Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2020 yılına büyük hayaller ile başlamıştı. 2018 yazında Papaz Bronson krizi ile başlayan, 2019 yılında etkileri azalarak da olsa devam eden krizi “sönümleme yılı” olarak ba...

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2020 yılına büyük hayaller ile başlamıştı. 2018 yazında Papaz Bronson krizi ile başlayan, 2019 yılında etkileri azalarak da olsa devam eden krizi “sönümleme yılı” olarak bakılıyordu 2020’ye… Ta ki Korona salgını gelene kadar… Arz ve talep yönlü şokun eş anlı olarak yaşanması ile 2020 bütçe hedeflerinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştı. Şimdi, moda deyimle önümüzde “yeni normal” var. Bu süreçte adeta para yutma makinası gibi çalışan devletin acil ve hayati önemde olanlar dışında tüm yatırımları ikinci bir emre kadar durdurması, kapsamlı bir tasarruf önlemleri paketi açıklaması gerekiyor. // BU GÜNEŞE KAR DAYANMAZ Önce kendisinden başlayarak elbette. Yoksa bu güneşe hiçbir karın dayanmayacağı besbelli. Bu noktada, Türkiye’nin enerji ithalatının maliyetini azaltıcı bir dizi önlem devreye alınabilir. Dikkatli okurlar anımsayacaktır. En büyük tedarikçimiz olan Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarının, Türkiye’yi nasıl “al ya da öde” girdabına soktuğunu detaylıca işlemiştik. (Ege Telgraf, 13.1.2020 ve 10.2.2020) Madem kamu harcamalarında tasarruf dönemi başlatacağız, ilk başlığımız doğalgaz olabilir. Kısa bir anımsatma: Bu yılın Ocak ayında yapılan törenle devreye alınan Türk Akım Doğalgaz Boru Hattı ile birlikte Türkiye’ye boru hatları ile giren doğalgaz miktarı 71,3 milyar metreküp seviyesinde. Bu gazın yaklaşık yüzde 65’ine karşılık gelen 46 milyar metreküpünü tek başına Rusya sağlıyor. Bu ülkeden üç ayrı boru hattı ile aldığımız doğalgazın maliyetini çok rahatlıkla düşürmemiz mümkün. Nasıl mı yapacağız bunu? // BULGARİSTAN NASIL YAPTI? Komşumuz Bulgaristan nasıl yaptıysa öyle yapacağız. Dünya enerji piyasalarında petrol ile doğalgaz arasındaki fiyat ilişkisi ilginç ve detaylı bir denkleme dayanıyor. Petrol fiyatlarındaki ani düşüş ve yükselişlerin doğalgaz fiyatlarına yansıması yaklaşık altı ay sonra gerçekleşiyor. Nisan ayında petrolün 20 doların bile altına gerilemesi, dünya enerji piyasalarını adeta yerle bir etmişti. Gaz ihtiyacının yüzde 80’ini Rusya’dan karşılayan Bulgaristan, geçen haftalarda Rus enerji şirketi Gazprom ile masaya oturdu ve yüzde 40 oranında indirimi kabul ettirmeyi başardı. Türkiye, Rus doğalgazını Avrupa ülkelerine göre yaklaşık iki katı fiyatla satın alıyor. 