2021 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), 31 Ekim – 12 Kasım 2021 tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow şehrinde gerçekleştirilecek. Uluslararası bir ağın Türkiye örgütlenmesi ol...

2021 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), 31 Ekim – 12 Kasım 2021 tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow şehrinde gerçekleştirilecek. Uluslararası bir ağın Türkiye örgütlenmesi olan Cop26 Türkiye Koalisyonu, geniş bir bir temsile dayanan çalışmalarını iki ayı aşkın zamandır sürdürmektedir. COP26 Türkiye Koalisyonu, paylaştığı tutum belgesinde “İklimi değil, sistemi değiştirmek için halkların öz gücüne güveniyoruz; gezegenimizin ortak geleceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı. KİMLERDEN OLUŞUYOR? COP26 Ülkemizde ve dünyada çok gündemde olan bir sözcük. Aslında buna taraflar konferansı demek daha doğru olur. COP; BM Çerçeve Sözleşmesi’ne imza atmış ülkeler taraf oluyor. Bu ülkelerin o oluşturduğu konferansta Cop26 konferansı deniliyor. İlk Cop 1 diye 1995 de başladı. Sonrasında 1,2,3....26 ya kadar gelindi. Şu anda başlamış olan 26. konferans, Glasgow/İngiltere’de gerçekleştiriliyor. Bu konferansta daha önce çerceve sözleşmesine imza atmış ülkeler, daha önce imzalanan anlaşmalarda taahhüt ettikleri süreçleri yeniden gözden geçiriyorlar. Çeşitli taahhütleri var. Çalışmalar var. Gazete Duval ile yapılan röportaj da, Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan ve Ekolojist Cemil Aksu diyorlar ki; Ama bizler; Hükümet temsilcileri dışında olan STK.lar, siyasi partiler, sendikalar olarak uzun süredir bu süreci takip ediyoruz. Devletlerin, hükümetlerin peşindeyiz. ”Bu işi becermek istemiyorsunuz”diyoruz. BM hükümet temsilcilerine alternatif olarak,bizler de kendi zirvemizi oluşturmak üzere örgütlendik. Dünya’da COP 26 Koalisyonu diye Galasgow merkezli bir örgütlenme var. Kuzeyden,Güneyden, Afrika’dan, Asya’dan, Amerika’dan ve Avrupa’dan çevreci örgütlerin olduğu bir koalisyonu oluşturuldu. Biz de bu koalisyona paralel olarak COP26 Türkiye koalisyonunu oluşturduk. Kısa bir süre de bir araya geldik. COP26 Türkiye Koalisyonu’nda; Ekoloji Birliği bileşenleri,Türkiye’nin belli başlı çevre örgütleri, STK.larla bu koalisyonu oluşturduk. İki aydır toplanıyoruz. İlk önce COP26 nedir, “Glasgow Halkların Sözleşmesi” nedir, önce biz kendimiz öğrenelim dedik. Bilim insanlarını toplantılarımıza davet ettik. İki tane farklı panel düzenledik. Arkasında çalışmalarımıza başladık. Ekolojik örgütler ve diğer çevre örgütleri bugüne kadar ekolojik yıkımlarla uğraştık. İklim değişikliği krizinin etkilerini ve durumun vehametini görünce gündememize daha fazla yer vermeye başladık. Bu oluşumda gençlerin uyarısı da etkin oldu. Bizler de Türkiye’de iklim adaleti ile ilgili ilgilenmeye başladık. Geçtiğimiz pandemi döneminde, orman yangınları, seller bizleri daha fazla iklim krizini düşünmeye ve daha fazla mücadele etmeye itti diyebiliriz. Hem dünyadaki duyarlılık hem de Türkiye’deki duyarlılık çok fazla arttı. İKLİM ADALETİ İklim krizine yol açanlar kapitalistler, hükümetler ve birlikte çalıştığı şirketlerdir. İklim krizinin etkilerini daha çok ne yazık ki yoksullar, kadınlar, çocuklar ve mülteciler maruz kalıyor. Böylece ciddi bir adaletsizlik var.