Hepimiz kimi zaman hayatın rutinine kapılıp gideriz. Bir süre sonra her şeyin sıradan olması rahatsız edebilir. Hayatımızı ya da ikili ilişkilerimizi düşündüğümüzde bu sıradanlık bazı sorunlarda doğur...

Hepimiz kimi zaman hayatın rutinine kapılıp gideriz. Bir süre sonra her şeyin sıradan olması rahatsız edebilir. Hayatımızı ya da ikili ilişkilerimizi düşündüğümüzde bu sıradanlık bazı sorunlarda doğurabilir. Alışılagelmiş birçok şey kendimizi güçsüz ya da çaresiz hissettirebilir. Değişimi kendi içimizde aramaktansa çoğu zaman dışsal faktörlere bağlayabiliriz. Bunun sonucunda öğrenilmiş çaresizlik de hissedebiliriz. Oysaki değişim kendi kaynaklarımızı fark etmekle başlar. Kaynaklarımız arttıkça değişimin imkânsız olmadığını da görebiliriz. İkili ilişkilerimizi düşündüğümüzde çoğumuz birbirimizi değiştirmeye çalışırız. Çünkü değişimin ancak karşımızdakine bağlı olabileceğini düşünebiliriz. Bir süre sonra ya değişmeyeceğini anlayıp ilişkiyi farklı boyutta yaşarız ya da yıllarca değişeceğine inanarak çabalar dururuz. Tükenmişlik duygusuyla ya sonunda ayrılırız ya da hayat böyle geçer gider. Oysaki herkes kendini içsel yolculuğunda keşfedebilmelidir. Genellikle bu içsel yolculuk dönüm noktalarında başlar. Çoğu çift kendini tanımadan, ihtiyaçlarını fark etmeden ilişki yaşayıp evlenir. Kendi içinde bütünleşememiş birçok insan diğer yarısını aramak için uğraşır. Bulduğunda ise diğer yarısı bir süre sonra diğer yarası haline gelebilir… Oysaki hayatımızı kurtaracak bir kahraman aramaktansa kendi kendimizin kahramanı olmalıyız. Ruhumuza yarabandı olacak insanların peşinden gidebiliriz. Kendimizdeki eksikliği tamamlayacak kahramanlara da aşık olabiliriz. Çok içe dönüksek çok dışa dönük biri bize cazip gelebilir. Elbette ki uyum söz konusu olabilir. Fakat demek istediğim sırf kendimizdeki eksiklikle o insanı seçtiğimizde bir süre sonra ona bağımlı hale gelebiliriz. Ancak eksikliğimizi tamamlayacak biriyle var olabileceğimizi düşünebiliriz. Bu iç görüye sahip olmasak da fark edemesek de ilişki bu şekilde akıp gidebilir. Varoluşumuz başka biriyle mümkün olduğu sürece uzun vadede mutlu olmamız mümkün olmayabilir. Onun için her insan kendi içinde bir bütün olmayı en azından denemelidir. Eksikliklerini fark ederek bunu başkasına bağımlı olmadan tamamlama yolculuğuna çıkmalıdır. İçe dönük ve çekingen biriysen dışa dönük biriyle tamamlanmaktansa onsuz da kendini sosyalleştirmeye odaklanabilirsin. Bunun için olası ortamlarda bulunabilirsin. Kısacası kendine yatırım yapabilirsin. Öfkeli biriysen ancak sakin biriyle yapabileceğini düşünebilir ya da tercih edebilirsin. Her öfkelendiğinde seni sakinleştiren biri olmasını beklemek yerine duygularını regüle etmeyi öğrenebilirsin. Bunu tek başına yapamayacağına inanıyorsan bir uzmandan yardım alabilirsin. Kısacası öncelikle kendi kendini sakinleştirebilmeyi regüle edebilmeyi başarabilmen seni daha da güçlü hissettirir. Çocukken öfkelendiğimizde ya da ağladığımızda sakinleştirilmeye ihtiyacımız vardı ve bunu ancak bakan kişi yapabilirdi. Bizler sakinleşebilmeyi bize bakan kişilerden öğreniriz. Kaygılı bir anneniz varsa sizi sakinleştirmekte güçlük çekmiş olabilir. Kısacası şu an sakinleşmekte zorlanıyorsanız yarabandı olacak birini bulmaktansa kendi içinize ruhunuza dönmelisiniz. Çünkü artık yetişkinsiniz ve her öfkelendiğinizde sizi sakinleştirecek bir anne aramamalısınız. O zaman çocuktunuz ihtiyacınız vardı. Şu an artık bunu kendiniz yapabilirsiniz ya da öğrenebilirsiniz. Bu örnekler çoğaltılabilir ya da deneyimler. Fakat diğer yarım dediğin kişiyi düşün. Onu neden tercih ettiğini, hangi döneminde ya da hangi ihtiyaçların doğrultusunda… Hala aynı kararın devam ediyor mu? Ruhumuzdaki yaraları sarması için birini aramaktansa ya da bağımlı bir ilişki yaşamaktansa ; “Hayatta onsuz da varolabilirim fakat hayat onunla daha bir keyifli geçer” diyebilmeliyiz. Karşı tarafa sıkı sıkıya tutunmak yerine kendi ruhumuza sıkı sıkıya tutunmalıyız. İçimizdeki çocuğun ihtiyaçlarını göz ardı etmemeliyiz. Kendimize şefkat gösterebilmeyi gerekirse affedebilmeyi başarabildiğimiz ölçü de içsel huzura ulaşabilir kendimizi sevebiliriz. Bazen de kendimizle dalga geçebilmeliyiz. Çünkü içsel bir huzurumuz olmadıkça başkasına da huzur transfer edemeyiz. İçsel çatışmalarımıza dokunmadıkça ya da görmezden geldikçe içimizdeki kocaman bir psikolojik düğüm oluşur. O düğümü bir kez bile çözmeye çalışmak ruhumuza iyi gelir. İşte o an içsel yolculuğumuz da başlamış olur. Hepimizin ruhunda derin yaralar olabilir, travmalar, olumsuz deneyimler önemli olan bunları fark ederek yolumuza devam edebilmek. Sırtımızdaki yüklerden kurtulabilmek. Bu mümkün… Hayatta sorun varsa çözümü de mutlaka vardır. Kendi içimizdeki sorunların çözümü de ruhumuzu keşfettikçe başlar…