Korona virüs salgınına ekonomi başlığında en hazırlıksız yakalanan ülkelerden biri Türkiye idi. 2019 yılını sadece yüzde 0,9 oranında büyüme ile tamamlayan Türk ekonomisinin, normal koşullarda bu yıl...

Korona virüs salgınına ekonomi başlığında en hazırlıksız yakalanan ülkelerden biri Türkiye idi. 2019 yılını sadece yüzde 0,9 oranında büyüme ile tamamlayan Türk ekonomisinin, normal koşullarda bu yıl yüzde 3-4 aralığında büyüme kaydedeceği öngörülüyordu. Ancak hesapta olmayan pandemi sürecine, sadece büyümede değil; işsizlik, Merkez Bankası’nın döviz rezervi, astronomik faizlerle dış borçlanma, bütçe açığı, ihracat gibi pek başlıkta bizi sıkıntılı bir süreç bizi bekliyor. Maliye ve Hazine Bakanı Sn. Berat Albayrak’ın ifadesine göre, bu sene sıfır noktasının üzerinde büyüme rakamına ulaşırsak kendimizi başarılı sayacağız. Turizm sektöründe tepe yöneticilik yapan dostumun anlattıkları, sıkıntının görünenden daha derin olduğunun kanıtı… // KAPIYI ÇALANA KREDİ Sezonun ortasına gelinmişken; Bodrum, Marmaris, Antalya gibi pek çok turizm merkezimizde otellerin önemli bir bölümü kapılarını dahi açmamış. Türkiye’ye milyonlarca turist gönderen Rusya, Almanya gibi ülkeler için hâlâ “seyahat edilmesi sakıncalı ülkeler” listesinde yer almamız, bu durumun oluşmasında etkili kuşkusuz… Turizmin dışında da onlarca iş kolunda sıkıntı sürüyor. Peki ya ekonomi yönetimimiz ne yapıyor? Kapısını çalan herkese kredi dağıtmakla meşgul… Ev kredisi, konut kredisi, ihtiyaç kredisi… Akıl alır gibi değil ama 36 ay vade ile tatil kredisi veriyor kamu bankalarımız! Matah bir işmiş gibi de TV’lerde övüne övüne reklamı yapılıyor. Bir hafta tatile çıkıp, üç sene boyunca o tatilin borcunu ödeyen aklıevveller var mı, çok merak ediyorum. Geliri azalmış, hatta sıfır noktasına inmiş insanlarımıza ödeyemeyecekleri çok belli olan kredileri “uygun faizle” diyerek vermek, gelecekte kazanacakları paraları şimdiden harcamalarını istemek gibi. // ESNAF KREDİ İSTEMİYOR Esnaf teşkilatı TESK’in Başkanı Sn. Bendevi Palandöken, “Yeter artık, kredi istemiyoruz, nakdi destek istiyoruz” diyor. Hükümetin ise geçmişte kafamızı pek çok duvara vurmamıza sebep olan “iç tüketimi pompala, vatandaşı borçlandır, piyasayı canlandır” ezberini bozamadığı anlaşılıyor. Pompalanan tüketimin de yine inşaat olduğu anlaşılıyor. Üretime, katma değere, istihdama, ihracata yönelmesi gereken kaynaklar yine betona gömülüyor. Gömülüyor da ne oluyor? Şu rakamlara bakar mısınız? 6 Mart-10 Temmuz arasında bankacılık sisteminde Türk Lirası kredilerin miktarı 400 milyar TL’ye yakın artış göstermiş. Bu rakam, geçen yıla göre kredilerin yüzde 93 oranına arttığı anlamına geliyor. Dağıtılan kredilerde yüzde 65’lik aslan payı üç kamu bankasına ait. Özel bankaların bu furyaya pek sıcak bakmadığı, batacağı besbelli olan kredileri dağıtmakta isteksiz davrandıkları anlaşılıyor. 400 milyar TL’lik devasa kredi portföyünün yaklaşık yüzde 10’una karşılık gelen 37 milyar TL’si konut kredilerinden oluşmuş. // İLGİ İKİNCİ EL KONUTA Pekâlâ bu kredi, elde kalan ve satılmayı bekleyen 1 milyon 250 bin yeni konut stokunda erimeye sebep olmuş mu? Hayır… Bilakis azalmış. Birinci el konut satışları, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8 düşmüş, ikinci el konut satışları yüzde 28 artmış. Ve cevaplaması gereken en önemli soru: Kredi büyümesinde aslan payı yüzdeyi alan kamu bankalarının, zararına verdikleri bu kredilerin bedelini kim ödeyecek? Kim olacak, elbette ek vergiler ve zamlar yoluyla biz ödeyeceğiz… Varlık Fonu’na devredildikleri için Sayıştay denetiminden de çıkan kamu bankalarının görev zararlarında adeta patlama yaşanıyor. Yılın ilk yarısında gerçekleşen görev zararları 2019'un aynı dönemine göre, Halk Bankası için yüzde 70,1, Ziraat Bankası için yüzde 36.9 artışa işaret ediyor. Bitmedi… Üç kamu bankasına verilen görevler arasında “beka sorunu” olarak algılanan “döviz kurlarını düşük seviyede tutmak” da var. // OLMAYAN PARAYI HARCAMAK “Arka kapıdan dolanma” politikasıyla Merkez Bankası’ndan aldıkları dövizleri piyasaya vererek, kura örtülü şekilde müdahale eden kamu bankalarının açıklarında ciddi artış yaşanıyor. BDDK verilerine göre, 10 Temmuz 2020 itibarıyla kamu bankalarının piyasalara ve diğer kuruluşlara verdiği dövizin göstergesi olan net döviz açığı pozisyonları 9.7 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu tutar aralık ayı başında sadece 78 milyon dolar seviyesinde idi. 2019 yılı Ağustos ayında ise kamu bankalarının döviz fazlaları vardı. Okurlara akıl vermek haddimiz değil ama kredi histerisine tutulmadan önce, beş kez düşünüp bir kez karar vermelerini öneririm. Bu gidiş, gidiş değil… Cebimizde olmayan paraları harcama hastalığının nelere mal olduğunu bile bile aynı hatada ısrar etmek, çocuklarımızın geleceklerinden çalmak demek. Benden söylemesi…  

