İnsan hem düğüm hem çözüm, hem av, hem avcı. Çevreyi insanlardan ayrı ele almak, insanı dönüştürmeksizin çevre sorunlarına bir çözüm bulmaya çalışmak akıntıya karşı kürek çekmek. Boşa çaba harcamaktır...

İnsan hem düğüm hem çözüm, hem av, hem avcı. Çevreyi insanlardan ayrı ele almak, insanı dönüştürmeksizin çevre sorunlarına bir çözüm bulmaya çalışmak akıntıya karşı kürek çekmek. Boşa çaba harcamaktır. Korona virüs pandemi, günümüzde çevreyi yeniden akıllara getirdi. Çevreyi bıraktık ama çer çöple uğraşmaya devam ediyoruz... Çevre konusu ele alındığında, insanın en geri planda kaldığı modern dünya. Üstelik her şey onun refahı, çıkarı, huzuru adına yapılarak bu hale gelinmiştir. Böyle bir dünyada yaşayan bir insan olarak yığınla işaretin anlamını bilme abur cuburuyla kafamızı doldurduğumuz yetmiyormuş gibi bir de bu modernliğin sağ gösterip sol vuran yumruklarına tahammül etmemiz isteniyor... Gücenik, içinde bir şey kalmışlık duygusuyla, buğulu gözlerle dolanıp durmamız biraz da bundandır. Keban’da, Güney Doğu da, Atatürk barajı, Boğaz’da ikinci, üçüncü köprü yapılır ama bizim kırgınlık, yalnızlık duygumuz yerinden milim kıpırdamaz… Trafik keşmekeşi, şehir hayatındaki tıkanıklıklar, kalabalıklar, yüksek binalar, yitmiş toprak kokusu, beden ve ruh sağlığımızı bozan hasta eden kirli çevre koşulları; Nükleer bir felaketi, toplu ölümlerle sonuçlanacak bir savaşı beklememeliyiz… Korona virüs pandemi, akıllara getirdi. Bütün bunlar yeni bir dünya talebi için yeter mi bilmiyorum. Beni asıl düşündüren dünyanın neden bu hale geldiği, hangi insan malzemesinin başımıza bunca belayı getirdiği. Yalnızca refah tutkusunun, sınırsız büyüme arzusunun, maymun iştahlılığın nedenleri, dünya malına yüz vermeyen insanımıza ne olduğudur? 20 yıl önce bunları yazıldı. Sonra bunun üzerine bir arpa boyu ilerleme olmadığı gibi daha da geriye gidiyoruz. Düşüncelerimde değişmeyen olumsuzluk var. Yıllarda geçse değişmeyecek. Çocuklarımıza ve torunlarımıza geride ne bırakacağız? Bu süre zarfında ülkemiz siyasi ve ekonomik yapısında da büyük değişiklikler oldu. Özellikle son 20 yılda olup bitenleri anlatmak için “sessiz devrim” niteliğinde yapılan çalışmaları toplantıları hep destekledim. Özeleştiri gerektiren en önemli eksik, insanımızın kapitalizme ve tüketim toplumuna karşı inanç temelli yeterince uyarılmamasıdır. İnsanlarımızda bir vurdumduymazlık yaşantısı devam ediyor. “Bana dokunmaya yılan bin yaşasın misali yolumuza devam ediyoruz… Yiyelim içelim, çer çöp üretelim ama nereye atılırsa atılsın. Şehirlerde devasa bir çöp üretimi bulunur. O öylesine önüne geçilemez bir süreçtir ki, insanları bile çöpleştirir, ıskartaya çıkartır. Sahile vuran atıklar, iskeletler, çöp yığınları... “Gezegen doldu. Modernleşmenin küreselleşmesi, yani modern yaşama biçiminin tüm gezegene yayılması, iki tür atığa neden oldu. Birincisi, modern hayat tarzının artık denetlenemeyecek miktarlarda ürettiği atıklar; ikincisi, bazı insanların (mülteciler, sığınmacılar, muhacirler) atık durumuna gelmesi…” Modernliğin sadece gelişme ve teknoloji yanını görüp çöp üreten, insanı çöpleştiren yanını görmezsek, sonumuz hiç iyi görünmüyor. Tamam, gelişelim, güçlenelim ama modernliğin çöp üreten, insanı çöpleştirici ve insanlığımızı tüketen yanına karşı da daima uyanık olalım. İnsani değerlerimiz koruyalım ki sonumuz hüsrana dönüşmesin...