Türkiye’nin en çok tercih edilen vakıf üniversitelerinden biri olarak öne çıkan İzmir Ekonomi Üniversitesi gerçekleş...

Türkiye’nin en çok tercih edilen vakıf üniversitelerinden biri olarak öne çıkan İzmir Ekonomi Üniversitesi gerçekleştirdiği etkinliklerle de dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi son sınıf öğrencilerinin gerçekleştirdiği “Ufuk” temalı defile çevreci, kadın-erkek eşitliğini öne çıkaran bir vurguyla yapıldı. İEÜ’nün bu konularda duyarlılığı konusunda epey önde olduğunu söyleyen Moda Tasarımcısı Sude Yelekli, bakış açısının belirlenmesinde bu eğitimin etkili olduğunu söyledi. Yelekli’yle etkinliği, günümüzde moda tasarımının durumunu, eğitim imkanlarını ve hedeflerini konuştuk. Çevreci, sürdürülebilir, cinsiyet eşitlikçi bir moda anlayışına dair hedefleri olduğunu söyleyen Yelekli, “Kariyer basamaklarını çıkarken, öğrenmeye ve çözüm üretmeye olan ilgimi de kaybetmek istemiyorum” dedi. -Öncelikle kendinizden biraz söz eder misiniz? İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda ve Tekstil Tasarımı bölümünden bu sene mezun oldum. Şuanda da sektör için gerekli hazırlıkları ve görüşmeleri yapıyorum. -Geçtiğimiz günlerde fakültenizin son sınıf öğrencileri olarak “Ufuk” temalı bir sergi gerçekleştirdiniz. Sergi nasıl oluştu? Ortamınız nasıldı? Neler söylemek istersiniz? İlk olarak bu konuda söylemek istediğim, maalesef ki Türkiye’de her okul bu çapta defile yapamamaktadır ve bir yandan da böyle bir etkinliğin içinde bulunduğumdan dolayı gurur duyuyorum. Aslında bu serginin oluşmasının arkasında 4 aylık bir emek yatıyor, bu süreç ise koleksiyonun temasının belirlenmesinden, üretime doğru uzanıyor. Pandemi sebebiyle koleksiyonumuzun her parçasını defileye çıkarmadık, ancak yeni bir hibrit sistem ile koleksiyonun klibi ile defileyi buluşturduk ve diğer ürettiğimiz görünümleri vitrinde sergiledik. Benim için çok güzel ve heyecanlı bir deneyimdi ve umarım bu deneyimler daha fazla süregelir. -Moda tasarımı ve örnekleri aslında her an hayatımızın içinde olan bir konu. Sokağa çıktığınızda mesleki bir hassasiyet yaşıyor musunuz? Estetik olarak her an bir değerlendirme içine giriyor musunuz? Maalesef girmemeye çalışsam dahi giriyorum. Bu bazen gerçekten bilinçsiz oluyor, sadece izleyip gördüğüm şeyleri hafızama atıyorum ve o modeli bir mağazada gördüğümde evet bu trend oluyor diyebiliyorum, örneklerini hatırlayamayacak olsam bile. Bazen de trend parçaların ya da tasarım parçaların günlük hayatta kullanımını, insanların nasıl kombinlediğini görüyorum ve inceliyorum. En kötüsü ise bazen istemeden de olsa eleştiriyorum, çünkü her kıyafetin bizlere göre aynı zamanda kişiliği var ve bazen insanlar çok güzel kıyafetler giyiyor fakat kendi kişiliklerine uymuyor. -Serginizin basına yansıyan kısmında “çevreci” vurgusu öne çıkıyordu. Kapitalist üretim koşullarında moda tasarımını çevreci kılmak ne denli mümkün ve neler yapılabilir? Okulumuzda eğitim açısından sürdürülebilir bir yaklaşım hedefliyoruz ve bu konu üzerinde uzman öğretmenlerimizden dersler aldık. Koleksiyonlarımıza her zaman sürdürülebilir detaylar ekliyoruz. Hızlı moda, çevre kirliliği ve kaynakların aşırı tüketimi gibi bazı sonuçlara sebep oluyor. Ancak günümüzde, bu konulara daha çok dikkat edilmeye başlandı ve yüzde 100 diyemesek bile sürdürülebilir bir yaklaşımın bulunduğu kesin. Özellikle, sürekli yeni parçalarla sezon dahi beklemeden üretim yapan markalar şu anda en az bir sürdürülebilirlik ilkesine duyarlı olmaya çalışıyor. Bu bazen tesis kaynaklı az su ve ya enerji kullanımı olarak, bazen de yeniden dönüştürülmüş lifler ile yeni kıyafetler ya da organik üretim olarak görülebilmekte. Daha önce yaptığım bir stajda, herkes tarafından bilinen bir markanın kaliteden kalan ürünleri ile ileri dönüşüm projesi yapmıştık. Endüstriyel anlamda bu mümkün olan bir