Geçtiğimiz perşembe günü, radyo yayınım sonrası atladım metroya. İstikametim Basmane.

Geçtiğimiz perşembe günü, radyo yayınım sonrası atladım metroya. İstikametim Basmane. Orhan Beşikçi ağabeyimle çay içtim “Çınar altında”. Her sözü, her satırı aslında gerçekten “ders” Orhan Beşikçi’nin. Mütevazi yaşamı, çıkarsız, beklentisiz İzmir sevgisi, onu her zaman riyakar, cahil, kıskanç ve kibirli çevrelerin hedefi yaptı, biliyorum. Aldığı tehditler, yediği küfürler ve hatta geçmişte uğradığı fiziksel saldırı, İzmir’de kendini “vazgeçilmez” sayan “atanmış seçilmiş, zengin” herkesin utancı!

Herkes beynine kazımalı kadim gerçeği, İzmir’in de Konak’ın da “kimlik” imzası kesinlikle Basmane’de atılmıştır, başka yerde değil.

Konuşurken utandım, çayı bitirdim ve Anafartalar Caddesi’ne daldım. Hatuniye ve Mezarlıkbaşı üzerinden, Kemeraltı’na gitmeyi koydum kafama. Basmane’den Kemeraltı’na gördüğüm manzara bir felaket. Bu felaket başta Orhan Beşikçi olmak üzere pek çok “İzmirli” tarafından yıllardır haykırılıyor; ama yeterli karşılık bulmuyor. Neden bu aksa özellikle İzmir’in sermaye çevreleri “dikkat buyurmaz” yıllardır? İstisnalar kaideyi bozmaz, İzmir’in baştan sona iş dünyasının, neden İzmir’e dair aidiyetleri yok? Hemen her fırsatta “Nerede şu bakanlık, neden belediye ilgilenmiyor” diye haykıranlar var kültür mirası alanında ama, neden düşünmüyoruz o güzelim binaları devlet ya da belediye mi yaptı? Nerede bu tarihsel mirasın “ilk sahipleri”? Hepsi geldi ve göçtü dünyadan. Peki çocukları, torunları nerede? Yazıktır, dedesinden kalan fabrikayı, belediyenin ya da hükümetin “müze” yapmasını isteyenleri de gördü bu kent, dedesinden kalan güzelim binayı “yaktırıp, yıktırıpotopark diye kiralayanı da üzerine çirkin betonu dikeni de. Hem de Konak’tan Buca’ya kadar her yerde ve son 30 yılda hızlanarak! “Kim, kim?” diye sormasın kimse, merak eden gezip araştırıp öğrenir.

Gariptir, bahsettiğim yerler 1922 öncesi de çoğunlukla Türk ve Müslüman yerleşim bölgeleri. O kadar kötü ki manzara. Ne kimlik kalmış ne kültür ne de dil! Basmane Kemeraltı aksının bu kadar sahipsizliğini kabul edemiyorum. İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve onca dernek üyelerinin içinde, dedesi, babası buralarda doğmuş kimse kalmadı mı yani?

İş dünyasının kimlik aidiyeti “globalleşmiş” ama kusura bakmasınlar globalleşmede yerel kimlikler yok mu? Bugün İtalya “Kolezyum’dan”, Yunanistan “Akropol’den vazgeçiyor mu? Kimliklerini değiştirmeyi göze alıyor mu? Yabancı kültürlerin tahribatına seyirci kalıyor mu? Biz bugün Kadifekale, Agora konusunda bile bir ortak akla sahip değiliz. Basmane’deki antik alanda başka kültürlerin tahribat eğlenceleri düzenlemesi nasıl oluyor da İzmir’in irade sahiplerini rahatsız etmiyor? “Dana Bayramı’nı” eski “Frenk caddesinde” yaşattığını sananlar, özgün “Dana Meydanı’nın” halini biliyor mu? Afro can yurttaşlarımızın dedelerinin, babalarının yaşadığı mahalleleri bugün gören, gezen, bilen var mı siyaset ve iş dünyasında?

Her şey bir yana İkiçeşmelik Caddesi’nden Eşrefpaşa yönüne giderken gözünü sola çevirse zaten görecek durumu? İyice mahzunlaşan İkiçeşmelik Camisi vicdanı hala olanlara konuşuyor ama “duyan” yok galiba. 1838-1970 arası hala net değil İzmir için. İşgalden kurtuluşa, yangından mübadeleye yaptığımız sadece duygusal mugalata.

Orhan Beşikçi gibi kalplerin kırıldığı, bilenlerin dışlandığı, hissedenlerin aşağılandığı bir zamanda kim neyi ne kadar anlar siyaset ve sermaye dünyasında? Orhan Beşikçi’nin yeni kitabı İzelman Yayınları’nda yola çıktı. O kitap elinize geldiğinde dikkatlice okuyun. İzmir’e yanaşan üç geminin yolcuları en az Meryem Ana kadar önemli saymıyorsa kadim merkezi, bunun nedeni sadece “tanıtım eksiği” değildir, İzmir’in içinde olup İzmir’i bilmeyenlerin yarattığı kaostur!

Kurtuluşun 100’üncü yılında şu yazdıklarımı, okuma lütfu gösterenlerden ricamdır “gözlerini kulaklarını” açmaları. Yoksa ben yeni denizlere yelken açmaya hazırlanıyorum. Bunca kırgınlık artık kalbime zarar veriyor. Hele yüreğimle bağlandığım dostlarımın kırıcılıkları beni benden ediyor. İyisi mi bendeniz, gideyim Altınpark’a her gün, Orhan ustayla çay içeyim. Belki eski dostlar da çıkıp gelir eski günlerdeki gibi çıkarsız ve önyargısız.

CUMAYA…

Bu yazının ikinci bölümü var. Sonra Ticaret Odası Başkanı Özgener’e bir çift lafım da olacak. TOKİ yöneticisinin saçma iddiasına karşı tabii ki Mahmut Başkanın tarafındayım.