İbrahim ERTEN, Mustafa YILMAZ, Erkan KAÇAN, Mevlüt ÖZKAN, Hilmi ŞAHİN, Ali ARAR, İlyas UYAR… Konya. Hüseyin ÇELİK, Ahmet APAK, Ercan ÇOBANOĞLU, Mustafa KOÇANOĞLU, Baki UMUTLU, Şeref TAY, Mehmet ÖZTÜRK...

İbrahim ERTEN, Mustafa YILMAZ, Erkan KAÇAN, Mevlüt ÖZKAN, Hilmi ŞAHİN, Ali ARAR, İlyas UYAR… Konya. Hüseyin ÇELİK, Ahmet APAK, Ercan ÇOBANOĞLU, Mustafa KOÇANOĞLU, Baki UMUTLU, Şeref TAY, Mehmet ÖZTÜRK… Denizli. Hasan GÜLTUTAN… Hatay. Mehmet TURA… Adana, Şenol CANSIZ, Cavit YAMAN… Samsun. Nihat ODABAŞI ve Ramazan AKKAYA… Kastamonu. Uğur BOZACI, Ünal KALAFAT… İstanbul. Ahmet ARAN… Manisa. Haydar ASLAN… Trabzon. Murat ELİBOL, Aydın KUZEY… Çanakkale. Adem ZONGUR… Kırıkkale. Musa SARIGÖZ… Osmaniye. Murat MENTEŞ… Bolu. Hikmet ÖZDEMİR… Malatya. Abdullah KARA… Antalya. Birol İrfan ASKAR… Afyon. Selahattin AYSAN… Isparta. Ailelerinin ve tanıyanların dışında eminim kimse bu isimleri hatırlamıyordur. Bir kişi dahi… O kadar unuttuğumuz şey varken, bu isimleri mi hatırlayacağız değil mi? 23 Mayıs’ta iki ayrı minibüsle yola çıktılar…Yol boyunca sohbet ettiler, birbirleriyle şakalaştılar… Önce biri, sonra diğeri anlattı. Arkada oturan öndekine şaka yaptı… Sigarasından bir fırt çekti bir diğeri, bırakırken dumanını hayallerinden bahsetti. En arkada oturan Adanalı ise bir türkü patlattı. Tempo tuttular hep birlikte… Bilenler bir başka türküde eşlik ettiler türküye, gözyaşları içinde… Yanık bir türkü göz yaşartan cinsten işte. Türkü faslı bitince sevdiği kızdan bahsetti Çanakkaleli… Konyalı çocuklarını anlattı özlem ve hasretle… Denizlili annesini çok özlediğini söyledi. ‘Kokusu burnumda tütüyor’ dedi ağlamaya başladı. Göz yaşlarına hakim olamadı. Ana sevgisi başka bir şeye benzemiyor ki… Afyonlu yaptığı işi anlattı. İstanbullu çapkınlıklarını… Antalyalı turistleri… Samsunlu Atatürk’ün Samsun’a çıkışını. Kastamonulu annesinin pişisini, Manisalı, Manisa kebabının tadını anlattı durdu 4 saatlik yolda… Memleketinin kaysısının namını öve öve bitiremedi Malatyalı… Ispartalı, durur mu? Isparta’da yapılan kebabı anlattı ağzı sulana sulana. Kırklarelili paparadan bahsetti… 3 kez gereksiz mola verdi şoförler… Birinde de ‘lastik patladı’ diye durdu… Trabzonlu, şoförün krikoya bile el sürmediğini gördü. Hatta aksın altına giren şoförün konuştuğunu duyar gibi oldu. Anlam veremedi. Gidecekleri yere 10 kilometre vardı… Saat 18.00 sıraları… Trabzonlu’nun içinde olduğu minibüs durduruldu. Önce şoförün kapısını açtı, minibüsü durduranlardan biri. Toprak rengi üniforma gibi bir şey vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. ‘Diğer minibüs nerede?’ diye sordu şoföre… ‘Arkada’ cevabını aldı. İki dakika geçmedi ki; minibüs göründü. O da durduruldu…İki minibüstekiler de araçlardan indirilip kaçırıldılar. Gece yarısına kadar yürütüldüler. Doğulu, Batılı diye ayırdılar önce, sonar ahıra soktular. Çıkardılar. Tekrar yürüttüler. Bazıları ‘belki de son kezdir’ diyerek yıldızlara baktı. Biri köyünü, diğeri yavuklusunu, bir diğeri ise yavrusunu, anasını, yaşlı babasını düşündü. Sabaha çıkamayacaklarını düşündüler. Bir ırmaktan geçerken su içtiler, kana kana. Davranışlar sertleşmişti. Saat 03.00 sıralarıydı. Durdurdular… Tek sıraya soktular… Kol kola girip sıklaşmalarını istediler. O ara biri yanındaki arkadaşına ‘Devrem bizi vuracaklar’ dedi. Kalaşnikof, Bixi ve Kanasların emniyetleri açıldı. Ses karanlığı yardı. Buz kesti ortalık. Kelimeyi şehadet getirdiler bağırarak. Sessizlik bozuldu. Silahların hepsi ateşlendi. Vurulanlar birbirinin üzerine düştü. Hepsinin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiler… Kan gölüne döndü yol… Paramparça oldu çoğu. Düşenlerin altında kaldı 5 ya da 6 kişi. Ağır yaralıydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler… Bir yudum su isteyenler. ‘Anne, anne’ diye bağıranlar… Öldüğünü zannetti Trabzonlu, kendini çimdikledi… ‘Ölmemişim’ diye mırıldandı kendi kendine… Devresinin beynini parçalanmış görünce bayıldı. Ayılınca, arkadaşlarını sırt üstü çevirmeye çalıştı. Ortalık kan gölü. Dokunduğu her uzuv elinde kaldı. Yardım aramak için koşmaya çalıştı. Kan kaybediyordu. Asfalta çıktı, bir kamyonu durdurdu. En yakındaki Elmalı Karakolu’na gitti. Olanları anlattı. Jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter havalandı, tanklar yola çıktı… Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. BİN BEŞ YÜZ YETMİŞ… Yani her biri için 50 mermi sıkılmıştı… 24 Mayıs 1993… Elim hadiseyi hatırladınız mı? Ya isimleri? Yasa büründüğümüz, KARA GÜNÜ’müzü hatırladınız mı? Acı dolu bir gündü. Günlerden bugündü… Bingöl-Elazığ Karayolu Bilaloğlu mevkiinde pusuya düşürülen silahsız, korumasız 33 vatan evladımız, eli kanlı terör örgütünce katledildi. Okuduğunuz yukarıda yazılı o isimler, ŞEHİT DÜŞEN 20 yaşlarında gencecik VATAN EVLATLARI’nın ad ve soyadlarıdır… Tüm şehit ve gazilerimizi UNUTMAMANIZ, UNUTTURMAMANIZ dileğiyle…