11 ilimizi yerle bir eden “Asrın Felaketi” tanımlı afet, ülkemiz coğrafyasının gerçeklerini yüzümüze vurdu. Yıkılmış binalar altından çıkarılanlar, canlı kurtarılanlar ve yaşamını yitirenler olarak te...

11 ilimizi yerle bir eden “Asrın Felaketi” tanımlı afet, ülkemiz coğrafyasının gerçeklerini yüzümüze vurdu. Yıkılmış binalar altından çıkarılanlar, canlı kurtarılanlar ve yaşamını yitirenler olarak tespit edildi. Kayıplarımızın tam sayısı bilinmiyor. 6 Şubat’ın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, henüz bölgede ağır kış şartlarında evsiz yersiz yurtsuz yaşam mücadelesi sürüyor. Halen birçokları çadır, su, tuvalet gibi temel yaşamsal ihtiyaçlara sahip değil. 11 şehrimizde kaybımızın da acımızın da tarifi yok. Fakat bunlar ülke nüfus yoğunluğuna göre, deprem riski taşıyan en büyük iller değildi. Alanlarında uzman bilim insanlarımız, her an ülkemiz büyükşehirlerinde benzer bir yer sarsıntısını beklediklerini uyarıyorlar. Bugün, yarın veya beş yıl sonra olmasa da, İstanbul, İzmir veya Bursa gibi çok büyük nüfus yoğunluğuna sahip şehirlerimiz elbet bu büyüklükte sarsıntılara gebedir. Eğer vaktimiz var ise ne mutlu! O vakit çoktan başladı. Böylesi büyüklükte deprem beklenen büyükşehirlerimizi olası afetlere karşı derhal yeniden planlamamız gerekiyor. Birinci derece afet riski söz konusu olan alanların yapılaşmaya tamamen kapatılması şarttır. Oysa biz derelerin taşıdığı alüvyonlarla dolmuş, zemini balçık ve daha düne kadar bataklık olan Bostanlı, Çiğli, Bayraklı gibi bölgeleri imara açmaya, bu alanlarda yeni yapılar inşa etmeye devam ediyoruz. Eski devirlerde, tarım arazileri olarak bırakılmış alüvyon dolgusu tüm bu alanlar şehirlerimizin genişleme alanları haline getirilmiş. Belki de şehir planlamasını hiç bilmiyoruz veya umursamıyoruz. Büyük ölçekteki fay haritalarını 1/5000 ve 1/ 1000 lik Nazım ve Mevzi imar planlarına işlemiyoruz. Fay hatlarının geçtiği Bu yüksek riskli alanları imara kapamıyoruz. 5403 sayılı Tarım Arazileri Koruma Kanununa uygun olarak, tarım arazilerini tarıma bırakmıyoruz. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa uygun olarak, doğal ve arkeolojik sit dereceleri ile koruma altına alınmış alanlara dahi şehirleşmeye uğraşıyoruz. Urla ilçemizin Atatürk ve İskele Mahalleleri, antik dönemde Klazomenai Antik Kentin yerleşkeleridir. 1993 yılında 2863 sayılı yasa kapsamında 1. Derece Arkeolojik sit ilan edilerek yapılaşmaya kapatılmıştır. Ancak ne hikmetse, bölgenin SİT kapsamındaki koruma statüsünü 3. Dereceye düşürmekte ve imara açmakta ısrar edilmiş. Bölgeden herhangi bir parselde uzmanların yaptığı bilimsel kazıların tamamında yüzeyin hemen altında “taban suyu” ile karşılaşıldığı ifade edilmektedir. Taban suyu, nedense SİT kapsamı dışına çıkarmaya engel olmazken, inşaat yapmaya da engel olmamakta. Deprem felaketinde sıkça söz edilen, zemindeki sıvılaşma, açıkça alüvyon dolgusu toprağın zemin altında ana kayaya ulaşılmazdan evvel su bulunduğu anlamına geliyor. Yıllar evvel burada yapılmış evlerin belki de temelleri çoktan çürümüştür. Diğer yandan yeni yapılan konutlarda da temele etki eden su ne kadar dikkate alınır, bina hangi teknolojilerle üretilir bilinmez. Diğer bir değişle tarih kültür mirası verileri alanlardan çarçabuk arındırıp, parsellere konut doldurmak yönünde bir çalışma sürerken, ne deprem ne sel, ne doğal afetler ne de tektonik plakalar umursanmıyor. Diğer açıdan yüzeyde yalnızca tarım amaçla kullanılabilecek pek çok alan da, bir an evvel emlak ve rant piyasasına hazır ediliyor.