Herkesin gözünün önünde. Bilmem kaç kamerayla takip ediliyor. Bir de üstüne pandemi de var. Dinleyen, uyarıları dikkate alan yok. Sarı kart gösterilmeli. Talimata, kurallara konmalı, gidişat kötü. İns...

Herkesin gözünün önünde. Bilmem kaç kamerayla takip ediliyor. Bir de üstüne pandemi de var. Dinleyen, uyarıları dikkate alan yok. Sarı kart gösterilmeli. Talimata, kurallara konmalı, gidişat kötü. İnsana yaparsan ceza var, tüm insanlığa yaparsan ceza yok. Sporcu kardeş terliyor. Efordan dolayı da ağzına burnuna salgı geliyor. O da son derece doğal. Ama neden illa ki sahaya bırakması gerekiyor. Yok mu bir çözümü bunun. O muhteşem ifrazatlarını atmasalar sahaya. Hepsi de yapıyor, yedek giren bile. Hatta yandan girer girmez tüküreni, sümküreni de var. Sanki 'hey ben bu sahanın içine' der gibi. Oysa ekmek teknesi orası, anlasınlar artık. Kaç ay oynayamadın, ne çabuk unuttun. Çaktırmadan formana sil. Ne bileyim cep diktirin şortunuza, mendil koyun. Öyle temizleyin ama sahaya yapma bu işi. Siz hiç sahaya tüküren, sümküren hakem gördünüz mü? EKRANA NİYE GETİRİYORSUNUZ Kİ Bu gazetecilik, yayıncılık anlayışı filan değil. Ayıp, çirkin. Peki ya. Futbolcular böyle yapıyor da. Maçları çeken, naklen yayınlayan ne yapıyor. Onlar da yangına körükle gidiyor. Maç izliyorsun, bir şeyler yiyorsun. Matah bir şeymiş gibi artı süreleri de hesaba katarsak 100 dakika boyunca, en az 5 görüntü. Elimizde ekmek, boğazımızda lokma, sahadaki oyunuyla bilmem kaç avro kazanan arkadaş, sahaya tükürüyor. Baka baka. Hem de yakın plan, vesikalık şak diye evimizde, çoluk çocuk izliyoruz. Bunu izleyen yeni nesil sokağa tükürmez mi? Seyirci yok, sahadaki mücadele dışında bir şeyler vermek istiyorlar anladım da. Magazin olsun diye sürekli fırklayan sporcu da konmaz ki. Yayın ve görüntü yönetmenlerine sesleniyorum, midemizi bulandırıyorsunuz. Bu çirkinlikleri illa izletmek zorunda mısınız, izlemek zorunda mıyız? Asla değiliz. UĞURLAR OLSUN ERHAN AĞABEY Ünlü olmak şımarmayı, kasıntı olmayı gerektirmez. Hani derler ya 'Zirveye çıkarken yanından geçtiklerine iyi bak, dönüşte onlar seni bekliyor olacak'. Harika bir cümle. Sporculuk, hakemlik, spor yazarlığı sayesinde çok sayıda insan tanıdım, türlü türlü. Şöhreti kaldıramayan da oldu, yerini yadırgayan da. Hepsi yanımıza döndü geldi, eninde sonunda. O sadece top dürtükleyen, topa vuran futbolcu değildi, Adamdı, beyefendi idi, centilmendi, asil insandı. Sağlık sorunları yaşadı. Koltuk değneğiyle yürümek zorunda kaldı. Aylarca konuşamadı, ifade güçlüğü çekti. O güzel bakan gözleriyle anlaştık. Zerre kadar ego, kapris yoktu. Konuşamasak da aynı masada oturup çay içmenin keyfine doyum olmazdı Güzelyalı'da. İVFA ahde vefa günü yaptı Erhan Özal ağabeyim için, harika olmuştu, çok mutlu oldu. Yıl farkından ötürü maçına çıkamasam da adına düzenlenen maçı yönettim. Başlama vuruşunu Erhan abim yapmıştı, güç de olsa. Tanıdığıma çok mutlu oldum. Hakkını helal et Erhan kaptanım, gittiğin yer ışıklarla, nurla dolsun. Metin Oktay idolüm karşılayanın olsun. ERBOY'DAN ÖNAL'A VEDA ''Ve... Bir veda daha!.. Yeni Asır'daki ilk yıllarım. Spor Müdürüm rahmetli Şevket Özçelik, Bayer Münih'te yıldızı parlamaya başlayan Erhan Önal'ın İzmir'e geldiğini, Güzelyalı'dan kendisini alarak röportaj yapmamı istedi. "Kimse bilmiyor. Özel röportaj olacak. Mehmet Ali (Okumuş) ile halledin" demişti... Verilen adrese gittiğimizde Erhan Önal'la ilk kez karşılaştım... Gazetenin özel aracıyla Güzelbahçe'ye doğru gittik... Arka koltukta yan yana yol boyu konuştuk. Ben sordum, o içtenlikle cevap verdi. Mehmet Ali ağabey harika fotoğraflar çekti, Erhan Önal'ın. O dönemlerde adetti, birkaç kare de yan yana konuşurken deklanşöre bastı. Ertesi gün, atlatma özel haber tam sayfa Yeni Asır'da''... Duayen gazeteci, ustam, güzel insan Şevket Özçelik ağabeyime rahmet diliyorum. Fotoğrafıyla dünya birincisi seçilerek hepimizi gururlandıran, bu satırların yazarına enstantane fotoğrafları çekmesini öğreten Mehmet Ali Okumuş ustama, sabretmeyi, takibi, yazmayı öğreten Avni Erboy müdürüme de sağlıklı ömür diliyorum. Şükranımla. TAHSİN AMCAMI DA UĞURLADIK Canlarımızı birer birer değil, üçer beşer kaybediyoruz. Her kayıp erkendir, acıdır. Hepsi melek olup gidiyorlar. Bir gün bir yerlerde buluşma diliyoruz, o kadar. Elimizden başka bir şey gelmiyor. Kader, alın yazısı, takdir-i ilahi, mukadderat bu, kaçış yok ki. Önemli olan güzelce gitmek bu alemden. Hak yemeden ah almadan. Bir güzel adamdı Tahsin amcam. Emekli ceza hâkimi, 89 yaşında idi, çok sayıda avukat yetiştirdi. İzmir Karataş Lisesi'nden sınıf arkadaşım Dr.Arzu Bilici Bölükoğlu'nun biricik babacığı. Baba kaybetmenin ne demek olduğunu iyi bilirim. İçim acıyor. Başın sağ olsun Arzucuğum acın, acımdır, sana, sevdiklerine sağlıklı, huzurlu ömür diliyorum. Bu satırları okuyan tüm okurlarımızın kaybettiklerine de rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun inşallah. İlk ve son sözüm de şudur; Varlığım Türk varlığına armağan olsun, ne mutlu Türküm diyene. Nokta.