İklim krizini yaratanlar kapitalistler ve sermayaderler, iklim krizinden mağdur olanlar ise;yoksullar, çocuklar, gençler, kadınlar oldular. Farklı etkilenmesi büyük bir adaletsiz yaratıyor. İklim krizi ile mücadelede biz de bu mücadeleye iklim adaleti diyoruz. KARAR ALMA SÜREÇLERİ COP 26 da, karar alma süreçlerin aslında çok göstermelik olduğunu düşünüyorum. COP 26’nın resmi delegasyonu var. Burada hükümet temsilcileri, çalıştıkları şirketler, birlikte çalıştıkları STK’lar da var. COP26 resmi zirvesinin yine göstermelik olduğunu düşünüyorum. Bizlerde alternatif olarak orada olacağız. Kendi toplantımız, gösterimizi ve mitingimizi yapacağız. Gelen yetkililere, hükümet temsilcilerine “Siz bu işi beceremiyorsunuz, yapmakta istemiyorsunuz becermeye de niyetiniz yok diyeceğiz. Sizleri çok yakından izliyoruz, ortak mücadelemiz iklim adaletini önler diyerek taleplerimizi ileteceğiz. Kamuoyunu da bilgilendireceğiz. 6 Kasım’da (BUGÜN) küresel iklim adaleti için dünya çapında belirlenmiş eylem günüdür. Biz de Türkiye’de çeşitli yerlerde, özellikle ekolojik kırım olduğu bölgelerde iklim adaleti talebimizi ileteceğiz. Çanakkale’den Ayvalık’a kadar çevre örgütleri, STK.lar, ekolojik örgütler, sendikalar katılacağı Çan/Çanakkale de havaya karbondioksit salıp havayı kirleten, sağlığımızı tehdit eden Çan’da eski sistemle çalışan iki tane termik santral var. 6 Kasım 2021 Cumartesi günü saat 15.30 de iklim adaleti ile ilgili talebimizi ileteceğiz. Karbon emisyonu cop 26’nın en önemli maddelerinden bir tanesidir. Türkiye Paris Anlaşması’nı onayladı. Fakat aynı anda nükleer santrallerle ilgili bazı kararları imzaladı. Aslında bu yaman çelişki demek lazım. Bir yandan da yeni yeni termik santral projeleri hayata geçirilmeye çalışılıyor. Çan/Çanakale’de çalışan 5 tane termik santral var. Ayrıca 10 tane de termik santral projesi var. Öncelikle termik santral politikalarını gözden geçirmek lazım. Bir yandan Paris Anlaşması’nı imzalıyorsunuz bir yandan da termik santral yapıyorsunuz. Bu konu da ciddi olunmadığını düşünüyoruz. Türkiye’ye yeşil iklim fonundan 3 milyar dolar sıcak para sözü verileceğinden bahsediliyor. Bu yüzden de Paris Anlaşması’nı onaylamasını samimi bulmuyoruz. Türkiye 2012 yılındaki karbon emisyonunu 2 katı seviyesinde tutacağı sözünü verdi. IPCC raporları1.5 dereceyi tutturabilmek için 2030 yılında bütün karbon emisyonlarının yüzde 40 azaltılması gerektiğini söylüyor. Biz azaltıcağımıza aksine karbon emisyonunu 2 kat artırıyor ve bu seviye de tutacağımızın sözünü veriyoruz. Zirveye katılan fosil yakıt lobileri de var. Fosil kayıtlar karbon emisyonunu artıran faktör. Gel de bu işin samimiyetine inan. Dünyada karbon emisyonu nu en çok artıran Rusya ve Çin iklim zirvesine katılmıyor. Korona virüs pandemisi nedeniyle bir yıl ertelenen zirvede devlet başkanları, diplomatlar, iş dünyası liderleri, kampanyacılar ve gazeteciler 31 