Seçimlere iki ay var, vatandaşların arasında dolaşıyorum, gördüğüm insanlara soruyorum, Seçimlerde sonuç ne olur? Nabızları tutmaya çalışıyorum. Öncelikli gündemimiz deprem felaketinde zarar gören on...

Seçimlere iki ay var, vatandaşların arasında dolaşıyorum, gördüğüm insanlara soruyorum, Seçimlerde sonuç ne olur? Nabızları tutmaya çalışıyorum. Öncelikli gündemimiz deprem felaketinde zarar gören on bir il ve ilçelerindeki insanlarımız. Türkiye de felaketlerin ardı arkası kesilmiyor. Deprem felaketinden kurtulmadan, ülkemiz bir batıdan, bir güneydoğudan beşik gibi sallanıyor. Bu arada Şanlıurfa da yağmur ve sel afeti vurdu. Şanlıurfa’da sel suları önüne kattığını sürükleyip götürdü. Köşe yazımı yazdığım saatlerde Şanlıurfa’da, konteynerleri bile sel suları kilometrelerce sürükledi. Sel felaketinden zarar gören üç ilde 16 kişi hayatını kaybetti. Malatya ve Adıyaman’ı da yağmur ve sel felaketi vurdu. Depremzedeler sel felaketinden zarar gördüler. Adıyaman’da hala ekipler tarafından, kayıp olan biri çocuk ve bir kadın 4 kişi ekipler tarafından aranıyor. Aynı şekilde Malatya’da da çok büyük hasarlar var. Ülkemizi ve insanlarımızı Allah korusun…

DEVAM EDEN ARTÇILAR

6 Şubat’da meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki yıkıcı depremin on bir ili etkisi altına almasından sora üzerinden haftalar geçti. Buna rağmen içimizdeki acı hâlen ilk günkü kadar taze. Bir yandan yitirdiğimiz binlerce cana ve enkaz altından kurtarılan yaralı kardeşlerimize üzülüyoruz. Diğer yandan da Türkiye’de artçıların devam etmesinden dolayı deprem bölgesinde hasarlı binalara girilmemesi söyleniyor. Bunun yanında toplumsal hafızamıza kazınan son haftaların travmatik gelişmeleri ve yaslı ailelerimizin kederleri, zaten bize başlı başına deprem ve sel baskınları yaşayan şehirleri ve insanlarımızın yaşadığı gerçeğini ve karşı karşıya kaldığımız tehdidi ister istemez an be an unutmadan yaşamımızı sürdürüyoruz… Yaşanan olaylardaki risk ve korkuyu bertaraf etmenin tek yolu ise yapı denetimlerinin sağlanması ve depreme dayanıksız binaların hızlıca yıkılarak enkazların kaldırılmasıdır. Önce ki yazılarımda da yazdığım gibi deprem değil ihmaller ve binalar öldürüyor... Unutulmamalıdır ki İtalya, ABD ve özellikle Japonya gibi birçok farklı ülkede de insanlar deprem tehdidiyle her an karşı karşıyadır. Fakat oradaki jeolojik afetler (istisnalar hariç) sıkı yönetmelikler ve denetimler gereği genellikle bölgemizdeki kadar can kaybına sebep olmamaktadır. Belki bu nedenle bizlere kıyasla o ülkelerde depreme yönelik korku iklimi nispeten daha ılımlıdır. Buradan yola çıkarak şu an ülkemizin ilk önceliği kentleri güvenli bir yer hâline getirmek olmalıdır… Bu bağlamda Türkiye’deki depremlerin açıkça ortaya koyduğu üzere; sağlam olmayan yapılaşmanın, savaş veya terör tehditlerinden daha büyük bir milli güvenlik sorunu teşkil ettiği de göz ardı edilmemelidir. O hâlde iktidar ve yerel yönetimlerin tamamı başlattığı yapı denetim seferberliğine ortak olmalıdır. Cezalar ağırlaştırılarak, bu işlerden menfaat sağlama karşılığında rapor verenlerin ise en ağır şekilde yargılanıp cezaların verilmesi gerekiyor… Son olarak da eski yapıların yoğun olduğu bölgelerde insan, doğa ve yaşam odaklı topyekûn bir kentsel dönüşüm çalışması başlatılmalıdır. Deprem Uzmanlarının belirttiği ve işaret ettiği İstanbul ve İzmir ve bu illerin ilçeleri bu bağlamda yeni baştan inşa edilmelidir.