Türkiye yine koşar adım bir seçime doğru giderken, kulaklarımıza çalınan vaatlerin bini bir para… Siyasetçilerimizin ağzından canlı yayınlardan işittiğimiz, çoğu kez, “Yahu bu adam böyle bir yalanı n...

Türkiye yine koşar adım bir seçime doğru giderken, kulaklarımıza çalınan vaatlerin bini bir para… Siyasetçilerimizin ağzından canlı yayınlardan işittiğimiz, çoğu kez, “Yahu bu adam böyle bir yalanı nasıl söyleyebilir” diye düşündüğünüz çok olmuştur. İş sandığınız gibi değil değerli dostlar. Bakınız, bugün size ilginç bir konudan bahsedeyim. “Post-Truth” dünya siyaset sosyolojisi literatüründe son on senede adı daha sık anılmaya başlayan bir kavram. Türkçe’ye “post gerçeklik” olarak çevrilen bu kavram, “Nesnel gerçeklerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu” olarak tanımlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 yılındaki seçim kampanyasını yöneten iletişim stratejistlerinin ustalıkla kullandıkları bir metot bu. Gerçekler yerine, tamamen duygusal iddialarla halkın bakış açısını yönlendiren bir algı yönetiminden bahsediyorum. Trump’ı da hiç hesapta yokken seçim galibiyetine taşıyan bir yaklaşım post-truth… En kritik kararlarını bile Twitter’dan duyurarak, diplomasi ve siyaset kurallarını yerle bir eden Trump’ın “deli numarası” yaptığını ya da gerçekten deli olduğunu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çok hesaplı, planlı ve öngörülebilir sonuçları büyük oranda saptanan bir strateji ile karşı karşıyayız. Yani… “Sizler bilmezsiniz şu kadar sene önce evlerimizde buzdolabı yoktu, ambulans yoktu, hastaları kızaklarla hastanelere götürürdük” benzeri cümleleri, sakın ha, aman ha gülerek dinlemeyin. Keza…

DEPREM ZIRVALARI DA AYNI…

İki hafta önce bu köşede işlediğim (Bknz Ege Telgraf 13,03,2023) “Uzayda Gezen Uzay Ajansı Başkanı’ndan 2023 Model Kabataş Yalanı” başlıklı yazım da katıksız bir post truth yaklaşımıydı. Adının önünde “Türkiye Uzay Ajansı Başkanı” yazan Hüseyin Yıldırım’ın, son deprem felaketi sonrasında yaptığı açıklamalarda neydi? “Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfus ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor. Bunları tespit etmek de mümkün değil” Söyleyenin akıl sağlığından kuşku duyulacak bu zırvalar, gerçekten de “zırva” mı sanıyorsunuz? Maalesef yanlıyorsunuz. 1954’den bugüne her yıl büyük bir gizlilik içinde yapılan, katılımcılarının tek satır bilgi vermediği Bilderberg Toplantıları’nın geçmiş yıllardaki konu başlıkları arasında “post-truth” başlığının yer alması da elbette tesadüf değil. Dünyanın siyaset ve finans gücünü elinde tutan, dev şirketleri yöneten insanların buluşma noktası Bilderberg’de bu konu gündemin ilk sıralarında yer alıyorsa, kulak kabartmakta yarar var. Türkiye’de üzerinde çok az kalem oynatılan “post gerçeklik”, dünya siyasetinde sıklıkla kullanılıyor ve felakete varan sonuçlar doğuruyor. Kaynağı belirsiz ya da manipüle edilmiş haberler sosyal medyada sıklıkla paylaşıldıkça; gerçek ile yalan arasındaki o ince çizgi giderek görünmez hâle geliyor. Sosyal medyada kaynağına dikkat etmeksizin yapılan paylaşımlar, çoğu insanları mahcup duruma düşürüyor. Bu hastalık giderek yaygınlaşıyor ve toplum kesimleri arasındaki düşmanlıklar ve bölünmeler iyice keskin hale geliyor. Kişiler arasında hoşgörü kalmadığı gibi, katılmadığı fikirleri dinleme erdemi de tarumar oluyor. Yani iş sadece bilgi kirliliği yaymak ya da algı yönetimi yapmak değil.

DOLARA BAKIŞTA ÇARPIKLIK

Geçmiş yıllarda yaşadığımız bir diğer somut örnek: TV programlarında ekonomi üzerine ahkâm kesen bir yazar, “Türk piyasalarının kapalı olduğu, insanların uykuda olduğu gece 02.00’de dolar bir anda yüzde 10 artıyor. Bu düpedüz siyasi bir operasyon. Ekonomist olmaya gerek yok” diye twit atabiliyor. Bunu yazabilen gazetecinin dünyadaki zaman diliminden, bahsettiği saatte Asya piyasalarının açıldığından haberi olmaması mümkün değil. Peki neden böyle bir saçmalığı yapıyor? Çünkü bu zırvaya inanacak on binlerce, belki de milyonlarca insanın olduğunu biliyor. İşte size post-truth’un pratikteki uygulaması bu ve ortada dikkat çeken bir “başarı” yaşanıyor. Gerçek ile yalan, yorum ile saçmalama, cehalet ile akıl dışılık birbirine karışıyor. Bu kafa karışıklığı toplumların siyasi ve ekonomik tercihlerini de etkileyecek sonuçlar yaratıyor. Deli saçması önermeleri ciddiye alarak inanan ve başkalarını da inandırmaya çalışanlarla, onlara hakaret eden ve duymak dahi istemeyen insanların anlamsız atışmaları arasında hakikatin izleri kaybolup gidiyor. Dünya; doğruların, gerçeklerin, olguların önemini yitirdiği; söylenene ya da dayatılana inanıldığı bir dönemi yaşıyor… Ve bu durum tesadüf değil, planlı bir stratejinin arka odasında saklanıyor. Kısa bir not: Akademisyen Yalın Alpay’ın kaleme aldığı “Yalan’ın Siyaset’i: Post-Truth” adlı kitabı okurlarıma öneririm. Necip Hablemitoğlu Toplumsal Duyarlılık Ödülü kazanan bu kitabı okuyunca, her akşam evlerinize rutubet gibi sızan siyasetçilerin düşünce dünyalarını çok daha iyi anlayacaksınız.” +++++++++

