Yarım hava çalsana Yarım hava oynasana Yarım hava çalar isen Kurban olayım sana

Yarım hava çalsana Yarım hava oynasana Yarım hava çalar isen Kurban olayım sana Bahçedeki yar mıdır Al fistanı dar mıdır Sevip de alamayan Dünyada adam mıdır... Açın Suzan Kardeş’in büyülü sesini... Memleketin halini gördükten sonra şimdi hunileri takıp göbek atmanın tam vaktidir. Zira ben, 1,5 ay önce 65 lira aldığım 5 litre yağın an itibariyle 120 lira olduğunu görüp görüp delleneceğime açıyorum son ses müziği, gürültü ve karmaşayı geride bırakıp kara bulutlarımı dağıtıyorum... Geçen yazımda da paylaşmıştım, psikolojimiz çok bozuk. Çok çok bozuk... Hayata tutunmak için kendimizi biraz motive etmemiz şart. Düşünün, en çok ne yaparken keyif alıyorsunuz? Bazıları temizlik yaparak stres atar, bazıları örgü örer, bazıları kitap okur... Ben mi? Tam bir mutfak kuşuyum. Azıcık canım sıkılsın 3 kilo asma yaprağını çıkarırım salamuradan... Başlarım sarmaya! Sardıkça da bir yandan kendi kendime konuşur, yaşadığım problemleri çözmeye çalışırım. Başarı oranım yüzde 100’lere dayanır. Hem çözümde hem de sarmada! İşin sonunda hem kafam rahatlar hem de geriye koca bir tencere zeytinyağlı sarma kalır... ‘Benim’ diyen psikoloğa benim salamura yapraklar taş çıkarır! Ayrıca tek bir seçeneğin de yok... Benim gibi olanların bazısı 5 kilo unu döker tezgaha yoğurur da yoğurur; bazısı da Nil Karaibrahim eşliğinde kek çırpar karanlık geçmişine seyre dalar... Ben ve benim gibiler... Adeta, Ufak Tefek Cinayetler’deki Merve Aksak gibiyiz... Aslında o, tam da biz! Bazen tatlı, sadece tatlı değildir. Merve söz konusu olduğunda ise hiçbir şey sıradan değildir, cheesecake bile. Merve elinde frambuazlı cheesecake ile kapınızı çalıyorsa bu tek bir anlama gelir, savaş çıkmak üzere. Merve'nin kusursuz derecede güzel yaptığı tatlısı, aslında bir savaş silahı. Yemeden önce iki kere düşünmek gerekmekte yani...” Benim mis gibi zeytinyağlı yaprak sarmalarımdan henüz hiç savaş çıkmadı ama gelecek planları, ayarsız giden ilişkilerin yol haritası, çözümsüz kalmış konuların çözümü çok ama çok çıktı... Ayrıca yemeden önce düşünmenize de gerek yok, evdekiler senelerdir kapak açılır açılmaz tencerenin dibini sıyırır. Garanti! Bu kadar ballandıra ballandıra anlattık, bari bilmeyenlere tarifini de verelim: Yazın taze taze dalından koparılan yaprakları tercih etsek de kışın malesef salamuralık kavanozlara kalıyoruz. Taze yaprağı suda haşlamak yeter... Salamurayı ise ben en az 1 saat suda dinlendirip, 3 el yıkayıp sonra kaynatıyorum. Bir tanesinin tadına baktıktan sonra içine tuz koyup koymayacağıma karar veririm. İç harcım ise tam bir İzmir usulüdür. Bol bol yeşillik; taze nane, dereotu, maydonoz... Yazsa taze domates, kışsa şişelik domates ama mutlaka bir kaşık salça. Küçük küçük kesilmiş soğanlar. Bol karabiber, halis mulis zeytinyağı... Kokusunu aldıkça insanın çiğ çiğ bile yiyesi gelir! Tencerenin altına kopardığın sapları at, ekşilik verir. Anneannem bir de tencerenin içine domates dilimlerdi, tadına doyamazdınız... Haydi, koşun mutfağa! Stresinizi atın doya doya... Arkadan da Suzan Kardeş eklenince, mis gibi yemekler hazır olur akşama! Umut dolu bir hafta geçirmeniz dileğiyle...