2019’da Türkiye’nin toplam doğalgaz ithalatı yüzde 10.6 azalırken, Rusya’ya taahhüt ettiğimiz asgari alım garanti miktarının 8,5 milyar metreküp altında kalındı. Bu durumda BOTAŞ ve bazı özel sektör şirketlerine yaklaşık 2.6 milyar dolarlık fatura çıktı. Rusya ile uzun vadeli gaz sözleşmelerimizin bazıları (Mavi Akım ve Batı Hattı) 2021 yılında bitiyor. Bugün Korona virüs krizinin de etkisi ile ciddi bir durgunluğa giren ve enerji tüketimi azalan ülkeler, gaz anlaşmalarında süratle revizyona gidiyor, halklarına ve sanayicilerine daha ucuz gaz tedariği sağlayabiliyorlar. // BİR TEK BİZ KALDIK Maşallah bir tek Türk halkı, bırakalım doğalgazda indirimi, geçen seneye göre en az yüzde 20-25 oranında daha fazla fatura ödüyor. 2018 yılında enerji ithalatına 43 milyar dolar ödemiştik. Bu rakam geçen yıl görece azalışla 41 milyar dolara geriledi. Ekonomideki büyümenin sıfır noktasına gerilemesi ile azalan dış ticaret açığında hâlâ en büyük payı enerji ithalatı oluşturuyor. Pek çok okurumuz hatırlayacaktır. Türkiye, 90’lı yıllarda kontratlarını imzaladığı doğalgaz boru hatları ile ihtiyacının çok üzerinde ithalat yapmış, tüketmediği doğalgazın parasını satın aldığı ülkelere ödemek zorunda kalmıştı. Kamuoyunda “al ya da öde” olarak bilinen ve yıllarca ekonomiye büyük zarar veren bu çıkmaza bugün yeniden girme riskimizin olduğu görülüyor. DOĞALGAZ TÜKETİMİ 2019’DA YÜZDE 10 DÜŞTÜ, EPDK YİNE SINIFTA KALDI Türkiye’de 81 il ve nüfusu fazla yüzlerce ilçe doğalgaz kullanıyor. Bundan sonra yeni tüketim noktalarının devreye alınması zor görünüyor. Ayrıca doğalgaza sadece son bir buçuk yılda gelen yüzde 53’lük zamla birlikte vatandaşın doğalgaz kullanımı ise artmak bir yana azalıyor. Doğalgazdan elektrik üreten çevrim santralleri son yıllarda çok düşük kapasitelerle çalışıyor. Çünkü doğalgazla elektrik üretmenin maliyeti, EÜAŞ’ın paçal üretim maliyeti ile yarışamıyor. Pekâlâ Türk ekonomisinin gelecek 10 yılda doğalgazda yüzde 50’lik bir talep artışını karşılayacak büyüme potansiyeli sizce var mı? Soru işareti havada asılı kalıyor… Evlerimizde, sanayide ve çevrim santrallerinde elektrik üretimi için tükettiğimiz doğalgaz miktarı 2017 yılında 53,8 Milyar Metreküp iken, 2018 yılında yüzde 6 azalarak 50 Milyar Metreküpe geriledi. Ve geçen hafta açıklanan 2019 rakamlarına göre doğalgaz tüketimimiz geçen yıl yüzde 10,08 azalarak 45,2 Milyar Metreküpe düştü. Ha babam de babam, boru hatları ile ülkemizde doğalgaz alıyoruz. Ve tüketimimiz artmak bir yana düşüyor. “Al ya da öde” garabeti ile tüketmediğimiz doğalgazın parasını bu yoksul halkın vergileri ile ödemek durumunda kalıyoruz. Türkiye’de enerji piyasalarına yön vermekle görevli olan Enerji Piyasaları Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) 2019 tüketim tahmini ise, sıkı durun, 52,1 Milyar Metreküp seviyesindeydi. Gerçekleşen tüketim ise bu hedefin yaklaşık %14 gerisinde. Bu yıl ise salgın sürecinin de etkisi ile tüketimin 40 Milyar Metreküpün altına gerilemesi kimse için şaşırtıcı olmamalı.

