Türkiye’nin cari işlemler hesabı geride bıraktığımız temmuz ayında 1 milyar 817 milyon dolar açık verirken, 12 aylık cari açık 14 milyar 941 milyon dolar oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merk...

Türkiye’nin cari işlemler hesabı geride bıraktığımız temmuz ayında 1 milyar 817 milyon dolar açık verirken, 12 aylık cari açık 14 milyar 941 milyon dolar oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkez Bankası verilerine göre 2013 ile 2017 yılları arasında ekonomi yaklaşık 220 milyar dolar cari açık verdi. Aynı yıllarda enerji ithalatına tam 213 milyar dolar ödedik. Rakamlar gösteriyor ki; cari açığın temelinde enerji ithalatı yatıyor. Türkiye, mevcut duruma göre fosil yakıtlar bakımından zengin değil. Elektrik üretimi için 93 gigawatt kurulu güce sahibiz. Bu rakamın içerisinde güneş ve rüzgar enerjisinin payı 15 gigawatt. Ne yazık ki elektriğin sadece yüzde 15’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayabiliyoruz. Hâlbuki ülkemiz toplam elektrik ihtiyacının tamamını sadece güneşten bile sağlayabilecek ışınıma sahip ender ülkelerden biri. Hesaplara göre Türkiye’nin Konsantre Güneş Enerjisi yöntemi ile üretilebileceği yıllık enerji 380 milyar kilowatt saat. Bu potansiyeli harekete geçirerek gerekli kaynağı bulabiliriz. Daha da ilerisi; enerji ithalatı ve ona bağlı cari açık sorunu da çözebiliriz. Güneş Enerji Santrali (GES) kurulum maliyetleri düştü. Devlet tarafından açıklanabilecek bir takım teşvik modelleriyle birlikte GES’lere olan ilgi aratacaktır. Aslında gidişat güzel. Özellikle fabrika, hastane, okul, depo, ev, otopark gibi geniş çatı alanlarına sahip yerlerde kurulan sistemler sayesinde güneşten elektrik üretilebiliyor. Üretilebildiği gibi tüketim fazlası da satılabiliyor. Bir uzmandan yatırımların amortisman süresinin 5-6 yıl gibi bir süre olduğunu öğrendim. Bu da akıllı bir yatırımcının bu alana yönelmesi için geçerli bir neden olarak görüyorum. ********************

“ŞİMDİKİ GENÇLER…”

Şimdiki gençler insanlık tarihinde dijital ortamda doğan ilk nesil. Başka bir deyişle sosyal medyada onlar yerli, benim gibi yaşı 40’ı geçmiş olanlar, göçmen… Nasıl ki televizyon kuşağı vardı, sosyal medya şu anda hayatımızın çok önemli bir gerçeği. Öyle ki, bu kuşak toplumun davranış kalıplarını değiştirme gücüne sahip… Öncelikle sorgulamadan inanmıyorlar. Siyasetçiler, yerel yöneticiler, girişimciler, eğitimciler bu kuşakla irtibat kurmak istiyorsa onlarla aynı dili konuşmayı başarmak zorunda… Onlara parmak sallayarak, kafa tutarak davranışlarını düzeltmek mümkün değil. Eski kuşaklar yokluk içinde psikolojik olgunluğa erişmeye çalıştı. Aradaki fark şu; bu kuşak varlık içinde psikolojik olgunluğa yetişmek zorunda. Varlık içinde psikolojik olgunluğa erişmek belirli bir algoritma gerektirir, bunun için özel yöntem kullanılır. Bu kuşağa psikolojik olgunlaşmayı, sağlamlığı, dayanıklılığı öğretmek gerekiyor. Sıkça duyarız; son derece konformist ve son derece de benmerkezci bir kuşak. Doğru… Dünyayı kendi etrafında dönüyor görüyorlar. Doğru… Zekiler, duygusal olarak da zekiler. Ancak dayanıklılık ve doyum erteleme becerilerinin geliştirilmesine ihtiyaçları var. Bunu yapamazsak ne mi olur? Z kuşağını kaybederiz…