İGC’nin yeni başkanı Dilek Gappi, pandemi koşullarından dolayı iki defa ertelenen cemiyet seçimlerinden sonra zorlu b...

İGC’nin yeni başkanı Dilek Gappi, pandemi koşullarından dolayı iki defa ertelenen cemiyet seçimlerinden sonra zorlu bir döneme girdiklerini belirtti ve ekledi: Doğru modelleri geliştirmeliyiz Dilek Gappi, 23 Haziran’da yapılan İzmir Gazeteciler Cemiyeti Genel Kurulu’nda 17’inci dönem başkanı seçildi. İGC tarihinde projelerin en çok konuşulduğu ve pandemiye rağmen yüksek bir katılımın olduğu seçimin ardından Gappi’yle buluştuk ve neler yapacaklarını konuştuk. İstanbul’da AFP Muhabiri Bülent Kılıç’a yönelik müdahalenin protesto edildiği açıklama sonrası sorularımızı yanıtlayan Gappi, “Aslında artık basın nefes alamıyor, bunu tamamen bir simge olarak kabul ettik ve hep birlikte şunu söylüyoruz; bu saatten sonra artık sesimiz eskisi kadar cılız çıkmayacak” dedi. Gappi, seçim sonucu hakkında da, “Güven zaman içerisinde oluşur, biz üyelerimize bunu anlatabilmişiz ve sonucunda da onların güveniyle karşılaştık. Bundan çok mutluluk duyuyorum. Ben seçimi kazanmaktan çok üyelerimizin güvenini kazandığım için mutluyum” ifadelerini kullandı. Cemiyet Başkanı oldunuz, hemen “Nefes Alamıyoruz” çağrılı bir eyleme dahil oldunuz. İstanbul’da meslektaşımıza yapılan müdahaleden sonra eş zamanlı yapılan bir eylem söz konusu. Bu eylemin sonuçları konusunda fikrinizi alabilir miyim? Sonuçları hakkında ‘umarım’ demem gerekiyor. Henüz bilmiyoruz ama bildiğim şu, geçmişe göre sessiz kalmayacağız. Çünkü son noktaya geldik. Görevini yapmaktan başka derdi olmayan meslektaşlarımız artık boğazına kadar geldi, nefes almaları engelleniyor. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez bir tablo. Amerika’da yaşadığımız George Floyd olayı vardı, orada bütün ülke ayağa kalkmıştı. Bizde de meslektaşımızın yaşadığı olay hemen hemen aynı, boğazına basıldı ve ‘nefes alamıyorum’ diye bağırdı, artık bu noktada demek ki biz de nefes alamıyoruz. Artık aslında basın nefes alamıyor, bunu tamamen bir simge olarak kabul ettik ve hep birlikte şunu söylüyoruz; bu saatten sonra artık sesimiz eskisi kadar cılız çıkmayacak. İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak basına yönelik saldırılar ve basının hak, hukuk arayışı konusunda diğer paydaşlarınızla nasıl bir mücadele yolu izleyeceksiniz? Buna yönelik hazırda bir yol haritası var mı? Basın ve sorunları diyorsak Türkiye’de son 40 yılı ele almak gerekiyor. Basın sektörünün bugün yaşadığı sorunların temeli bana göre 40 yıl öncesine dayanıyor. Çok şeyi kaybettik; kendi içimizdeki sıkıntılar, haksızlıklar, dengesizlikler bunu yarattı. Geldiğimiz noktada yüzde 90 iktidar yanlısı olmaya mecbur bırakılan bir basından söz ediyoruz. Demek ki bazı şeyleri fazlasıyla kaybettiğimiz bir süreçteyiz. Bu da maalesef en çok itibarımıza yansıdı. Bununla ilgili çok şey yapabiliriz, belki her şeyi tümüyle değiştiremeyiz; ama en azından doğru model ve yaklaşımları öne çıkararak, bunları savunarak çabalarımızı ortaya koyabiliriz. Yapılan eylemde birçok cemiyetin ve basın örgütünün imzasını da gördük, bununla ilgili nasıl bir yol haritası var? Yaklaşık bir yıl önce aslında uygulamakta olduğumuz Avrupa Birliği Proje’miz var. Bu proje yüzde 100 hibe destekli. Aynı zamanda projenin üç ana ortağı var; biri Ankara Gazeteciler Cemiyeti, biri Türkiye Gazeteciler Sendikası, diğeri ise daha küçük bütçeli ortak olarak biz. Düşük bütçeli olsak da bu hibe programının bir parçasıyız. Bu projeleri yürütürken biz çok sık bir araya geldik ve diyaloglarımız gelişti. Sonra da şunu düşündük, bulunduğumuz yerde basının sorunlarına yönelmek yetmiyor. Çünkü basının sorunları uluslararası bir sorun. Şuna karar verdik bir medya dayanışması kurmak. Bu dediğim iki cemiyet bir sendika daha sonra eklenen Çağdaş