Gün içinde nasıl beslendiğimiz psikolojimizi doğrudan etkiliyor. Öyle ki, bazılarımız acıktığında çok keyifsiz veya sinirli ol...

Gün içinde nasıl beslendiğimiz psikolojimizi doğrudan etkiliyor. Öyle ki, bazılarımız acıktığında çok keyifsiz veya sinirli olabiliyorken, bazılarımız ise stres yapınca bir şey yeme ihtiyacı hissediyor. Kısacası yediğimiz içtiğimiz her besin fizyolojik ve ruhsal durumumuzu pozitif veya negatif yönde etkiliyor. Peki, hayatımızı bu denli meşgul eden, beslenme ve psikolojinin ilişkisi üzerine ne gibi araştırmalar yapılmış bir bakalım. İlk öğünümüz kahvaltı. Sıkı bir kahvaltı yapmanın önemi artık hepimiz ezberledik. Her türlü besin ihtiyacımızı karşılayabileceğimiz bu ilk öğünün bize psikolojik getirisi ise çok büyük. Bir araştırmaya göre, güne kahvaltı yaparak başlayan insanların mutluluk puanı, yapmayanlara göre daha yüksek çıktığını göstermiştir. Yani, sabahları yapılan sıkı kahvaltı gün içerisinde daha fazla mutlu ve enerjik hissetmemizde büyük bir katkı sağlıyor. Kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmaya göre ise, tam tahıllı yiyecekler, taze meyve ve sebze, işlenmemiş etler gibi besinleri tüketen kadınlarda bipolar, anksiyete ve depresyon tanısı alanlar sağlıklı beslenmeyenlere oranla daha az rastlanmıştır. Beslenmenin depresyon üzerindeki etkisi ise araştırmalar ile desteklenmiş ve fast-food, şekerli gıda, kızarmış hazır veya işlenmiş yiyecek tüketen insanlarda depresyon riski yüksek çıkmıştır. Stres düzeyi yüksek olan insanlarda ise, kortizol hormonu fazla salgılandığından fizyolojik sağlığa etkisi de diyabet riskinin artması ile ilişkilendirilmiştir. Stresliyken çiğneme hızlı olduğundan kilo artışı da bu bilgiler arasında yer alıyor. Bunlarla birlikte, beslenme ve yeme ile ilgili davranış bozuklukları da ön plana çıkıyor. Örneğin, çağın bilinen hastalıklarından anoreksiya nervosa ise beslenmeden kaynaklanan bir davranış bozukluğudur. Anoreksiya nervosa kısaca, kilo almaktan korkulan yoğun bir duygudur ve bu yüzden beslenme miktarının kısıtlandığı bir hastalıktır. Bu gibi yeme bozukluğu yaşayan hastalar genellikle, yaşadığı boşanma, yakın birinin ölümü veya hastalığından, sosyo-kültürel normlardan, cinsel travmalardan, yeni okul veya iş ortamlarından etkilenirler. Bir başka yeme bozukluğu ise tıkınırcasına yeme, bu hastalıkta ise, haftada en az bir kere yineleyen tıkınırcasına yeme atakları ve kilo alımını önlemek için yineleyen çıkarma, hiç yememe, aşırı egzersiz gibi davranışlar görülebilir. Ataklar sırasında kişi yeme kontrolünü kaybeder, normalden çok fazla hızlı yer, rahatsızlık duygusu oluşana kadar yemek yemeye ara vermez. Genellikle kişi bu durumdan utandığı için tek başına yemek yemeyi tercih eder ve yemek yedikten sonra kendinden iğrenme, depresyon ve ağır bir suçluluk duygusu baş gösterir. Son olarak, ruh sağlığını olumlu yönde etkileyen yiyeceklere de değinmekte fayda var. Örneğin, kuruyemişler, enerji getirmekle kalmayıp serotonin yani mutluluk hormonu salgılamamıza yardımcı oluyor. Önemli protein kaynaklarından olan yumurta da mutluluğun bir parçası olarak görülüyor. Beslenme ve diyetetik alanında uzmanlara göre, kabak çekirdeği, içerdiği amino asit sayesinde serotonin salgılamamıza yardımcı oluyor. Bitter çikolata, muz, ceviz, bezelye, kuru incir, badem, sarımsak, avokado, bal gibi besinler de içerdiği çeşitli vitaminlerden ötürü enerji ve mutluluğu beraberinde getiren öncü besinler olarak karşımıza çıkıyor. Tabi ki bu besinleri dengeli bir şekilde yemek de mutluluğun parçası olduğunu hatırlayalım. Ne yersek yiyelim ne içersek içelim, unutmayalım her şey kişinin kendisini sevmesi, saygı göstermesi ile başlar. Toplumun dayattığı güzellik algılarından ve normlardan kendinizi soyutlayıp kendi ruhsal ve fizyolojik ihtiyaçlarınıza kulak vermenizde fayda var. Mutluluğu sağlamak için, besinlerle arkadaş olun, zihinsel ve fiziksel egzersizlerinizi ihmal etmeyin. Sağlıkla kalın...