Yok, vazgeçmeyecekler bu tartışmadan. 9 Eylül 1922’nin 100. yılında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’...

Yok, vazgeçmeyecekler bu tartışmadan. 9 Eylül 1922’nin 100. yılında, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in sözlerini alıp, olmadık şeyleri ilaveyle karşı çıkmak nedir Allah aşkına?

Ecdada hakaret etti”, “Yunan demedi”, “Osmanlı’yı yok saydı…”

Kaç kez yazdım, “Gelin, anlatayım” dedim. İl Başkanı’nı kahve içmeye davet ettim. Ama yok “kendileri çalıyorlar kendileri oynuyor”, sadece kendileri biliyor, karşılarındaki selam verse “hakaret etti” diye çığlığı basıyorlar! Ve ciddi ciddi sanıyorlar ki “takdir” görüyorlar! Vallahi de billahi de üzülüyorum bu insan evlatlarına. Yarınlarda belki pişman olacaklar ama neyleyim ki tren çoktan kaçtı.

Şimdi de “Dahiliye Vekaleti” soruşturma izni vermiş Başkan Soyer için. Aslında üç konu var ama ben kendi alanımdakine bakayım, diğerlerini bilmem.

Yazdım yine yazacağım. “Hangi ecdat” bu hassasiyet gösterilen? 9 Eylül konuşmasıyla çıkarılan gürültü, Mustafa Kemal’e de İstiklal Savaşı gazi ve şehitlerine de alenen hakarettir, yok saymaktır. Mustafa Kemal’in karşısına Vahdettin’i koyup sahip çıkmak kadar bir yalan dolan olur mu? Ne yani 36 padişahın 36’sı da aynı mı? İngilizlerin kuklası son padişahı gereksizce savunmak, ortalığı velveleye vermekle acaba neleri “unutturmaya” çalışıyorlar?

Okullarda araştırma, sorgulama, felsefe kalkınca yerine saçma sapam Arabi bir “biat kültürünü” yerleştirdiler ve olmayacak tartışmalara da neden oldular. Ciddi söylüyorum ya tarihin en profesyonel tiyatrosunu oynuyorlar ya da gerçekten “öğretmenleri” İngiliz!

Ecdada saygı, öyle feryat figan yalandan bağırmakla olmuyor. Dolaşsınlar İzmir’i de görsünler hükümetlerinin “ecdada saygılarını.” Güya karşı oldukları Avrupa’nın aklıyla, yol geçen hanına çevirdikleri ülkede şimdi ecdadın mirası üzerinde “pazarlar kuruluyor.” Bazılarının çantalarında getirdikleri zehirler, emzik gibi dolaşıyor. Bay Sürekli ve şürekası biraz İzmir asayişini merak etsin.

Madem “Vahdettin” ecdat ve saygın kabul ediliyor, o halde AKP 29 Ekim 2022’de “Cumhuriyet Bayramı’nı” kutlamasın. Çünkü Vahdetin Efendi kalsaydı Cumhuriyet de olmazdı. Bilmem artık “İyonya Devleti” sınırları içinde Bay Sürekli ve şürekası olur muydu?

Ben herhangi bir parti üyesi falan değilim. Başkan Tunç Soyer’i de 25 yıldır tanıyorum. Doğruya doğru derim, kabul etmediğime katılmaz, tenkit ederim. Soyer’i İzmirliler ekseriyetle seçti. İçişleri Bakanlığı’nın İzmir’deki bazı partili baskılarıyla ve belki de Valiliğin de talebiyle bu garip izni verdiğini düşünüyorum. Zaten hem AKP’nin hem de İzmir Valiliğinin “9 Eylül’e” bakışları, yaptırdıkları filmle belli olmuştu.

Fakat İzmir’de Tunç Soyer’i de “yakından tanıyan” tarihçi, araştırmacı, genç yaşlı aydınların garip sessizliğini anlamıyorum. Hiç olmazsa “emekli tarih hocaları” çıkıp iki laf etselerdi ya? Murat Bardakçı ve İlber Ortaylı kadar olamadı İzmir aydınları ne yazık ki! Seversiniz sevmezsiniz başkanı, ama yalan ve maksatlı bir yıpratma karşısında “doğru” olanı savunmak her “insanın” görevidir. Anlaşılan odur ki bu konu daha uzun süre gündemde kalacak. Oysa İzmir’in eğitimden sağlığa, emniyetten ekonomiye ne çok sorunu var değil mi?

