Herkese iyi hafta sonları olsun, bu hafta nelerle karşılaştık, beraber göz atalım.. Deprem sonrası yavaş yavaş kendimize gelmeye, işlere geri dönmeye ve kaldığımız yerden devam etmelere başlıyoruz...

Herkese iyi hafta sonları olsun, bu hafta nelerle karşılaştık, beraber göz atalım.. Deprem sonrası yavaş yavaş kendimize gelmeye, işlere geri dönmeye ve kaldığımız yerden devam etmelere başlıyoruz artık. Bu hafta bu geri dönüşlerin özrü tadında birkaç yazıya denk geldim. ‘Çok kötüyüz ama bir yerlerden devam etmemiz lazım’ görünüşünde olan bu yazılar halen aynı suçluluk hissini taşıdığımızı anlatıyor bize. Neden bu suçluluğu hissediyoruz? Devam etmemiz lazım cümlelerinden sonra döndüğümüz rutin hayatlarımız çok farklı kelimeler ve yazılar içeriyor çünkü. Yani simsiyah bir resimden bir anda kalpli, gülen yüzlü emojilere, yeniden inşaat reklamları görmeye, yeni sezon kıyafetlerin reklamlarına ve daha nicelerine maruz kalıyoruz. Bu aradaki geçiş çok sert geliyor bize, hemen hemen her şeyin gelip geçici olabileceği gerçeğini de yüzümüze vuruyor. Bir yandan haklılar, geri dönmek demek bu demek. Ama zihnim ısrarla bunun yavaş yavaş olması gerektiğini, bir şeylerin hemen unutulmaması gerektiğini söylüyor bana. Kim bilir, belki siz de benim gibi hissediyorsunuzdur. İçimizde bir yerlere işlemiştir belki.. *** Bir diğer açıdan da bu durumun iyi yanları neyse ki elimizi boş bırakmıyor. Belki bir çeşit kaçış olabilen bu rutine dönmeler bizi kaygılarımızdan biraz uzaklaştırıp sakinleştirebilir. İstanbul’da ya da İzmir’de yaşarken sürekli tetikte olan ve kaygıları kendini çoktan aşmış bir sürü insan tanıyorum. Tabii ki korkmak, önlem alabilmek için gerekli ancak korkularımız kaygı çemberinde sıkışıp kaldığında, çıkışın nerede olduğunu göremeyebiliyoruz. Neden bu kadar kaygılanıyoruz? Bir felakete dolaylı olarak tanık olmak zihnimizde empati yapmaya ve daha bütüncül düşünmeye yol açıyor. Doğal olarak başınıza böyle bir durum gelirse nasıl davranacağınızı ve kendinizi nasıl koruyacağını düşünmeye başlıyorsunuz. Güvenilmez haberleri paket halinde gördükçe bu dolaylı tanık olma durumu sarpa sarmaya başlıyor. Bir felaket durumunda kendinizden başlayarak kime nasıl güvenebileceğinize dair sorular peşi sıra diziliyor ve biz kendimizi bahsettiğim kaygı çemberinde buluveriyoruz. Bir de bunun üzerine sadece kendinizi değil, sevdiklerinizi ve değer verdiğiniz insanları düşünmenizi eklersem, neden bu kadar kaygılandığımızı da anlamış olabiliriz… *** Hayat bize daha neler gösterir bilemiyorum. Ancak bilebildiğim tek şey, geri dönüşlerimizi, korkularımızı ve kaygılarımızı, aynı mutlu duygularımız gibi paylaşmamız, bazı sıkışık durumlarda ise güvenebileceğimiz yerlerde açmamız gerektiği. Bu şekilde, beraberce, hepsinin altından kalkabileceğimiz gerçeği. Ben bu gerçekliğe güvenmeyi seçiyorum… Güzel haftalar diliyorum, sağlıkla kalın. Ayşe Tuğçe Pekmezci