Yakın tarihimizin en büyük felaketini yaşadığımız şu günlerde, her birimizin kafası karmakarışık. Kimileri evlerinin...

Yakın tarihimizin en büyük felaketini yaşadığımız şu günlerde, her birimizin kafası karmakarışık. Kimileri evlerinin sağlam olup olmadığını, kimileri fayların nerelerden geçtiğini, kimi ise bir sonraki sarsıntının ne zaman ve nerede olacağını sorguluyor. İstanbul, Türkiye coğrafyasının en büyük, dünyanınsa sayılı megapollerinden biri ve ülke nüfusunun 4’te birine ev sahipliği yapan ve aynı zamanda risk taşıyan merkezi. Uzman görüşlerine göre olası deprem riski taşıyan bu devasa şehrin en büyük sıkıntısı, yapı stoku. Şehir planlaması ve olası depremde yaşanacak saymakla bitmez dertlerin başında, yıkılması ve dönüşmesi önceliği taşıyan 45 bin ile 65 bin arası binanın birinci dereceden risk taşıdığı gerçeği yer alıyor. 6 Şubat 2023’te ülkemizi yasa boğan asrın felaketi ardından, İstanbul’dan “geri göç” adımları başlamış gözüküyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana, fakat özellikle 1960 lardaki sanayileşme atılımlarıyla beraber hız alan ve ülkemizin her yanından göç alan bu şehir, halihazırda yükünü taşıyamaz durumda. İmkanı olan herkesin, Anadolu’dan kopup geldiği coğrafyasına, köyüne dönmek telaşı, son deprem felaketi vesilesi ile hız almış gözüküyor. 15 ile 20 milyon insana ev sahipliği yaptığı düşünülen bu şehir nasıl ve nice dönüşür? Ne zaman sağlıklı ve yaşanabilir bir kent olur bilinmez. Ancak ülkemiz coğrafyasında ciddi deprem riski taşıyan yalnızca İstanbul değil. Ülkemiz toprakları, üç ana kıta arasında, Avrupa, Asya ve Afrika’nın birleştiği, plakaların birbirlerine doğru hareket ettiği, bu nedenle aktif faylarla kaplı olan ve tarih boyu yıkıcı depremlerle sarsılmış, dünyanın en aktif jeolojik, sismik alanı sayılan bölgedir. Bu nedenle tek katlı yerleşim olan köylerde dahi, bu gerçeği unutmamamız şarttır. Endişe verici veriler nedeniyle risk altındaki diğer büyükşehirlerimiz başında İzmir ve Bursa geliyor. Bilim insanlarımızın çağrılarına göre, çok sayıda aktif fay üzerinde kurulu ve büyük nüfus barındıran bu kentler de, ne zaman ve ne şiddetle gerçekleşeceği tam olarak belirlenemeyen depremler için tehlike altında. Kentsel dönüşüm düşünülmüş ve tamamlanamamış pek çok noktadan biri şüphesiz Bayraklı’ydı. 30 Ekim 2020 depremi, yaklaşık 80 kilometre uzaklıktaki güneydoğu istikametinde Samos adası açıklarında meydana geldi. 80 kilometre yol kat ederek geldiği Bayraklı’nın alüvyon dolgu toprağında ve güvenilir mimari ile yapılmamış binaların tümünü yerle bir etmişti. Bu depremin bizlere çok şey öğretmiş olmasını dilerdik. İlk birkaç ay, acılarımızla, yaralarımızı sarmakla geçti. Ve hemen birkaç ay sonunda, felaket de felaketin korkusu da gündelik hayat telaşımız arasında kaybolup gitti. Depremin hemen sonrasında, şehirlerimizde, mahallelerimizde, Acil Durum Toplanma noktalarını, bu alanlara yerleştirilecek acil durum ekipmanlarını, mahallelerde oluşturulacak Arama-Kurtarma-İlk Yardım ekiplerini konuşmuştuk. İl, ilçe belediyeleri, mahalle muhtarlarının önderliğinde afetlerde, afet sonrası için aynı mahallede eğitimli ekipler kurulacak, afetle mücadeleye bu toplumsal eğitim dahil edilecekti. Çok sayıda binanın yer ile bir olduğu mahalleler boyu, arama kurtarma ekipleri alana ulaşana kadar ilk ve en pratik müdahalenin her zaman, yine aynı bölgedeki kurtulanlar olduğu unutulmamalıydı. Ne yazık ki, İzmir Depremi ile birlikte bu konuşulan, planlanan eğitimler de unutulup gitti.