projeydi ancak verilerin iyi toplanmış olması gerekiyordu, örneğin ölçülerde yanlışlık varsa bunların hepsi sistemde belli olması gerekiyor ki aynı hataya sahip ürünler, aynı tasarımlarla yine endüstriyel bir biçimde üretilebilsin. Ne yazık ki bu koşul sağlanamadı, ama hala bu konuda gerçekten ümitliyim. Çünkü kaliteden kalan ürünler çevremize gerçekten büyük zarar veriyor. Bazen bu ürünler marka olduğu için yakılmak zorunda kalıyor, ki çoğu yakılan bu ürünlerin hammaddesi petrol ve dünyamıza verecek zararı düşünebilirsiniz. -Röportaj öncesi görüşmemizde bazı tasarımlarınızı inceledik. Ayrıca sergide yer alan “cinsiyetsiz moda”, “cinsiyetsiz sokak” tasarımlarınınız da dikkat çekiciydi. Giyimde, modada “cinsiyetsizlik” kavramı üzerine ne söylenebilir? Bu konuda bir görünürlük toplumumuzda söz konusu mu? Bu konu benim 2. sınıftan beri hep gündemimdeydi, aslına bakarsanız benim giyim tarzımda bu ve yıllardır erkek reyonundan da kendime parçalar alır giyerim. Ancak bu koleksiyon daha çok ‘cinsiyetsiz sokaklar’ adı altında kadın-erkek eşitliğine dikkat çekmekte ve bize çocukluğumuzdan itibaren dayatılmış olan normları yıkmayı hedeflemekte. Ben ilk olarak hem kadına, hem erkeğe olacak pantolon yapmak istiyorum dediğimde bazı insanlar bana mümkün değil dedi. Aslında bu hep mümkündü, sadece bizler böyle düşündük ve bu tam da benim kırmak istediğim algıydı. Tasarımlarımı üretirken, bir erkek manken üzerinde, bir de kadın manken üzerinde çalıştım ki beden gözetmeksizin herkes bunları giyebilsin ve tabii ki buna uygun materyaller kullanarak beden konusunu çözdüm. (Örneğin; bir tasarımımda çıt çıt detayları ile ayarlanabilir bir bel tasarladım ve en dar yerini bir kadına göre, en geniş yerini ise erkeğe göre belirledim ki kullanıcılar kendi bedenine göre ayarlayabilsin.) Toplumuzda şuan cinsiyetsiz moda gündemde ancak bu daha çok ‘oversize’ ile gündeme geliyor, hem kadın, hem erkek için ayarlanabilir tasarımlar henüz pek gündemde değil. -Bizdeki görsellerde “censored” yani sansürsüz yazılı olan tasarımlar var. Bu koleksiyon hakkında neler söyleyeceksiniz? Aslında bu koleksiyon, ilk dönem oluşturduğum koleksiyonun devamı niteliğinde ve cinsiyet algısını kırmak amaçlı en baştan beri oluşturduğum bir yaklaşım ve mesaj bu. İlk dönem kış koleksiyonuydu ve kar maskeleri üretmiştim. Cinsiyetler ayırt edilemez şekildeydi, sadece gözler açıktı. İkinci dönem ise bu ‘censored’ yazısı ile yine temama dikkat çekmek istedim. -Gelecekte Türkiye’deki moda ortamında ne görmek istersiniz ve siz nasıl bir çizgi izleme hedefindesiniz? Tabii ki benim beklentim daha sürdürülebilir ve etik bir moda anlayışı. Bu konular üzerine de kendi başıma bir proje yürütmek istiyorum açıkçası, ancak öncelikle sektörü görüp daha fazla kendimi geliştirmeliyim. Kendimi hazır giyime daha yakın hissediyorum ve bu sektörün eksikliklerini, sorunları daha iyi saptayıp, ona göre çözümlerle ilerlemek istiyorum. Anlayacağınız kariyer basamaklarını çıkarken, öğrenmeye ve çözüm üretmeye olan ilgimi de kaybetmek istemiyorum. -Biraz da bize alanınızla ilgili aldığınız eğitimden, imkanlardan ve bu konuda ülkemizdeki genel olarak var olan imkanlardan söz eder misiniz? Eğitim konusunda okulumuzda bizlere çok önem verildiğini ve gerçekten bilinçli eğitim verildiğini düşünüyorum. Ülke genelinde baktığımızda, bize verilen eğitimle aynı eğitimi veren sayılı okullar var. Hatta devlet üniversitelerinde maalesef ki yetersizlikler çok fazla. Okulumuz bize büyük bir stüdyo veriyor ve çalışma alanımız geniş, yeterli sayıda makinelerimiz ve mankenlerimiz var. Bunun yanı sıra, eğitim konusunda hep ufkumuzu açmayı hedefliyorlar ve alanında uzman kişiler ile birlikte seminerler, workshoplar düzenliyoruz. Bu tarz aktiviteler de bizler için gerçekten çok etkileyici oluyor ve alanımıza olan ilgimizi, isteğimizi arttırıyor.