Bu ara bir ay kadar seyahatteydim. Tam anlamıyla kuş gibi uçtum oradan oraya. Yurt içi yurt dışı demeden. Hatta bir s...

Bu ara bir ay kadar seyahatteydim. Tam anlamıyla kuş gibi uçtum oradan oraya. Yurt içi yurt dışı demeden. Hatta bir seyahatimde Almanya’dan geldim. İki saat kadar bir zaman diliminde valizimi ayarladım.Sonra havalimanı. Hiç uyku uyumadan. Ver elini İstanbul. Uçak saatine kadar açıkça havalimanında dinlenip Karadağ’da harika bir şekilde güne başlamıştım. Ne kadar koşuştursam da gezmek yormuyor. Hatta her defasında ayrı bir coşkuyla gidiyorum. Hep heyecanlı, hep mutlu. Ancak hava değişimleri, her yerin ekmeği suyu bir başka. Onlar bana yetişemiyor. İşte uzun zaman sonra gelen galiba bağışıklık sistemim biraz düşmüş olmalı ki… Tüm bunlar aslında bana “nazar değdiğini “ gösteriyormuş. Öyle diyorlar. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar ve bu kadar çok gezmenin sonucuymuş. ?)))) Şaka bir yana hastalandım ve geçen hafta yazımı yazamadım. Seyahat yerine hastanelere gitmek zorunda kaldım. Ancak şunu gördüm ki, bir kez daha… Hastanede olacağımıza seyahatte olalım. Gezmek, görmek, keşfetmek … tüm değişiklikler ilaç. Hep gezelim, hep gezelim. Hem de birlikte. GELELİM ŞAHANE TURUMUZA Bir gün önceden Ankara’ya uçtum. Sabah 06’da havalimanında çeşitli şehirlerden gelen ancak çoğunluğu Karadeniz Ereğli’den olan konuklarımla buluştum. Turumuzun yarısını neredeyse daha önceki turlarımdan tanıyordum. Yeni tanıştığım insanlarda harikaydılar. Böyle güzel bir grup ile çok güzel bir üç gece dört gün birlikte olduk. Güzel dostlar kazandık. Güzel bir kültür turu yaptık. Konuklarımın içinde çok da öğretmen vardı. Kısaca şahane bir tur oldu. İLK GÜNÜMÜZ Ankara – Urfa uçuşumuzun ardından Urfa. Güzel bir çay molası ile başlayan Urfa’da yalnızca tek gece kaldık. İlk olarak dünya tarihinin en eski açık hava tapınağı olarak kabul edilen Göbeklitepe’ye gittik. Rehberimizin hem araçta anlattıkları hem de yerinde anlatımıyla Göbeklitepe’yi daha iyi anlamış olduk. Cilalı Taş Devri’nden kalma, son dönemde dünya tarihini bile değiştiren bu yerde kazılar devam eder ise daha ne eserler çıkacak. Ve tarih muhtemelen tekrar tekrar tekrar yazılacak. Göbeklitepe’den sonra Urfa çarşılarını dolaştık. Alışverişler yaptık. Urfa kebabı, patlıcan kebabı, ayran aşı gibi inanılmaz güzel yemekler yenildi. Üzerine şahane bir hırtlevik tatlısı.. Tadı halen damağımızda. Yemek sonrası Halil – Ür Rahman, Mevlidi Halil ve Rızvaniye Camileri, Balıklı Göl, Ayn Zeliha Gölü, Hz. İbrahim Makamı’nı ziyaret ettik. Daha sonra GAP projesiyle sulama alanı olduktan sonra kaderi değişen Harran’a gittik. Burada ilk üniversite olarak kabul edilen İslam Üniversitesi ve Tarihi Harran Evleri’ni gezdik. Mırra denilen özel kahvelerini yudumlayıp orada yaşayan aile ile sohbetler ettik. Onları dinledik. Ve yöresel kıyafetler giydirilen bir çiftimiz ile harika fotoğraflar çektik. Anımızı, anılarımızı çoğalttık. Bir de gün batımı harikaydı. Urfa’nın güzel otellerinden Nevali’de konaklamak için girişimizi yaptık. Akşam yemeği sonrası sıra gecesi için yine harika bir 1800 yıllık bir tarihi mekanda (Ala Han ) canlı müzik ile bu kültürü de yaşadık. Doyasıya eğlenmiş olarak otelimizde konakladık. Yine Urfa’yı çok güzel gördüğümüz çatı katında nefis bir kahvaltı ile otelimizden ayrıldık. İKİNCİ GÜNÜMÜZ MARDİN’DE Mardin’de ilk durağımız bütün dünyadaki Süryani halkının merkezi konumunda olan Dayrul Zafaran Manastırı oldu. Şemsiler zamanında güneş tapınağı olarak inşa edilen daha sonra yüzlerce yıl Süryaniler’in Patriklik Merkezi görevini üstlenen Manastır hakkında yetkilisinden sunum aldık. Buradan ayrıldıktan sonra halen Süryanilerin metropolitlik görevini sürdüren Mor Behram Kilisesi’ni (Kırklar Kilisesi) ziyaret ettik. Aldığımız önemli tarihi bilgilerden sonra tarihi Mardin sokaklarından yaya olarak yürüdük. Bazı sokaklar o kadar dar ki araç giremiyor. Bu nedenle çöp toplama gibi temizlik işleri eşekler ile yapılıyor. HER YER TARİH Amber ışıklarla daha da muhteşemsin MARDİN Mardin’de de çarşı dolaşmadan olmaz tabii ki. Hem alışveriş. Sabun, örtü, baharat aklınıza ne gelirse pek çok alışveriş de yapılarak çarşı turumuzu da tamamladık. Mardin’in en önemli tarihi yapılarından içerisinde Hz. Muhammed’in sakalı şerifinin bulunduğu Ulu Camii’ye gittik. Öğle yemeğimiz için Leyli Müze & Resturant rezarvasyonumuzla gittik. Önceden rezerve yapmazsanız işletmecisi eski müzeci olan bu şahane mekanda yer bulmak mümkün değil. Aynı zamanda tam bir gurme mekanı. Herkes unutamayacak lezzetler tattı hem de en güzel ve otantik sunumları ile. Şerbetler içildi bakır tabaklarda her türlü özel yemeği, yörenin eski tatlarını keşfettiler. MAĞARA KÖY Yemek sonrası bir Ezidi köyü KİWAX ( Mağara Köy )’e gittik, ziyaret ettik. Rehberimiz Şehzad’dan ezidi gelenek ve görenekleri tarihçesi ile ilgili anlatımını nefessiz dinledik. Ne çok zenginliğimiz var. Ertesi gün de bayramları vardı. Hazırlık içindeydiler. 600- 800 arası konuk ağırlanacak yemekler yapılacak, kurbanlar kesilecekti çeşme başında, türbe önünde… Bu güzelliklerle dopdolu olan fazlası ile zenginleştiğimiz turumuzun diğer iki gününü bir sonraki yazımda paylaşayım sizlerle. (DEVAM EDECEK)