Türkiye’de son dönemde acayip şeyler oluyor…

Türkiye’de son dönemde acayip şeyler oluyor… Sedat Peker, yurt dışından devlete meydan okuyor. Önce kendisine verilen sözlerin tutulmadığını söyleyip, bundan İçişleri Bakanı’nı sorumlu tutuyor, ardından hızını alamayıp, Türkiye Cumhuriyeti’ni narko-terör devleti olmakla itham ediyor. Yani iş şahsi mesele olmaktan çıkıp bir “beka” meselesi haline geliyor. Burada hatırlatmadan geçmeyeyim. Türkiye’yi zayıf düşürüp, eskiden olduğu gibi “ele geçirmek” ve “istedikleri gibi yönetmek” isteyen güçlerin bulamadığı bir fırsattır bu. İşte, Sedat Peker tam da bunu yapmak istiyor. Veya yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Derken, güya memleketi karış karış gezdiğini ve halk ile esnafın nabzını tuttuğunu iddia eden İYİ Parti lideri Sayın Meral Akşener’in Rize ziyaretinde olanlar oluyor. Bir dakikalık ağız dalaşı, koskoca memlekette mesele haline getiriliyor. Günlerce TV’lerde tartışma konusu oluyor. Meral Hanım’ın gittiği her yerde bir başka olay çıkıyor. Sözde medya özgürlüğünden her zaman dem vuranlar, bu temaslar sırasında bazı basın-yayın organlarını esnafın dükkanına almıyor, olay çıkıyor. Son olarak, bir soğan üreticisi olduğu izlenimi verilen vatandaş, yol üzeri İYİ Parti Genel Başkanı’nın önünde çuvaldaki soğanları, “para etmiyor, satamıyoruz” diyerek yerlere döküyor. Akşener gittikten sonra dökülen o soğanlar tekrar geri toplanıyor. Ardından, o kişinin soğan üreticisi olmadığı, emekli bir vatandaş olduğu ve mizansen gereği o şovu yaptığı anlaşılıyor. Şimdi, o Genel Başkan’ın zor durumda kaldığına mı, o görüntüleri televizyonlarda izleyen milyonların yanıltıldığına mı yanarsınız. Bakın bu işler birer fitne provasıdır. Bu ülkenin savcıları bu tür madrabazlıklara izin vermemeli, o şovu bilerek veya kandırılarak yapan şahıs ibret-i alem için sembolik de olsa cezalandırılmalıdır. Yoksa bu işin önü alınamaz. İş bununla kaldı mı, hayır. Karanlık mihraklar, öteden beri sakin kent olarak bilinen İzmir’i karıştırmaya kalktı. HDP İl Başkanlığı basılarak bir genç kızın hayatına son verildi. Cinayeti ne idüğü bilinmeyen bir şahıs işledi. Hemen yakalandı, 24 saatte tutuklanıp cezaevine gönderildi. Olayın ardından İzmir’e gelen HDP’li vekiller ve eş başkanlar saldırının gerçekleştiği il başkanlığı önünde toplanıp, ağızlarına ne geldi ise söylediler. Polislere demediklerini bırakmadılar. Vali ve emniyet müdürünü görevlerini yapmamakla itham ettiler ve istifaya çağırdılar. Bu yaşananlar, “Biz bu filmi defalarca izliyoruz” kabilinden şeylerdir. Ancak, devletimize düşen görev bu olayı aydınlatmasıdır. Binayı basan şahıs kimdir ve arkasında kimler vardır. Ben “Kafama esti, gittim bastım” hikayelerine inanmak çok güç. Eğer bu olaylar aydınlanmaz ve kamuoyu tatmin edilmezse, birer “kartopu” gibi büyüyecek ve kaosa çanak tutacaktır. Madem “Eski Türkiye” yok, “Yeni Türkiye”de bu tür garabetler de olmamalıdır. Bir ara ortalıktan kaybolan Sedat Peker, yeni iddialar ortaya atınca, ulusal bir televizyon kanalında görev yapan Veyis Ateş, istifa etmek zorunda kaldı. İddialar doğrudur, değildir, eksik veya fazladır bilemem. O meslektaşım, kimden ne istemiş, neyi almış o da beni fazla ilgilendirmiyor. Bir suç varsa, gereğini yapmak yine savcılarımızın görevidir. Ancak beni ilgilendiren, devletimize bu yolla verilecek zarardır. Ben bu yolla ikinci bir Rıza Sarraf vakasının planlandığının kokularını alıyorum. Nitekim, iddialardaki iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’ın ABD’nin talebi ile Avusturya’da tutuklandığından bahsediliyor. Yine iddialara göre, Korkmaz’ın ABD’de tutuklu ve yargılanmakta olan iki yabancının paralarını Türkiye’de akladığı olayları konuşuluyor. ABD de bu yüzden işadamını istiyor. Kısacası, Sedat Peker’e bastırıldığı anlaşılan düğme ile inceden inceden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tabirimi mazur görün “okkanın altına” götürülmek isteniyor. Bu olayların tam da Orta Doğu’da güçlendiğimiz ve kimseye eyvallah etmediğimiz bir dönemde ortaya atılması sizce tesadüf olabilir mi? Asla ve kat’a…