Mart ayından bu yana en çok Behçet Aysan okuyorum. Küçücük bir kitap: Karşı Gece. 1983 yılında Yeni Türkü Şiir Yayınları’ndan çıkmış. 12 Eylül Darbesi’nin gazete ve kitaplara suç unsu...

Mart ayından bu yana en çok Behçet Aysan okuyorum. Küçücük bir kitap: Karşı Gece. 1983 yılında Yeni Türkü Şiir Yayınları’ndan çıkmış. 12 Eylül Darbesi’nin gazete ve kitaplara suç unsuru muamelesi yaptığı atmosferde basılmış. Aysan’ın da ilk şiir kitabı. Kitapta Artin Demirci’nin enfes desenleri var. Bir kısmı 1980’ler öncesinde yazılmış şiirler var kitapta. Şair, sanki memleketin başına neler geleceğini biliyormuş gibi hüzünle yazmış şiirleri. Bunların içinden en çok “Üç Anı Üç Şehir” şiirini sevdim. İçinden Orhan Kemal ve İzmir geçtiği için daha fazla sevdim. Hadi itiraf edeyim, artık Ankara deyince de kulağımı kabartıyorum. Herhalde bozkırla barışma zamanım geldi. Karşı Gece, şiirimizin 1980 sonrası önemli isimlerinden biri Aysan’ın ilk kitabı olmanın dışında da bir belge değeri taşıyor. Kapağıyla, desenleriyle ve şiirleriyle. “Üç Anı Üç Şehir” şiiri de böyle bir şiir. Bölüm bölüm okuyalım. sığırcıkların altından geçiyorduk, kara/bir güneşle beraber ve caddelerde/yalnız kuş ölüleri, yıkık evler, büyük/düşlerim, güz yaprakları, sinema afişleri/eski/bir çınar/yağmura duruyordu kalabalıklar/‘avare yıllar’ı imzalıyormuş/sergi kitabevinde/orhan kemal.//bin dokuz yüz altmış sekizdi, ankara. FİKRET OTYAM DOSTLUĞU Ankara, Orhan Kemal’in yakın dostu Fikret Otyam dolayısıyla uğradığı bir kent. Sergi Kitabevi de yayıncı-yazar Erdal Öz’ün kurduğu ünlü bir kitabevi. Ankara’nın Türk edebiyatındaki yerini araştıranlar mutlaka bu kitapevinin hakkını teslim edecektir. Erdal Öz’ün ve Sergi’nin başına gelenleri merak edenler kısa bir araştırmayla öğrenebilir. Şiirin ikinci bölümünde yer alan Ankara’yı atlıyorum. Üçüncü bölümde yer alan ikinci şehre geçiyorum. pia pastanesinde bekliyordum/güzel bir gelecek için mavi kenarlı düşlerimi/karanlık yüzlü/bir adam/her an, gelip götürebilirdi beni/ düşünüyordum yaşayanları sur kovuklarında/düşünüyordum neler olup bitiyor dünyada.//işçi bir kızı bekliyordum, sevgilimdi/içimde grev fırtınalarının estirdiği/uğultularla.//bin dokuz yüz altmış sekizdi, istanbul. Şiirin 1978 yılında yazıldığını belirttikten sonra yukarıda ifade ettiğim gibi, şairin sıradan başını çıkarak kederin bilir gibi yazdığını hissediyorum. Grev uğultuları, çok değil iki yıl sonra dinecekti. Son bölümün peşine çok düştüm. Bakalım bize neler anlatacak. koşarak binlerce ayak pasaporta/denize doğru, sütliman bir denize/koşarak./nasıl da/düşenler üst üste yığılıyordu/ve uzakta yabancı bir filonun çelikleri/parlıyordu/ve kalbim derin çarpıntılarla/bir sürü şeyi üst üste yığıyordu.//yukardan/çığlık çığlığa/bir martı sürüsü geçiyordu.//bin dokuz yüz altmış sekizdi, izmir. Şiirin bu bölümü 1968’in Türkiye’ye yansımasından bir kesit. 6’ncı Filo protestoları o yılı anlatan sembol bir olaydır. 6’ncı Filo ilk önce İzmir’e uğrar. Anti-emperyalist duyarlılığı yüksek bir kent olan İzmir’in protesto noktası Pasaport’tur. Nedense bu bölüm bana hep Samim Kocagöz romanlarını anımsatır. “İzmir’in İçinde” ve “Kalpaklılar” romanlarını. Şiirin en altında şu not var: 1978, Tivoli Birahanesi, İzmir. İzmir’de o mekanın izlerine rastlayamadım. Herhalde 1970’lere yaşı yetenler hatırlayıp bu eksiği tamamlayacaktır. Behçet Aysan, 45’ine basmadan 1993’te Sivas’ta yakıldı. Kültür, siyaset ve toplumsal hayatımızda yeri doldurulamayacak büyük kayıpların adıdır, 2 Temmuz 1993. Hasar listesi uzun olunca keder de uzayıp gidiyor, anlatılar da. Behçet Aysan, bu kederli anlatının sadece bir parçası.