21. yüzyıl çalışma hayatında kadınların sorunları üzerine son 20 yıldır akademik anlamda araştırmalar yapılır. Bu konuda akademik yazılar, anketler ve bulunan sonuçlara göre başta Aile, Çalışma ve Sos...

21. yüzyıl çalışma hayatında kadınların sorunları üzerine son 20 yıldır akademik anlamda araştırmalar yapılır. Bu konuda akademik yazılar, anketler ve bulunan sonuçlara göre başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın ilgi alanına girmekte, konuyla ilgili anayasa hukukundan gelen düzenlemeler ışığında çalışma hayatını ilgilendiren kanunlar da düzenlemelere yer verilmektedir. Kadın istihdamı bir ülkenin kalkınmasında ki etkisi de oldukça önemlidir. Kadınlar ataerkil sosyo-ekonomik yapıların aşındırılması ve dönüştürülmesinde temel aktör olmalı ve kalkınma politikaları da bunu destekleyerek kaynak sağlamalıdır. Çalışma hayatı gelir, statü ve sosyal ilişkilerde büyük etkiye sahip olmaktadır. Kadınların işgücü piyasasında hem bireysel, hem toplumsal hem de ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Kadının ekonomik faaliyetlerine baktığımızda; endüstri öncesi tarım, dokuma, hayvancılık yönetimi gibi ailesel meslekler de yer aldığı görülür. Modern anlamda kadının ücretli işçi statüsünü alması ve çalışma hayatına girmesi ise sanayi devrimi ile gerçekleşmiştir. Sanayi devrimi ile birlikte istihdam edilen kadın, zorlaşan ekonomik koşullar karşısından ezilen sınıfı oluşturarak, ekonomik alanda bir ücret karşılığı emeğini satmaya başlamıştır. Ücretsiz aile işçiliğinden ve tarımsal alandan dışarı çıkmış fakat niteliksiz işgücü olmaları sebebiyle uzun çalışma saatleri ve düşük ücretlerle erkek işgücünün ikamesi olarak görülmüşlerdir. Yaygınlaşan endüstri ile birlikte kadının ekonomik ve toplumsal yaşama katılım alanları genişlemeye başlamış ve kadına aile ve toplum içerisinde yeni roller yüklenmeye başlanmıştır. Tazminat dönemi ile başlayan bu süreçte kadınlar ilk, batıda olduğu gibi özel sektörde çalışma hayatına girmişler ve iş piyasasında ki konumları toplumsal, sınıfsal statüleriyle paralellik içermiştir. Kadının istihdam edildiği alan genelde tarım olmakla birlikte bununla sınırlı kalmamış, başta halıcılık ve dokumacılık gibi ücretli çalışmayı içeren geleneksel bazı faaliyetler sanılandan daha yaygın halde kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise sağlık ve eğitim alanı başta olmak üzere kamu sektöründe yer almışlardır. Cumhuriyet dönemi ile kadınların tarım ve el sanatları haricinde iş piyasasında yer alması II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlamış ve planlı dönemde hız kazanmıştır. Türkiye’de kadınların işgücü piyasasına girmesi, emek piyasasında ki gelişmelerden ya da ekonomik faktörlerden kaynaklanmamakta olup bir zorunluluk sonucu gerçekleşmiştir. I. Dünya, İstiklal ve II. Dünya Savaşları sırasında daha da artmış ancak erkeklerin savaştan terhis olmalarıyla birlikte kadınların büyük bir kısmı geleneksel ev işlerine geri dönmüşlerdir. Ülkemizde aktif çalışma yaşamına katılımları “1950’lerde gerçekleşmiştir. 1950’ler de kırdan kente göç ile kadın Türkiye’de işgücü piyasasında yerini almaya başlamış ve zamanla gelişmişlik seviyesinin artmasıyla tarım sektöründen diğer sektörlere geçiş yapmıştır. Kadınlar daha çok hizmet, sağlık, eğitim ya da hazır giyim sektörlerinde daha fazla istihdam edilmiş ya da öncelikle bu sektörlerde istihdam edilmeye başlanmıştır. Kadınların işgücünde ki payı her geçen gün artmasına rağmen erkek egemen yönetim şekli, eğitim yetersizliği, çocuk sahibi olmak, toplumsal baskılar gibi durumlar sebebiyle iş hayatında hala dezavantajlı bir grubu oluşturmaktadır. Ekonomik faktörler olarak düşük ücret, çocuk sahibi olmak ve evlilik sayılabilirken; sosyal faktörler olarak da eğitim düzeyinin düşüklüğü, köyden kente göçün etkileri, işgücüne katılımın önündeki sosyo-kültürel engeller ve işe alımlarda cinsiyete dayalı ayrımcılık gibi hususlar sayılabilir. Mesleksel ayrımı etkileyen faktörler cinsiyetler emek piyasasına girmede önce oluşmakta ve piyasa tarafından güçlendirilmekte ve işverenler de tüm bu nedenlerden dolayı bazı işlere kadınları almamaktadır. Çocuk sahibi olmak, kadınların eğitimlerini ve işgücü piyasasına girişlerini etkilediği gibi aynı zamanda iş piyasasından kısa süreli ya da tamamen çekilmelerine de sebep olmaktadır. Aynı zamanda kendisi çocuk sahibi olmasa da yaşlı anne babalara ya da aile fertlerine bakmak için işlerinden ayrılan kadınlar içinde geçerli bir durumdur. Çalışan kadının üzerinde kaldırması zor görünen yükler olan aile yükü ya da geleneksel iş bölümü işten ayrılmanın esas sebebi gibi görünse de işten ayrılma kararlarının çoğu işyerlerindeki politikalar, uygulamalar ve tutumlar yüzünden verilmektedir. Çocuk bakımı hem toplumsal hem ekonomik sonuçlara sahip olup bu durum sadece anneyi değil tüm toplumu ve ekonomiyi etkilemektedir. Bu sendromlara dikkat çekelim: CAM TAVAN Yasalar artık her ne kadar kadınları koruyucu maddeler içerse de kadınların iş piyasasında yaşadığı tüm yukarıda sayılan sorunların dışında ayrıca “Cam Tavan” diye tabir edilen, kadınların başarı ve eğitim gibi şartları sağlamalarına rağmen görünmeyen ve geçilemeyen engellerle karşı karşıya kalma durumu da başka bir engeli oluşturmaktadır. KRALİÇE ARI Kadınların iş hayatında yaşadığı problemlerin bir başka sebebi de kadın yöneticilerin diğer kadın çalışanlara karşı takınmış oldukları tutumdur. “Kraliçe Arı Sendromu” olarak da adlandırılan bu durum da kadın yöneticiler erkek tutumlarını benimseyerek kadınlara karşı kullanmakta, diğer kadınların rekabetini bertaraf etmeye çalışmakta, cinsiyet arası ayrımı ile ilgili belirtileri görmezden gelmektedir. CAM ASANSÖR “Cam Asansörler” olarak tabir edilen bu durum, kadın egemen sektörlerde çalışan erkeklerin meslek dışı kişiler tarafından ön yargıyla karşılansa da bu sektörlerdeki kariyerleri açısından hem kadınların erkek egemen sektörlerde karşılaştıkları zorluklarla karşılaşmadıklarını hem de bu sektörlerde yapısal avantajlara sahip olduğu kabulüne sahiptir.