Dünyanın jandarmalığına soyunan ve bu özelliğini yıllardır sürdüren Amerika Birleşik Devletleri, son zamanlarda her...

Dünyanın jandarmalığına soyunan ve bu özelliğini yıllardır sürdüren Amerika Birleşik Devletleri, son zamanlarda her şeyi elini yüzüne bulaştırdı. “Demokrasi getireceğim” diyerek girdiği Irak’da, petrol ve ganimetleri ele geçirip lideri de öldürdükten sonra ülkeyi kaosa teslim etti. Saddam’ın ülkesi 30 yıldır belini doğrultamıyor. Suriye deseniz aynı kaosla 8-10 yıldır boğuşuyor. Orada ABD’nin yanında Rusya da var. Ne yaptıkları belli değil. Ülkeye bırakın demokrasiyi, kan ve gözyaşı seline boğdular. Kuzeyde terör örgütleri cirit atarken, güneyde Esat iktidarını Şam’daki sarayında yine onların gözetiminde keyifle sürdürüyor. Suriye’de ABD ve Rusya’nın üsleri var. Gayeleri Akdeniz’e hakim olmak. Tarih boyunca emelleri buydu zaten. Türkiyemiz de çıkarlarını korumak için Suriye’de üç büyük operasyon yaptı. Fırat Kalkanı, Afrin ve İdlip operasyonları ile Mehmetçik, hem sınırlarımızı koruma altına aldı, hem de bir nebze de olsa sığınmacıların gelişinin önüne geçti. Tüm bunları yapan emperyalist ABD, Ortadoğu ve Yakın Uzak Doğu’yu karıştırmaya devam ediyor. Son oyun Afganistan’da oynanıyor bugünlerde. Rus işgaline karşı destek verdiği Taliban’a ülkeyi teslim etmekte tereddüt göstermeyen ABD, kullanıp attığı Afganlıları resmen ölüme terk etti. Biliyorsunuz bir süredir Türkiye’ye Afgan göçü var. Devletimizi yönetenler, “abartılıyor” diyor ama, ateş olmayan yerden duman çıkmaz misali, böyle devam ederse önü alınmayacak bir göç dalgası bizi bekliyor. Maalesef doğu komşumuz İran, binlerce kilometre uzaktan gelen bu insanları, ellerini kollarını sallaya sallaya bize gönderiyor. Bugünlerde devletimiz de yaklaşan tehlikeyi gördü ve sınırlarımızı duvarla tahkim etmeye hız verdi. Ama bu yetmez. Zira kaçak insan simsarları bu işi meslek edindikleri için bir yolunu bulup o insanları ülkemize sokuyor. Bunun önüne mutlaka geçilmesi gerekiyor. Sayıları 5 milyonu geçen Suriyeliler meselesini daha çözememişken, bir de “mazlum” diyerek ne idüğü belli olmayan Afganlıları kabul etmek bu ülkeye “ihanet” olur. İster “komplo teorisi”, isterse “şehir efsanesi” deyin, bu Türkiye’yi işgal planının bir parçasıdır. Ben, bazılarının iddia ettiği gibi, bütün bunların Türk Devlet yetkililerinin “bilgisi” ve “izni” dahilinde olduğuna inanmıyorum. Bu ülkeye böyle bir ihaneti kimse yapmaz, yapamaz, yapmamalıdır. Devletimiz güçlüdür ve bu işi gerek ABD ile ve gerekse Afganistan’ı yönetmeye çalışanlarla konuşarak, ne oradaki insanlarımızın, ne de Mehmetçiğimizin tekinin bile burnu kanamadan çözecektir. Taliban’ın şu dakikadan sonra Afganistan’da ne yapacağı belli olmaz. Onlarla görüşmenin ne kadar faydalı olabileceğini ise yaşayıp göreceğiz. Ancak ne yaparsak yapalım kendimize güvenelim. AŞIDAN AMAN KAÇMAYALIM! Başımızdaki en büyük bela korona virüs. 2 yıla yaklaşmasına rağmen hala bu beladan kurtulabilmiş değiliz. Sebebi de alınan tedbirlere ve aşılanmaya gereken önemi vermememiz. Vaka sayılarının arttığına dair ardı ardına uyarılar geliyor. Eğer bu uyarılara uymaz da aşı olmaz isek hem kendimizi hasta ederiz hem de bulaştırdığımız kimseleri. Aman aşı olmaktan kaçmayalım. Maske-mesafe ve temizliğe ilk günkü gibi özen göstermeye devam edelim. Yakınlarımızı da çevremizdeki insanları da kurallara uymaya davet edelim. Evet kurallara uymak istemeyen birçok insan aşı karşıtlarının oyununa gelerek aşı olmuyor. Maske takmayıp, mesafeye de hiç dikkat etmeyen bir sürü insan var. Burada devletimize de düşen bir görev var. Aşı olayında zorlayıcı tedbirler alınmalı. Israrla olmayanlar, gerekirse çeşitli yöntemlerle kısıtlanmalı veya cezalandırılmalı. Ha bir de unutmayalım. Çok olumsuz şartlarda ülkemizde ikamet eden sığınmacıların hasta veya bulaştırıcı olup olmadıklarını çok iyi kontrol etmeliyiz.