Herkesin bulamamaktan dert yandığı ama bulunca da ya kıymetini bilemediği ya da korkup kaçtığı bir şeyden bahsedelim mi bu hafta? Hatta daha da derine inip günümüzün vebası haline gelen ‘Ismarlama aşk...

Herkesin bulamamaktan dert yandığı ama bulunca da ya kıymetini bilemediği ya da korkup kaçtığı bir şeyden bahsedelim mi bu hafta? Hatta daha da derine inip günümüzün vebası haline gelen ‘Ismarlama aşkları’ konuşalım... İzlememiş olsa da Y kuşağı bilir, vakti zamanında Zerda diye bir dizi vardı. Diziden çok sanatçı Kıraç’ın imzasını taşıyan müzikleri ve şarkıları sevildi aslında... Ve bunlardan bir tanesi vardı ki Kıraç’ın Taş Duvarlar isimli şarkısı; “Ismarlama aşklara tahammülüm yok artık Ya beni adam gibi sev ya da çek git yolumdan” Ne manidar, ne derin anlamlar taşıdığını günümüz ilişkilerine baktıkça, yozlaşan sevgi kavramını gördükçe, fiziksel temaslara sığdırılan ‘sevginin ve aşk’ın ayaklar altına alınışına şahit oldukça daha iyi anlıyoruz. Sosyal medyadan rast gele eklenen kişiler, önce beğeniler ile birkaç hikaye yanıtları, ardından ‘görüşelim’ faslıyla başlayan bir bar eğlencesinin devamıyla noktalanan ve sabah kahvaltısına bile varamayan ısmarla aşklardan bahsediyorum. Dile getirmek istemediğim birçok farklı isim verilse de adına, yaradılışında sadece hayvani iç güdüler değil, akıl, düşünebilme ve mantık sahibi insan denen canlıyla bağdaştıramadığım durumlardan birisi de bu. Sorsanız herkes samimiyetsizlikten, yalandan dolandan, gerçek olmayan hayatlardan dertli; özellikle de bu tür hayatlar ve ilişkiler yaşamayı tercih edenler daha dertli nedense. Bazen ironik bazen trajikomik gelse de insanın ruhsal gelişimini etkileyen ve kendini bulamayan, birey demeye dilimin varmadığı çocukça demeye gönlümün el vermediği fakat sıkça şahit olduğum, dinlediğim ya da okuduğum bu hikayeler her geçen gün insana dair vicdan, merhamet, sevgi, sahiplenme duygularından ne kadar uzaklaştığımız gerçeğini gözümüze gözümüze sokuyor aslında... Hobi niyetine yapılan evlilikler en ufak tahammülsüzlükte biterken, 3-5 günden ya da 1-2 görüşmeden, fiziksel temastan öteye geçemeyen ısmarlama aşklar yaşanırken, üstüne bir de ekonomik kaygıların kişide yarattığı ‘yetersizlik’ hissi ve kendini bir şekilde bu ilişkilerle kanıtlama, var olma çabası her geçen gün artarken, güzel günlerin daha da uzaklaştığını görmek için müneccim olmaya gerek yok. Mutlu bir toplum olabilmenin yolu önce insani değerleri koruyabilmekten geçer. Evimizde ya da sokakta beslediğimiz can dostlarımızın bile eş seçimi konusundaki titizliği yaratılışın eşsiz bir parçasıyken, insanoğlunun çığrından çıkmışlığı, duygusal sakatlığının her geçen gün artması, korkunç bir zamanın içinde hapsolmuş gibi hissettiriyor mu size de? Bize dokunmayan yılan bin yıl yaşar mı? Yaşar elbette, hatta binlerce yıl yaşar; bize dokunmasa da birgün ucundan kıyısından sevdiklerimize mutlaka dokunacağı gibi! Bunu asla unutmayalım!