Türkiye’nin 2022 Dünya Kupası yolculuğu trajik bir şekilde sona erdi. Kendi elimizle turu verdik demek isterdim ama Portekiz bizden her alanda o kadar üstündü ki... ***** Hava kurşun...

Türkiye’nin 2022 Dünya Kupası yolculuğu trajik bir şekilde sona erdi. Kendi elimizle turu verdik demek isterdim ama Portekiz bizden her alanda o kadar üstündü ki... ***** Hava kurşun gibi ağır Bağır bağır bağır Bağırıyorum Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum ***** Büyük şair Nazım Hikmet Ran’ın ‘Kerem Gibi’ şiirinden bu dizeler geliyor aklıma sürekli. Umutlanmanın güzel olduğu bir çağda büyüdük fakat tüm güzel duygular başımıza çalınıyor. 20 yıl sonra katılacağımız bir Dünya Kupası turnuvasının heyecanı bile güzel ülkemizin şu kötü günlerinde bir bahar havası yaratabilirdi. Ancak Portekiz’de bu hayaller yıkıldı gitti.

KANATLAR KOPTU

3-4-3 gibi bir formasyonla maça başlayacağımızı öğrendiğim anda sol kanat beki olarak kimin sahada olduğuna baktım. Berkan’ı gördüğümde gözlerime inanamadım. Buna Berkan’ın bile inandığını düşünmüyorum. Zaten sahada kaldığı süre boyunca inanmış gibi oynamadı. Suçlamıyorum, haksızlık etmemek gerek ancak hangi futbol aklıyla; kadroda Caner Erkin varken kadroya bile alınmaya tenezzül edilmemiş Rıdvan Yılmaz dururken Berkan sol kanatta maça başlar, hem de Portekiz karşısında. Neresinden bakılırsa bakılsın açıklanması mümkün değil bir karardı. Sağda oynayan Zeki Çelik de gereksiz bir agresiflikle oynamaya başlayıp hiç gereği yokken sarı kart görünce artık kanatlarımız düşmekte olan bir uçak haline gelmemizi sağladı.

FATALITY

Daha önceki yazımda orta sahada geçirgen olacağımızı yazmıştım. Bu kadar olacağını tahmin edememiştim... Milli takımla bağı hiç tutmamış Hakan Çalhanoğlu ve ‘yetenekliyim ama neredeyim ben’ diyerek sahada gezinen Orkun Kökçü sayesinde Portekiz Milli Takımı oyuncuları, yaklaşık 4 saniyede iki ceza sahasını arasını her pozisyonda geçmeyi başardı. Hadi top bize geçtiğinde varlık gösterebiliriz diye düşünürken birinci lig takımı ile dördüncü lig takımının karşılaşmasına benzer bir mücadele hızla devam etti. Birebirde hiçbir oyuncuyu bu durumda suçlayamayız çünkü kenarda durup ellerini bağlayarak maçı izleyen Stefan Kuntz 60 dakika boyunca hiçbir şeyi değiştirmeye niyetlenmedi. Ronaldo şanslı olsa, ayağı kaymasa maç 4-0 olurdu ve daha ağır şeyler konuşabilirdik. Futbol bir anlamda şans oyunu ve bu şans hep bizden yana oldu. Portekiz’in ilk golünde bile kaleye giden top önce direğe çarpacak kadar bizden yana oldu fakat defanstaki oyuncularımız sanki Mortal Kombat’ta dövüşüyorlarmış da, Sub-Zero onlara buz fırlatmış gibi dondukları için dönen toptan golü yedik... Üstüne üstlük Ozan, Merih ve Çağlar gibi uzun boylu stoperlerimizin arasından Jota’nın kafa golüyle 2-0 geriye düşmemiz mağlubiyetin diğer sebebi oldu.

MONTY PYTHON PENALTISI

Başarıya giden yol başarısızlığa dönüştüğünde sorumlu bulmak kolay olur. Her ismi tek tek tenkit edebiliriz. Buna rağmen gelen fırsatı yarınlar yokmuşçasına auta atanlara yüklenmekte bir beis görmüyorum. 15-20 yıllık futbol hayatı çalkantılı geçen, dibi de zirveyi de gören ‘Kral’ lakaplı Burak Yılmaz’dan bahsediyorum. Monty Python ve Kutsal Kâse benzetmesi Burak Yılmaz’a çok iyi uyacaktır bence... Maçın ardından, “Penaltıyı atsam 2-2 olacaktı. O zaman Portekiz için zorlaşabilirdi. Atamadım, nasıl atamadım, hala şok içerisindeyim. Atamadım, futbol bu. Futbolun belki de güzelliklerinden bir tanesi. Bizim için kötü ama Portekiz için güzel olan yönlerinden biri oldu. Ülkemizi, insanlarımızı üzdük. En başta ben üzüldüm. O yüzden kusura bakmasınlar maçtan sonra çok üzgündüm, hala üzgünüm. Bu benim Dünya Kupası'na son katılma şansımdı. Bugün itibarıyla bu da bitmiş oldu. Penaltı olunca 'kesin gol' dedim. 2-2’den sonrasını düşünmeye başladım. Kaçırmayı düşünmediğim için kaçırınca çok büyük hayal kırıklığı oldu. Özür dilerim, bununla alakalı ne söyleyebilirim? Herhalde bu penaltıyı ömrüm boyunca her gece rüyamda atacağım" ifadelerini kullanan Kral, Milli Takım’ı da bu sözlerle bıraktığı açıkladı. Her gün rüyasında atacağı penaltıyı Kutsal Kase’yi aramak olarak nitelendirirse, kendi yuvarlak masa şovalyelerini de berbaerinde götürse çok iyi olacaktır. ‘Brave Sir Robin’ olarak Caner Erkin’i düşünüyorum, Bedeviere’ini de Serdar Aziz olarak seçsin. Bir büyük turnuvaya daha katılamayışımızla beraber artık takımda ‘abiler, adamlar, agresifler’e yer kalmadığı görülmeli. Artık Burak Yılmaz ve ‘Kral’ lakabı olmadığına göre; monarşi bitti, demokrasiye geçebiliriz.

NELER ÖĞRENİLECEK?

Potekiz’in hızlı ataklarına bizim telaşlı hücumlarımızla cevap vermeye çalışarak ‘cahil cesareti’ gösteren Stefan Kuntz, “Bu takımla gurur duymamız gerekiyor, beraberliği yakalama şansımız da oldu. Ondan sonra herhalde birçok insan maçın nerelere gidebileceğini tahmin ediyordur. Letonya’da maç şansımız vardı, bugün yoktu. Bu maçı ele alırsak bu maçın üzerine koyarak gidersek öğrenilecek şeyler var” sözlerini kullandı. Takımlarında oynayan ve çok formda olan oyuncular dururken ezberlenmiş aynı oyuncularla garip planlar yapmaya devam etmeyi öğrenmeyi sürdürecektir bence Kuntz. Bundan sonra da Türkiye A Milli Takımı’mız son birkaç yılda tekrar kazandırdığı heyecanı yeniden kaybettirmeyi başaracaktır.