YİNE KURBAN VURGUNUNUN AYAK SESLERİ Mİ İŞİTİLİYOR?

Son günlerde bazı dernek ve vakıfların TV’lere verdikleri reklamlara dikkat ediyor muzunuz? Adı sanı duyulmamış; ne yaptığı, kime hizmet verdiği bilinmeyen pek çok dernek, kurbanlarını bağışlamaları için vatandaşa çağrıda bulunuyor. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki insanların görüntüleri ve sırılsıklam din sömürüsü eşliğinde, hesap numaraları gösteriliyor. Hepsi de farklı farkı rakamlarla kurban keseceklerini söylüyorlar. Sözgelimi bunlardan birisinin iddia ettiği rakam, yurtiçinde kurban kesimi için 485 TL yurt dışı için ise 585 TL... İnandırıcı olsun diye küsuratlı rakam verilmiş anlaşılan. // İNANAN VAR MI ACABA? Bugün en uygun küçükbaş kurban fiyatının en az 1200 TL olduğu bilindiği halde (Mehmetçik Vakfı’nda küçükbaş kurban için istenen rakam 1260 TL), “485 TL’ye kurban kesiyorum” diyenlere para kaptırmak, ancak “şapka çıkarılacak” bir zekâ gerektirir. Akıl alır gibi değil gerçekten! Kusura bakmayın ama pandemi sürecinde 4 milyona yakın insanımız işsiz kalmışken, üç kuruşa bile muhtaç duruma gelmişken; kendi insanımıza yardım etmek yerine dünyanın bilmem neresindeki adamdan bana ne! Önce kendi insanımıza yardım edelim. Sağ elimizle verelim, sol elimize göstermeyelim… Bir de işin konuşulmayan bir yönü daha var: Yakın geçmişte benzer derneklerin duygu sömürülerine ve bu işten nasıl vurgun vurduklarına tanık olduk. Şimdi sıra yenilerinde mi? Hiç akıllanmayacak mıyız? // GÜVENİLİR ADRESLER Bu derneklerin finansal güçlerinin TV’lere reklam verecek ölçekte olduğu anlaşılıyor. Ama bu gücü hangi kaynaktan sağladıkları bilinmiyor. Demem o ki, kurbanını vekâlet vererek kestirmek isteyenler için çok sayıda “güvenilir adres” var. Kızılay, Mehmetçik Vakfı, LÖSEV, Darüşşafaka Cemiyeti bu kurumlardan sadece birkaçı… Bu hafta sonunda Kurban Bayramı’nı kutlamaya hazırlanırken sevap işleyelim derken, benzerini geçmişte yaşadığımız suiistimallerin kurbanı olmayalım. İyi bayramlar…

SERTEL’İN SORULARI NEDEN HÂLÂ CEVAPSIZ?

CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, Türkiye’de “FETÖ Borsası” iddialarını belirli aralıklarla gündeme getiriyor ama ne gam! İsim vererek, yer vererek, zaman vererek sorduğu sorular, anlamsızca askıda kalıyor. Muhatapları maşallah hiç üzerlerine alınmıyor, cevap vermekten özenle kaçınıyor. Sertel’in geçen Kasım ayında gündeme getirdiği iddiaları, köşe haberimize taşımıştık (Bknz, 25, 11,2015 Ege Telgraf) Kısaca özetleyelim… İzmir’de yayın yapan ve 15 Temmuz hainliğinden kısa bir süre sonra “FETÖ ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle” kapatılan malum gazetenin sahibi ve ortaklarıyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadı. Ama olan, orada çalışan gazete emekçisi arkadaşlarımıza oldu. Pek çoğunu yakından tanıdığım ve ekmek paralarının peşinde olan on kadar gazeteci arkadaşımızın iptal edilen Basın Kartları hâlâ verilmiyor. // İNANDIRICILIK SORUNU Atila Sertel’in verdiği bilgiye göre, mezkûr gazetenin kurucuları arasında FETÖ’nün mavi bültenle aranan Türkiye imamının abisi de var. Aynı kurucular, muska yazıp çekmecesine koyan FETÖ firarisi Tıp Profesörü (!) Ege Üniversitesi eski Rektörü Prof. Cüneyt Hoşcoşkun’un tahsis ettiği arazide, 30 milyon TL’ye cami yaptırıyorlar. Caminin açılışını ise Sayın Cumhurbaşkanı gerçekleştiriyor. Yanıtlanması gereken onca soru varken, yine “Fakir düz yolda şaşırır, zengin arabasını dağdan aşırır” mı deniliyor? Bu durum FETÖ ile mücadeleye gölge düşürmekle kalmıyor, inandırıcılık sorunu da yaratıyor… Atila Sertel, sorularına cevap vermeyen muhataplarının dava açtıklarını söylüyor. Konunun mahkemede gündeme gelmesinden mutluluk duyacağını da ifade ediyor. Oldukça ilginç bir dava olacağı kesin, bekleyip göreceğiz.  

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI HADDİNİ BİLMELİ!

Ayasofya Camisi’nin tamamı geçen Cuma günü ibadete açıldı. “Tamamı” dememin özel bir anlamı var kuşkusuz. Ayasofya’yı ziyaret edenlerin çok iyi bildikleri gibi, binanın Hünkâr Mahfili olarak bilinen bölümü zaten ibadete açıktı, beş vakit ezan okunuyor ve namaz kılınıyordu. Ayasofya’nın tümünün ibadete açılması, Türk sağının adeta takıntı haline gelen bir konusuydu. Konunun bu yönüne ilişkin tartışmalara girecek değilim. Ancak, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, Ayasofya’nın tümünün ibadete açılmasına sevinenlerin bile huzurunu ve sinirini bozan açıklamalarına değinmeden edemedim. Bizzat Atatürk’ün kurduğu bir kurumun Başkanı olan Erbaş’ın, “Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” açıklamasında adresinin kim olduğu belli. Maaşını aldığı devletin ve başında bulunduğu Diyanet’in kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e bu tür örtülü sözlerle saldırmak; haddini ve çapını bilmemektedir. Kendisini, hepimizin tertemiz vicdanlarında vücut bulması gereken İslam’ın temsilcisi olarak görenler, hem bulundukları makama hem de dine nasıl zarar verdiklerini bilmeli. Kafasında Atatürk’e karşı özel bir nefret varsa, derhal istifasını vermeli ve sonrasında kafasındaki düşünceler ne ise kamuoyuyla açık açık paylaşmalı. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “laik ve demokratik bir Cumhuriyet” olan Türkiye’nin bir memuru olduğunun ayırdında olmalı. Bugün yönettiği camilerde beş vakit ezan okunuyor ve namaz kılınabiliyorsa, bunu bizatihi Atatürk’e borçlu olduğunu, 6 Ekim 1923’te biten işgal sırasında İstanbul’un camilerinde düşman askerlerinin gözetiminde namaz kılındığını zihninde hep diri tutmalı… HAFTANIN SÖZÜ Susmak cümlenin istirahat halidir. İstirahat bitince çıkan cümle dinç olur. Çok konuşup cümleyi yorma, yoksa cümle âlem yorulur… Mevlâna