KEMAL AĞABEYİN ARDINDAN…

İzmir iş dünyası 25 Mart Cumartesi günü çok önemli bir değerini, hepsinden önemlisi çok çalışkan bir mensubunu kaybetti. Mazhar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zorlu ağabeyimizi, bugün sonsuz yolculuğuna uğurlayacağız. Kemal ağabey ile ekonomi muhabirliği dönemimde defalarca haber yaptım. TV programlarıma pek çok kez konuk ettim. 1990’lı yıllarda Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Güçbirliği Holding, Türkiye’de ortak iş yapma kültürünün gelişmesi için muhteşem bir özgün model olarak karşımızda duruyordu. Türkiye’nin ilk rüzgar enerjisi santrali Alaçatı RES’i inşa eden Güçbirliği, Tire’de yine Türkiye’de bir ilk olan renkli pamuk üretimine başlamıştı.

ÇUKURUN UTANCI KİMİN?

Güçbirliği Holding, yine bir başka özgün model olan EGS Holding ile birlikte Basmane Meydanı’nda Türkiye’nin ilk Dünya Ticaret Merkezi’ni inşa etmek için kolları sıvamıştı. 1998 yılında başlanan dev inşaat, eski Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur’un “hukuka karşı hile” yaparak açtığı bir dizi dava sonucunda durduruldu. Ve İzmir tarihine “utanç çukuru” olarak geçen inşaat projesi, tam 25 yıldır İzmir’in orta yerinde öylesine duruyor. Kente yatırım yapmaya hazırlanan şirketlere ve iş insanlarına “Aman haaa, dikkatli olun” diyor… DTM projesine 30 milyon doların üzerinde kaynak harcayan Zorlu Ailesi, bu büyük zarar nedeniyle kendi grup şirketlerinde de sıkıntıya düşmüştü. Grubun en büyük iki şirketi arasında yer alan Egepen bir dünya devine satılırken, Türkiye’nin alanında en büyük şirketlerinden Egeplast, Kemal ağabeyin insan üstü çabası sonucunda ayakta kalmayı başarmıştı.

EGE PALAS’TAKİ HAKSIZLIK

Zorlu Ailesi, benzer bir darbeyi de Alsancak’ta inşa ettikleri Ege Palas Oteli’nde yemişti. Yine bu sütunlarda, Zorlu Ailesi’nin yaşadığı akıl almaz haksızlığı ve zulmü tüm detayları ile anlatmıştım. (Bknz 31,10,2022) Rahmetli Kemal ağabeyin babası, İzmir’in Cumhuriyet sanayicisi Mazhar Zorlu’yu 75 yaşında hapis yatıran bu haksızlığı İzmirliler hiç unutmamalı. Kemal ağabey, bundan iki ay önce, bir diğer mücadelesini sonlandırmıştı. Menemen Çamaltı Tuzlası’nı işleten Fıratpen'in sahibi ünlü iş adamı Nevzat Demir’in Binbir Gıda şirketi arasındaki anlaşmazlığı bitirmişti. On yıldan fazla süren bu anlaşmazlık, bu yılın Ocak ayında Kemal ağabeyin 12 milyon doları bir kalemde ödemesi ile sonlanmıştı.

HEP GÜZELLİKLERLE ANILACAK

Daha anlatacak çok şey, yazılacak çok haksızlık var. Bu büyük sıkıntılarla boğuşa boğuşa yorgun düşen ve 73 yaşında aramızdan ayrılan Kemal ağabey, hafızalarımızda hep güzelliklerle anılacak. Onunla son olarak iki ay kadar önce Bostanlı-Üçkuyular arabalı vapurunda karşılaşmış, mis gibi havayı içimize çekerek İzmir manzarası eşliğinde sohbet etmiştik. Şoförünün yardımı ile aracından inmiş, o meşhur atkısını boynuna bağlamıştı. Yorgun bedeni ve yıpranmış ruh hali kendisini hemen belli ediyordu. İzmir’de bir devir kapandı…. Altay Spor Kulübü uzun yıllar kulübü sırtlayan eski başkanlarını, Türk futbolu centilmen bir yöneticisini, İzmir tertemiz kalpli bir iş insanını ve yürekli bir girişimcisini, Mazhar Zorlu Holding çalışanları patronlarını, bizler ise sohbeti doyumsuz bir ağabeyimizi kaybettik. Başımız sağ olsun… +++++++++ HAFTANIN SÖZÜ Pençesi kaldırıldığında hakikatin, hakikat kalacağına inanmıyoruz artık. Nietszche +++++++++ Serkan Aksüyek E-posta: [email protected]