AŞIRI DERECEDE BORÇLANMA ERKEN SEÇİM HABERCİSİ Mİ?

2017 yılıydı… Türk ekonomisi kendi içinden kaynaklı problemlerle boğuşurken, iş dünyası başta olmak üzere bankacılık ve finans sektörü temsilcilerinden “2019 sonuna kadar seçim yok. Bu süreyi iyi değerlendirelim yapısal reformları gerçekleştirelim” önerileri geliyordu. Başta Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP ileri gelenlerinden “Erken seçim istemek vatan hainliğidir” cümleleri işitiliyordu. O yıl sonuna doğru Türk Hazine’si kapasitesinin çok üzerinde bir borçlanmaya gidiyor, bu duruma kimse anlam veremiyordu. O kadar büyük borçlanmayı gerektirecek hiçbir sebep yoktu ortada… Ta ki MHP lideri Devlet Bey’in 17 Nisan 2018’de “İyi o zaman haydi bakalım genel seçimleri erkene alalım” önerisi gelene kadar. // 2018’DEKİ SEÇİM EKONOMİSİ Hem Cumhurbaşkanlığı hem milletvekili seçimlerinin yapıldığı Haziran 2018 seçimleri öncesinde devlet kesesi ağzına kadar açıldı. KOSGEB ve Kredi Garanti Fonu kredileri hak edene etmeyene bol kepçe dağıtıldı. Bu hatanın bedelini daha sonra çok ağır ödedik, Merkez Bankası’ndaki kefen parasına bile göz dikmek zorunda kaldık. Ve bugün… Hazine iç borçlanmada yine rekor kırıyor. Nisan ayında 60.9 milyar lira borçlanarak aylık bazda rekor kıran Hazine, mayıs ayında ise 75.6 milyar liralık iç borçlanma ile kendş rekorunu egale etmiş oldu. Ve son olarak geçen hafta (10 Haziran) gerçekleştirdiği iç borçlanma ihalesi ile 6,3 milyar TL borçlanmaya gitti. Bazı okurlarımız, “Kamunun desteklemek zorunda olduğu sosyal kesimler için bu borçlanmalar yapılıyor olabilir” dediklerini duyar gibiyim. Hayır… // İHTİYACIN 4 KATI BORÇLANMA 2020 yılının ilk beş ayındaki borçlanma 230 milyar lirayı bulmuş durumda. Bu tutarlara döviz ve altın cinsi ihraçlar ile altına dayalı kira sertifikaları dâhil. Bu durumda TL cinsinden iç borç çevirme oranımız yüzde 399.7’ye fırlıyor. Ezcümle, Türk Hazinesi borçlanması gereken tutarın yaklaşık 4 katı borçlanıyor. Şeytanın avukatlığını yapalım mı? Bu rakamlar 2017 yılındaki durumu hatırlatıyor. Bu kadar fazla ve ilk bakışta gereksiz gibi gözüken borçlanma, acaba seçim bütçesi uygulamada Maliye’nin elini rahatlatmakta mı kullanılacak? Ne dersiniz? Türkiye burası, olmaz olmaz demeyin. Paldır küldür seçime gitmemizin Devlet Bey’in bir twitine baktığını unutmayın…

KULAKLARIMIZ HÂLÂ İZMİR EMNİYETİ’NDE

İzmir, tarihi boyunca çok kültürlülüğün, demokrasinin ve hoşgörünün merkezi olmuş bir kent. Onun bu özelliği üzerinde siyasi hesaplar yapanları maalesef can sıkacak kadar çok gördük. Sonuncusuna da üç hafta önce tanık olmuştuk. Kentimizin iki camisinde, merkezi ezan sistemine sızan ahlaksızlar, gerektiğinde ne kadar tehlikeli bir oyunun parçası olabildiklerini hepimize gösterdiler. Ramazan ayının kutsiyetine gölge düşüren bu iki provokasyona karşı gözümüz kulağımız hâlâ İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde. Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Onları en kısa süre içinde bulacağız” açıklamasına hâlâ güvenmek istiyoruz. Yakın tarihimizi bilenler, 1978’de Maraş’ta, 1980’de Çorum’da, 1993’te Sivas’ta yaşanan katliam girişimlerini hatırlamalı, bilmeyenler ise mutlaka bilgi sahibi olmalı. Belli ki Türkiye üzerine kapanmayan defterleri olanlar hâlâ iş başında. // PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ Başta Emniyet Müdürü Sn. Hüseyin Aşkın olmak üzere Emniyet teşkilatına çok büyük ve tarihi sorumluluk düşüyor. Kuş uçsa haberi olan, en adi suçluları bile kıskıvrak yakalayarak adalete teslim eden İzmir Emniyeti, bu menfur olaydan bu yana üç hafta içinde hangi çalışmaları yaptığını İzmirliler ile paylaşmalı. Türkiye’nin en donanımlı kadro ve teknolojilerine sahip kurumları arasında olan İzmir Emniyeti; bu akıl almaz ve alçakça olayı gerçekleştirenleri, planlayanları ve arka planında yer alan aklı mutlaka ortaya çıkarmalı. Deneyimli bir Emniyetçi olan Sn. Aşkın ve ekibinden, Türkiye’yi dehşete düşüren bu olayın faillerini en kısa sürede yakalayarak, adalete teslim etmelerini bekliyoruz. Bu alçakça provokasyonun peşini bırakmayacağız.