Türkiye yaşadığı onca deprem felaketine rağmen, hâlâ rant histerisinden kurtulmayı, akıl ve bilim kuralları ile barışmayı, mühe...

Türkiye yaşadığı onca deprem felaketine rağmen, hâlâ rant histerisinden kurtulmayı, akıl ve bilim kuralları ile barışmayı, mühendislik bilimi ile tanışmayı düşünmüyor. Ve dönüyor dolaşıyor, aynı şeyleri yaparak farklı sonuç elde etme akılsızlığına yenik düşüyor. Öğretmenden çok imam, doktordan çok müteahhit yetiştiren bu kadim topraklar, ders almayı denemiyor.

Siyasetçilerimiz, Maraş ve Hatay merkezli yaşanan depremlerin 50 milyar doların üzerine çıkacağı anlaşılan maliyetini karşılayacaklarını müjde gibi anlatıyor.

Pekâlâ…

Bizi her fırsatta “kıskanan”, hasetinden orta yerinden çatlayan (!) Avrupa ülkelerinde inşaat işleri nasıl yürüyor?

Merak eden okurları darda bırakmayalım…

HER ŞEY 4 SAYFALIK RAPORDA

Avrupa Birliği’nin deprem yönetmeliği son derece basit ve anlaşılır bir içeriğe sahip. Öyle bizdekiler gibi sayfalar dolusu yasa ve yönetmelik maddeleri ile beyinler sulanmıyor.

Son olarak revize edilen ve 13 Şubat 2018 tarihli AB Resmi Gazetesi’nde yayınlanan 4 sayfalık rapor, deprem ve doğal afetlere yönelik hukuki çerçeveyi en sade şekilde çiziyor. AB, Birleşmiş Milletler afetler risk azaltma ofisinin yayınladığı Sendai 2015-2030 belgesini de kaynak olarak alıyor.

Avrupa’daki sistemin en dikkat çekici noktası; yönetmelik, yeterlilik ve çok taraflı denetim üçgeni sistemi. Yönetmelikler sayesinde memleketinden kopup büyükşehirlere gelenler inşaat işçisi olamıyor. Örneğin Belçika’da inşaat işçisi olabilmek için en az ortaokul mezunu olmak, 2100 saatlik bir eğitimin ardından da sınavdan geçmek gerekiyor. Eğitim içinde dil yeterliliği sınavı ile matematik yer alıyor. Matematik bilgisi olmayan, oran hesaplayamayan kişi bu mesleğe adım atamıyor.

EHİL OLAN AHLAKLI MIDIR?

Bu diplomalar; mimar, inşaat mühendisi, şantiye şefi, denetici, statik uzmanı, inşaat güvenliği gibi meslek kolları için de geçerli elbette.

Ama durun, daha bitmedi.

Bir kişi yaptığı işte ehil olabilir ama ahlâk yoksunu olma ihtimali de vardır.

Kahramanmaraş depreminde bunlardan kaç tanesine şahit olduk bir düşünün…

Avrupa ülkeleri bu olasılığı düşünerek çok taraflı denetim mekanizmasını oluşturuyor. İnşaatların büyüklüğüne göre, belediyelerde ya da federal ülkelerde bölge meclislerinde ruhsat için istenilen belgeler kurumlar arasında da denetleniyor.

Klasik bir ruhsat için istenilen tapu ve kadastro belgesi; imar durumu, mimari proje, statik proje, yüklenici firma yeterlilik belgesi, zemin etüt raporu, yapı denetim firması, yapı denetim sözleşmesi, güvenlik denetim sözleşmesi ve şantiye şefi sözleşmeleri gibi belgelerle ilgili bilgiler kurumlar arasında paylaşılıyor.

BU OYUNDA DEVLET NEREDE?

Yetmiyor…

Projelerde çalışacak olan kişi ya da kurumların risk sigortası da alması gerekiyor.

Bu oyun planında kamu otoritesi nerede” dediğinizi duyar gibiyim…

Devletler, inşaat projelerinin denetimini, denetim firmalarına devrederek sorumluluklarından kaçmış olmuyor. Onlar da denetim firmalarını denetleyerek, görevlerini iyi bir şekilde yerine getirip getiremediklerini kontrol ediyorlar.

Bu çok taraflı denetim mekanizmasına, bankalar ve mali kuruluşlar ile sigorta şirketleri de dahil.

Avrupa’daki mali kuruluşlar afet bölgesine uygun olmayan inşaat projelerini finanse etmiyor. Kurallara uygun yapılmamış projelerin satışı için finansman sağlamıyor. Sigorta şirketleri de aynı şekilde standartlara uygun olmayan binaları veya daireleri sigortalamıyor veya sigorta kapsamını çok daraltıyor

Ve her şey yolunda gitti ya da gittiği varsayıldı; iş, insanların evleri satın almasına dayandı.