10 yıllık “hayal” gerçekleşiyor galiba!

İZGazete’de geçen gün İzmir Tabip Odası Başkanı ağzından bir haber yayınlandı. Sevgili ağabeyim Murat Attila’nın uzun süredir dikkatinde olan şu yılan hikayesine dönen Bayraklı’daki “İzmir Şehir Hastanesi” temalı bir haberdi bu. İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak: “Tepecek Eğitim ve Araştırma Hastanesi, diğeri Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Behçet Uz Çocuk Hastanesi, Alsancak Devlet Hastanesi, Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi… Bu hastanelerle ilgili bizim şüphelerimiz var” demiş.

Bayraklı’nın tepesinde devasa bir hastane inşaatı yapılıyor. Her gün balkonumdan izliyor, arada fotoğraf da çekiyorum. Hatta dev şekilde bir bloğa “fizik tedavi ve rehabilitasyonu” bile yazılmış. O hastane açıldığında “acil hastaların” hastaneye varamadan ölme ihtimalleri var mı? Düşünsenize, kalp krizi geçiren hastayı ambulans, trafikte dağın başına götürecek. Vay ki vay! Böylesine dev gibi hastane, dağ başına neden yapılır anlamadım. Ama anladığım şu artık hasta yok “müşteri” var değil mi? Oda başkanının şüphesi tamamen doğru. Kamu hastaneleri dağ başına, paralı özel hastaneler şehir ortasına. Peki hani “şifa hakkı”? O da parası olana.

Şimdi 2012 yılına gidelim. Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’ydu. Necip Nasır da bir hastane sahibi İzmirli iş adamı. Kanal 35’te sabah yayını yapıyordum. TV Genel Müdürü de sevgili dostum Nurettin Memur idi. Bir gün Nurettin, Halit ve bendeniz, iş adamı Necip Nasır’ın davetine icabetle ofisine gittik. Ofisi hastanesinin karşısında “şirketler grubu” yazan bir tabelanın asılı olduğu binadaydı. Kahve faslı öğle yemeğine döndü. Yemekten sonra masa temizlendi ve Necip Bey bizi masa başına davet etti. Konu neydi peki? Tepecik ve civarı! Kentsel dönüşüm, hastanelerinin şehir dışına taşınması, hatta genelevin bile taşınmasının gerektiği falan. Dinledik biz sadece. Konak Belediyesi’nin de bu dönüşümü desteklediğini, büyükşehirden emin olmadığını da söylediğini hatırlıyorum.

Aslında düşünce kötü değildi. Kadifekale’den Gültepe’ye, Eşrefpaşa’dan Tepecik’e, Basmane’den Damlacık’a keşke tarihi kimlikleri de koruyarak, yerli yurttaşları da kaçırmadan bir dönüşüm olsa. Çünkü oraların da hakkı daha insanca evlerde yaşamak.

İZGazete’de bu haberi okuyunca hemen aklıma o öğle saati geldi. Necip Nasır demek ki düğmeye basmış. Ama yukarıda da söyledim, İzmir’in trafik yoğunluğunda umarım o devasa “hastane” devasa “morga” dönüşmez acillerde. Çünkü parası olanın gideceği hastane değil orası.

Aslında düşünülen şu: Kemer istasyonundan başlayarak, askerlerin ağır bakım tesisine kadar, sağlı sollu ne varsa yık, muhteşem bir “kent parçası” yap… Zaten bunun sinyalleri MTK çevresinde yok mu?

Şimdi anladınız mı Tunç Soyer’in 9 Eylül konuşması neden bu kadar gürültü çıkardı? Çıkar gürültü, patlat soruşturma sonra da ver imzaları, yık ortalığı, kap rantı!

Yalnız şunu da son olarak ekleyeyim, Necip Nasır’ın hayalini sadece AKP’liler paylaşmıyor. Bunu yarınlarda Konak ve Büyükşehir meclislerinde görürüz de Murat Kurum’un bakanlığı belediyeleri de yok saymayı adet edindi.

Gördüğünüz gibi bende konu çok, Kemeraltı ile ilgili çok eksik bilgim varmış. Mahmut Özgener kardeşim öyle dedi. Eyvallah, ben iletişimden yanayım. Kimse düşmanım da değil, kimseye nefretim de yok!