Türk dizilerinin bugünkü durumu ve geçmişi hakkında kafa yoruyorum. Yer yer 1990-2000 yılları arasında kitlelerce be...

Türk dizilerinin bugünkü durumu ve geçmişi hakkında kafa yoruyorum. Yer yer 1990-2000 yılları arasında kitlelerce beğenilmiş dizileri de izliyorum. Son birkaç yıldır izlediğim tek dizi ise, Çukur. Ege Telgraf okurları daha önce de bu sayfada Çukur üzerine yazdıklarımı okumuşlardır. Tekrar etmek gerekirse, Çukur’da beni sürükleyen en önemli unsur, zeka dolu bir senaryosu. Hikaye içindeki gizli şifreler. Türküler ve isimler üzerinden verilen mesajlar. Duvar yazılarıyla (bu çağda) bir mahallenin haberleşmesi. Daha da sayabilirim. Sırıtan ve hoşuma gitmeyen tarafı, reklam verenlerin baskısından ötürü dizideki sündürme. 140 dakikayı bulan dizinin en az 20 dakikası adeta klip ve geriye dönüşlerle dolduruluyor. Yılların hatırı var izliyoruz işte. Dizinin 1990’larla benzerliği şu: Bir mahallenin varlığı ve dayanışması. Benzeşmeyen ve hatta en aykırı tarafı da dayanışmanın ekonomi-politiğinin bir suça dayanması: Silah ticareti. Çukur, suçtan beslenen bir mahalle olarak kırmızı bir çizgiye sahiptir. O da mahalleye uyuşturucunun sokulmaması. Dizinin başından beri kafama takılan soru şuydu: Bunca fazileti olan (zayıfı kollama, komşuluk vs) bir aile ve mahalle izleyiciye nasıl bir gelecekten söz edecek. Evet, İstanbul’un serserileri (bu tabir İdris Koçovalı’nındır) İstanbullu efendilere, hatta yer yer küresel uyuşturucu baronlarına kafa tutarken silah satmanın bir erdem, değer olduğunu nasıl savunacak? Muhtemelen birkaç bölüm sonra final yapacak olan dizi kafamdaki bu soruya cevap verdi. Çukur, Yamaç Koçovalı’nın sözde Afganistan esaretinden sonra iki yıl sonrasına atladı. Aslında Diyarbakır’deki bir Afgan köyünde iki yıl esir edildikten sonra mahalleye dönen Yamaç, her şeyi değişmiş bulur. Çukur, İstanbul’un farklı semtlerindeki kapitalist ilişkilere sokaklarını açmıştır. Mahalleye yine uyuşturucu girmemektedir; ama İdris Koçovalı’nın kavgalı olduğu ağabeyi Cumali Koçovalı, mahalleliyi mahalle dışında adeta paralı asker gibi kullanmaktadır. Bu değişimin Çukur’a tek faydası şu olmuştur; Çukur’da tek silah patlamamıştır ve kimsenin burnu kanamamıştır. Ailenin üveyik evladı (bu tabir diziden ayrılan Timsah Celil’indir) Salih nam-ı diğer Vartolu Saadettin bu durumu korumak istemektedir. Bir bildiği vardır, zira. Lafı uzatmayayım. Herkes Amca Cumali’nin tüm fenalıklarını öğrendi ve mahalle şimdilik kontrol altındadır. Ancak, Yamaç Koçovalı, Salih’in yaptıklarından ders almıştır ki, silah satmanın çevirdiği çarkı terk etmek gerektiğini söyleyiverdi. Bunun için bir yol da öğrendi. Amca Cumali’nin uyuşturucu satışı için paravan olarak kullandığı fabrikalar. Silahın gücünden medetle son bir iş yaparak fabrikaları ele geçireceklerdir, hatta başardılar da. Amca Cumali’nin sahaya sürdüğü Şahram’ın başarılı olacağına inanmıyorum. Jön kuralına uymaz! Özetle, Çukur; yeraltı dünyasının kayıt dışı para ve kurala dayanan silah işini terk ediyor ve “proleter”leşiyor. Tabii, sadece proleterler yok. Bugüne kadar bileğinin gücünü ve kimya eğitimini Çukur’un dayanışması ve silah çarkı için kullanan Yamaç Koçovalı gibi bir isim şimdiden beyaz yakalı sınıfı içinde sayılabilir. Patron mu olacak dediniz? Hayır, Yamaç’ta patronluk kumaşı yok. Çukur dizisinin bitişine üzülüyorum. Tam da komünizmin hayaleti mahallenin sokaklarına inmişken dizi bitecek. Eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün hayaletinin hikayelerden sokağa indiği günlerden söz ederek mi bitecek, Çukur? Göreceğiz…