Evlerin alış ve satışlarına onay veren noterler bulunuyor.

HER SÜRECİN SORUMLUSU VAR

Hem satıcı hem alıcının hakları bu mekanizma tarafından korunuyor. Satıcının noteri ile alıcının noteri; birbirleriyle tapu kaydını, zemin etüdünü, çevre etüdünü, iskan belgeleri, dairenin veya evin planlarını, ruhsat izinlerini, evde yapılan mimari değişiklik, evin elektrik planını, afet bölgesinde yer alıp almadığı, imar ve iskan sorunu olup olmadığı gibi envai çeşit bilgiyle alıcıyı bilgilendiriyor. Ayrıca alınan ev, arsa veya dairenin istimlak bölgesinde olup olmadığı, deprem bölgesinde olup olmadığı gibi bilgileri ve alıcı tarafa bildiriyor.

Son yıllarda bu bilgilere ek olarak satın alınacak olan emlağın enerji verimliliği ve oturmaya elverişli olup olmadığı ile kiraya vermeye elverişli olup olmadığı bilgisi de paylaşılıyor.

Satıcı neyi sattığının alıcı da ne aldığının bilincinde olmuş oluyor.

Ve bu bilgilerin hepsi kayıtlı, hepsi resmi ve her aşamasının sorumluları belli.

Bir sorun ya da yıkım yaşandığı zaman devlet, dostlar alışverişte görsün misali birkaç müteahhidi yakalayıp, kameraların önünde afişe edip, sorunu çözdüm rolü oynamıyor.

+++++++++

BİR MÜHENDİS İŞ İNSANININ YERDEN GÖĞE HAKLI İSYANI…

Tire Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyet Başkanı Metin Akdaş, hem iyi makine mühendisi hem de başarılı bir girişimci olarak İzmir’e değer katıyor.

Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini de sürdüren Akdaş, ülkesinden sorumluluk duyan bir yurttaş kimliği ile deprem felaketi için dikkatle dinlenmesi gereken uyarılarda bulunuyor.

O GÜNLERDEKİ GİBİ…

Metin ağabeyi dinlerken, mesleğe başladığımız 1990’lı yılların ortalarında Türk iş dünyası temsilcilerinin kurdukları cümleleri anımsadım. O yıllarda, gördükleri hata ve yanlışları “iş işten geçmeden” bizlere ve kamuoyuna anlatan, merkezi ve yerel yönetim otoritelerine eleştirilerini en köşeli şekilde ve cesurca dile getiren iş dünyası temsilcileri hâlâ hafızalarımızda…

Tire OSB tarafından düzenlenen “Depremin Türkiye ekonomisi, Sanayi ve Enerji Sektörlerine Etkisi” başlıklı toplantının açılışında konuşan Akdaş, o günlerdeki iş dünyası temsilcilerini anımsatan konuşmasında bakın hangi uyarılarda bulunuyor:

Cumhuriyetimizle özdeş, afetler konusunda deneyimli kurumlarımızı devre dışı bırakıp veya pasif görevlerde tutup; hazırlıksız, eğitimsiz, deneyimsiz, liyakatsız kadrolar hele hele her konuda sınıfta kalan kötü bir koordinasyon ile acımız daha da büyüdü.

Acının, öfkenin, çaresizliğin ve korkunun hakim olduğu depremde; yıkılan binlerce binaya, gösterişli ve ambalajlı satılan rezidanslara rağmen dimdik ayakta duran yapılar da vardı. Akıl ve bilimin öngördüğü şekilde ahlak ve vicdan ile usulüne uygun yapılan binaların nasıl yıkılmadığına şahit olduk.

Cam giydirmeli, şehrin ilk akıllı binası AB fonuyla AB mevzuatına göre yapılan Adıyaman’daki tek camı dahi kırılmayan kültür merkezi, TOKİ’nin zemini sağlam yerlere inşa ettiği binalar ve Maraş’ta İnşaat Mühendisleri Odası dimdik ayakta. Her birinde emeği olanları tebrik ediyorum. Bizim bu zihniyetteki ve ahlaktaki mühendisler ve müteahhitlere ihtiyacımız var. Diğer yandan, üst katı göçen ve farklı illerde binaları zarar gören AFAD gibi binalar da var. Bir kere daha gördük ki, 45 bini aşkın canımıza kasteden aslında deprem değil, almadığımız önlemler, görmekten korktuğumuz gerçeklerdir.

Yıllardır yaşanan imar afları, bilime uygun olmayan bina tasarımları, denetim eksikliği, rant yaratmaya yönelik imar planları, benim memurum işini bilir anlayışı ile yönetilen ruhsat ofisleri, sorumluk almaktan kaçan yöneticilerimiz canlarımızı kaybetmemizin esas müsebbipleridir.”