Ekim’den 12 Kasım’a kadar İngiltere Glasgow’da yüz yüze buluşacak, Türkiye genelindeki birçok ekoloji ve iklim hareketinin bir araya gelmesiyle oluşan COP26 Türkiye Koalisyonu, tutum belgesini açıkladı. BELGENİN TAMAMI Bizler, Türkiye’deki emekçiler, gençler, kadınlar, lgbti+lar, kısacası yaşamları tarumar edilen ve geleceğinden kaygı duyanlar olarak halkların iklim hareketine katılıyoruz. Türkiye’deki yaşam savunucuları olarak 6 Kasım’da Küresel İklim Eylemi Günü’nde sokaklarda olacağız, 7-10 Kasım’da da Halkların İklim Zirvesi’ndeyiz. Gezegenin ve türlerin geleceği; yoksullara, yerlilere, kadınlara, canlılara ödetilen bedellerin daha da ağırlaşmasını engellemek için dünyanın dört bir yanından gelen sesleri ortaklaştırıp büyüterek ekolojik sorunların en önemli göstergesi olan iklim krizine karşı hükümetlerin sorumsuzca davranışlarının ve ekolojik suçların üstünün örtülmeye çalışılmasını teşhir ediyoruz. Bugün bu koalisyonu kurmamıza ve harekete geçmemize neden olan iklim krizinin nedeni, insanın emek gücü de dahil doğanın her parçasını metalaştıran kapitalizmdir. Bizleri; açlık, savaş, yoksulluk, göç, eşitsizlik ve ekolojik yıkıma maruz bırakan kapitalizmin krizine dair çözümü, halkların dayanışması ve birlikte mücadelesi ile bulacağımıza inanıyoruz. Ulusal ve uluslararası düzeyde birbirleriyle ekonomik, politik ve/veya askeri düzeyde rekabet eden şirketler ve onların hizmetinde olan devletler, söz konusu krizlerin gerçek sorumlularıdır. Şirketlerle kol kola girmiş devletlerin, yarattıkları bu krize çare bulmaya çalışıyormuş gibi yaptıklarının farkındayız. Dünyanın ve insanlığın ihtiyacı hızlı ve radikal bir yol değişikliğidir. İklim krizini çözmek için bütün eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri birlikte çözmemiz gerektiğine inanıyoruz. İster işyerinde daha iyi ücret almak, ister temiz su için, isterse polis şiddetine veya yeni bir mayın patlamasına karşı savaşıyor olalım… Bedenlerimizi kontrol etmek veya içinde yaşadığımız ormanların yok edilmesini durdurmak için… Sadece zenginler için değil, hepimiz için işe yarayan iklim eylemine ihtiyacımız var. Dünyaya egemen olan kapitalistler kendilerinin neden olduğu krizlerden yeni fırsatlar yaratmaya çalışıyorlar. ‘Yeşil dönüşüm’ün, başına ‘sürdürülebilir’, ‘yeşil’ sıfatları ekleyerek yaptıkları yatırımların bir “yeşile boyama” olduğunu, kapitalizmin hiçbir şekilde sürdürülebilir ve “yeşil” olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Ekolojik krizi sadece iklim krizine, iklim krizini de yalnızca karbon emisyon miktarına indirgeyen, çözümü de enerji kaynağının değişimi olarak teknikleştiren bütüncül kavrayıştan uzak tekçi yaklaşımlar, iklim krizini daha da derinleştirmektedir. Yeraltı-yerüstü, denizaltı ve uzay madenciliğine bağlı olan bu ‘yenilenebilir’ enerjiler, iklim krizine çözüm olmaktan çok, krizi derinleştirici role sahipler. Enerjide dönüşüm, dünyada yeniden madencilik furyasını tetikleyerek sömürgeciliği, militarizmi ve emperyalizmi güçlendirip yaygınlaştırarak ekolojik yıkımı ve emek sömürüsünü derinleştiriyor. (DEVAM EDECEK)