İnsanlık var olduğu günden bu yana sürekli olarak birşeylere ihtiyaç duymuş; bu sebeple keşfetmiş, icat etmiş, bulduklarını kullanmış, geliştirmiş ve daha pratik hale getirmek için çabalamıştır. Elbet...

İnsanlık var olduğu günden bu yana sürekli olarak birşeylere ihtiyaç duymuş; bu sebeple keşfetmiş, icat etmiş, bulduklarını kullanmış, geliştirmiş ve daha pratik hale getirmek için çabalamıştır. Elbette her insan kendi kapasitesi ölçüsünde birşeyler meydana getirmekte, kendinde olmayanı ise yapabilenden temin etmeye yönelmektedir. İlk çağlardaki barınaklarda, kullanılan araç ve gereçlerde, yiyecek içecek, kılık- kıyafet ve mutfak aletlerinde uygulama bulan bu takas alışverişi, avcı toplayıcı devrin kapanması, tarım ve çiftçiliğe geçiş ile daha ekonomik bir boyuta ulaşmıştır. Altın, gümüş gibi değerli materyallerin alış satış işlemlerinde kullanılmaya başlanmasıyla yön değiştirmiştir. Bu döneme kadar olan alış verişler genellikle elindekini, elinde olmayanla takas etme şeklinde gerçekleşmiştir. Artık üreten toplum olarak takas yerine alınan ve karşılğında verilene biçilen değer ön plana çıkmış, paranın da tedahüle katılmasıyla farklı değerler üzerinden farklı ürün, eşya, hayvan ve hizmet alınmaya başlanmıştır. Bu durumun günümüzdeki halini ticaret, ticaret yapmak, alıp satmak, üretip satmak gibi tanımlarla ifade ediyoruz. Ancak elbette işlerin bu denli geniş bir boyuta ulaşmadan önceki daha mimimal olan ve halihazırda günümüzde de kullanılmaya devam eden bir türü daha var ki, onun adı da esnaflık.. Esnaf bilindiği üzere ve en basit tanımıyla; bağımsız çalışan, yaptığı iş, sermayeden ziyade kol ve beden gücüne dayanan girişimcidir. Örneğin halı dokuma, toprak kap, ebru sanatı gibi belli bir sanatı icra eden kişiler veya küçük ticarethane sahipleri çay ocağı, büfe, berber gibi işletmeler hepsi birer esnaftır. Esnaflık içerik ve işleyiş bakımından çok eski tarihlere dayanan, her ne kadar kazanç ve ekonomik değer gibi görünse de beraberinde ahlak, dürüstlük, paylaşımcılık, anlayış, misafirperverlik, güler yüzlülük gibi maddiyattan uzak insani ve manevi pek çok unsurun bir bileşenidir. Ne var ki, günümüz dünyasında ekonomik kaygı ve beklentiler, paranın ve dolayısıyla alım gücünün az veya çok oluşunun birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri, esnaflığın bu manevi yönünü de zedelemektedir. Değişen ekonomiye ayak uydurmaya çalışan esnaf, daha çok kazanmanın yollarını ararken, özünden uzaklaşmakta kendisiyle sürekli temas eden toplumu sadece birer kazanç kapısı olarak görmeye başlamakta, hatta esnaflıktan tacirliğe geçip, daha kurumsal ve ticari bir yaklaşımla mevcudiyetini devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu durum toplumu alacağı, istediği, beklentisi ve ihtiyaçları konusunda kurumsala yöneltmekte ve küçük esnafı da günden güne gereksiz hale getirmektedir. Oysa burada gereksizlik veya kurumsallıktan öte, toplumun her kesimine hitap edebilen, manevi değerleri ön planda tutabilen, davranış ve icraatlarıyla çevreye örnek olabilen, hani şu “nerde o eski…”ler diye, başlayan türden esnaflara ihtiyaç vardır. Çünkü toplum kendisinin ne olduğunun yada ne olmadığının bilincinde davranan, güler yüz, sempati gösterebilen, yeri geldiğinde empati kurabilen, sadece ben kazanayım düşüncesinden uzak hepimiz kazanalım inancında olana ihtiyaç duymakta ve alış verişlerini de genellikle böyle olan esnaf ile yapmaktadır. Unutulmamalıdır ki; esnaf, mesleğinin ve kazanç kapısının dışında kendisinin de potansiyel bir müşteri olduğunu unutmadığı zaman gerçek anlamda esnaf olabilir. Aynı zamanda esnaf kültürü, bir toplumun tamamının yansıması, kültür ve ahlak düzeyinin göstergesidir.