AKDAŞ’A TEBRİKLER…

Sayın Metin Akdaş’ı, doğruları “ama”sız “fakat”sız ve cesurca dile getirdiği için kutluyorum.

Okurlarımın, Türk iş dünyasında her kademede görev yapan iş insanlarının özel sohbetlerde bu cümlelerden çok daha ağırını kurduklarını bilmelerini isterim.

Gerçekleri konuşmaktan korkmamak gerekiyor.

Halk dalkavukluğunun bizleri hangi felaketlere sürüklediğini görmemiz için daha kaç felaketi yaşamamız gerekecek?

+++++++++

STANDARTLARI UYGULAYAN DEĞİL, YARATAN MÜHENDİSLER…

Bu toprakların gördüğü en büyük felaketin üzerinden tam bir ay geçti.

Acılarımız henüz tazeliğini korurken, “Bu güzel ve yalnız ülkede güzel şeyler de oluyor” dedirten örnekler de yaşanmıyor değil.

İşte onlardan biri, Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı SOCAR Türkiye’den geliyor.

Geçmiş mesai arkadaşım, SOCAR Türkiye İş Süreçleri ve Kalite Yönetim Sistemleri Müdürü Dr. Ömer Özkan, ISO 56002 inovasyon yönetim sistemi standardının hazırlanmasında uluslararası arenada ülkemizi temsil etti, ayna komitesi ile birlikte bu süreçte büyük emek ve çaba sarfetti . Hazırlamakla kalmadı, grubun Ar-Ge şirketi olan “SOCAR Türkiye Ar-Ge ve İnovasyon A.Ş”yi, endüstri de dünyada bu standardın belgesine sahip olan ilk şirket olma onuruyla tanıştırdı.

KIYASIYA REKABET

Bu başarı aynı zamanda Türkiye için de büyük gurur. Kalite profesyonellerine ilham verecek nitelikte. Kısa adı ISO (International Organization for Standardization) olan uluslararası standartlar örgütü şemsiye altında herhangi bir standardın tasarlanması, üzerinde çalışılması ve yayınlanması son derece zor ve uzun soluklu süreçleri gerektiriyor. ISO bünyesinde standartların oluşumunda yetkili olan komitelerde pek çok ülkeden katılan uzmanların görüş ve önerilerini belirtiyor. Şayet standartlar biri ürüne ya da hizmete ait ise, o ürünün üreticisi ülkeler, yaratılacak katma değerin kendi ülkelerinde kalması için türlü girişimlerde bulunabiliyor.

Şayet bu standart bir sistemin kalite çıtasını belirliyor ise standartın yazılım süreci ürün standartına göre çok daha zorluklara gebe olabiliyor.

KALİTE” MALİYET UNSURU DEĞİL

ISO 56002 İnovasyon Yönetim Sistemi”nin hazırlık aşamasında da “MTC 139 İnovasyon Yönetimi Ayna Komitesi” etkin rol oynadı. Bu komitenin üyesi olan Dr. Ömer Özkan, dünyadaki ilk belgelendirilmenin Türkiye'de gerçekleşebileceğine inanarak, bu gururu ülkemize ve şirketine yaşattı.

SOCAR Türkiye Ar-Ge ve İnovasyon A.Ş Genel Müdürü Dr. Bilal Guliyev, ISO 56002 Sertifikası’nı Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın elinden aldı.

Türkiye’de kurumsal şirketler için “kalite” kavramı, maliyet unsuru olarak değil, küresel rekabete uyumda, üretim süreçlerinin vazgeçilmez bir unsuru olarak görülüyor. Kalite aynı zamanda iyileştirme çalışmalarının sistematik yürütülmesi, iş yapış şekillerinin daha verimli hale getirilmesi, süreçlerle yönetime katkılarından dolayı kuruluşların sürdürülebilirliğinin en önemi kilometre taşlarından.

Ülkemizin yetkin mühendisleri, şirketlerimizi uluslararası pazarlarda görünür kılmanın en önemli şartının, kalite bilincini tüm süreçlerin temel motivasyonu olarak görmekte olduğunu çok iyi biliyor.

SOCAR Türkiye’de elde edilen bu başarı, bu motivasyonun en önemli göstergesi.

Marifet iltifata tâbidir.

Dr. Ömer Özkan ve arkadaşları, standartları sadece uygulayan değil tasarlayan mühendisler olarak tarihe geçtiler.

Tebrikler…

+++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

Bu ülkede en çok satılan, en çok satın alınan fakat hiç kullanılmayan tek şey dindir.

Prof. Dr. Niyazi Kahveci

+++++++++

Serkan Aksüyek

E-posta: [email protected]