ve Orman Bakanlığımız karar mekanizmaları sınıfta kalmıştır. Orman Teşkilatı’nın cansiperane çalışan ekiplerinin mücadelesini asla küçümsemek mümkün değildir. Onlara destek olan belediyeler başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarını takdir ediyor, teşekkür ediyorum. Bakanlığımız bu yangınlardan bir ders çıkaracaktır. Türk Hava Kurumu üzerinden çıkartılan tartışmalar, çok üzücüdür. THK ve imkanları bu milletin malıdır. Her şeye para bulan, yurt dışına bile, anlamakta zorlandığımız biçimde milyonlarca lira hibe gönderen bu devletin, THK’da atıl vaziyetteki 6 uçağı, “para yok” diye çürümeye terk etmesi, her ne sebeple olursa olsun zül’dür. Şu saatten itibaren Bakanlık, Orman Genel Müdürlüğü ve THK el ele vermeli “Orman Yangınları ile Mücadele Hava Filosu” kurulmalıdır. Bu konuda dikkati çekeceğim bir başka konu, yanan orman alanlarının tekrar ormana dönüştürülmesidir. Eğer o alanlardan “bir karış toprak” imara açılır, bina, tesis, maden sahası vs., vs. yapılırsa, bu milletin iki eli bunu yapanların ve izin verenlerin yakasında olacaktır. Bundan önceki yangınlarda kül olan birkaç alanın tekrar ağaçlandırılmayıp otel yapıldığına şahit olmak, bizde bu konuda şüpheler uyandırıyor. Bu devleti yönetenler asla bir daha bu yanlışa düşmemelidir. Gelelim yaşadığımız son sığınmacı krizine. Ülkemizde mecburen barındırdığımız 5 milyonun üzerinde Suriyeli, hala bu topraklarda iken, üzerine bir de sürek sürek Afganlıların gelişi, burnumuza pis kokuların gelmesine neden oluyor. Bu bal gibi bir ABD oyunudur. Yıllarca perişan ettiği Afgan ülkesinden güya çıktığını açıklayan ABD, el altından göç hareketi başlatmış ve bu yolla, bugüne kadar türlü oyunlarla “baş eğdiremediği” Türkiye’yi işgal planlarını devreye sokmuştur. Aralarında bir tek kadın ve çocuk bulunmayan bir milyon genç Afganlı’nın ülkemize doğru yola çıkması belki de bugüne kadar yaşadığımız en büyük tehlikedir. Bu ülkeyi yönetenler lütfen akıllarını başlarına almalı, bu tehlikeyi görmelidir. Zaten yeterince dert ve sıkıntı ile uğraşan Türk insanının ne Suriyeliler’e, ne de Afganlılar’a, salt “din kardeşiyiz” diye bakması ve beslemesi akla, izana ve dine de sığmaz. Bugüne kadar başımıza gelmeyen kalmadı. Daha fazlasını Türkiye kaldıramaz…