Gazeteciler Derneği, Parlamento Muhabirleri Derneği gibi ulusalda örgütlenmelerle birlikte kurduk. İlk olarak basın kartı elinden alınmış meslektaşlarımız için dava açtık ve ilk davayı kazandık. Ulusaldaki medya dayanışmasını çok önemsiyorum. İzmir Gazeteciler Cemiyeti seçimine ve sizin başkan seçilmenize dönecek olursak sizin açınızdan mutlaka yorucu bir seçim olmuştur; ama ne hissediyorsunuz? Böyle yorucu bir seçimde, defalarca ertelenen bir seçim sonunda başkan seçildiniz. Üçüncü ertelenen tarihte seçimi yapabildik. Ben çok yorulduğumu düşünmüyordum, geçen hafta sonuna kadar. Kolumu kaldıracak halim kalmamıştı. O zaman yorulduğumu fark ettim. Bir yandan bütün üye ve meslektaşlarımıza kendimizi anlatmak zorundaydık. Öte yandan 50-60 kişilik bir ekibiniz var onları motive etmek zorundasınız ve çok ertelenen bir süreç yaşadık. Öyle olunca gerçekten yorulduk; ama değdi. En güzeli bence çoğu şeyi parayla alabilirsiniz; ama güveni alamazsınız. Güven zaman içerisinde oluşur, biz üyelerimize bunu anlatabilmişiz ve sonucunda da onların güveniyle karşılaştık, bundan çok mutluluk duyuyorum. Ben seçimi kazanmaktan çok üyelerimizin güvenini kazandığım için mutluyum. Sizin dışınızda üç aday daha vardı. Adaylar arası ilişki sizce nasıldı? Sizi en çok etkileyen, üzen olay ne oldu? Bu bir seçim sürecidir; ama ben şuna şaşırdım. Biz bir Gazeteciler Cemiyeti seçiminden daha çok sanki bir yerel seçim yapıyormuşuz gibi bir havaya kapıldık. Burada üzerime çok baskı yapıldı. ‘Televizyona çıkıp beraber konuşalım’ gibi. Ben bunu asla kabul etmedim; çünkü ben İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ni kamu önünce tartıştırmam ancak üye meslektaşlarımıza her konuda her şeyi anlatırım. Bu bizim kendi iç sorunumuzdur. Dimdik ayaktayız, hem üyelerimizi hem de meslektaşlarımızı sımsıkı kavrayan bir cemiyetiz. Birçok çalışmamızı üyelerimiz dışında olan meslektaşlarımıza açtık. Üzüldüğüm birçok şey oldu. Bir kere ben hakareti, iftirayı hiç sevmiyorum ve kişisel yaklaşımı asla doğru bulmuyorum. Seçim süreci içerisinde hiçbir aday arkadaşımın kişiliğine ait hiçbir söz ağzımdan çıkmadı, çıkmaz da. Biz bunları biraz yaşadık; ama artık buna öyle bir süreç gözünden bakıyorum. Seçime katılım sizi mutlu etti mi? Evet, şunu söylemek istiyorum ki seçimden sonra da çok sayıda dostumuz pandemi nedeniyle gelememiş. Yani kesinlikle destek veren, desteğini açıkça ifade eden abartısız 50 kişi eşinin hafta olması, akrabasının hasta olması gibi çeşitli nedenlerle biraz da dışarıya çıkmanın verdiği biraz korkuyla gelememişler. Buna rağmen 565 katılımla pandemi sürecine rağmen katılım beni memnun etti. Röportaj öncesinde yaptığımız sohbette de sendikayla ilgili söylediğin bazı şeyler vardı biraz buna açıklık getirebilir misiniz? Bu konuların sizi zorlayıcı tarafı neydi? Biz gerçekten son 4 yılda ekip arkadaşlarımızla birlikte gerçekten taşın altına elimizi değil gövdemizi koyduk. Çünkü tüm cemiyetlerde de olduğu gibi bizim cemiyetimizin de alışkanlıkları vardı. İzmir daha farklıydı. Çünkü Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan uygulamalar vardı. Yılda iki defa alışveriş çeki uygulaması ve balo. Bunlar Türkiye’deki hiçbir cemiyette yok. Biz bu alışkanlıklarımızı yapalım ben bu ikisini zaten çok seviyorum. Ancak bunların karşılığı var: Yani bilanço. Paranız varsa yapabilirsiniz, yoksa yapamazsınız. Biz hem bunları yapalım istedik öbür taraftan da cemiyete açık vermemek istedik. Bu nedenle de çok şeyi göze aldık. Avrupa Birliği Projesi yürüttük. Bu projelere İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak insan kaynakları diye bir bölümümüz var. Bu 350 bin Euro’luk bir proje. Biri ücretsiz eğitim ve telif programına başladık. Bunu şuraya bağlayacağım, bütün bunları yaparken Avrupa Birliği uzmanına verilmesi gereken kalem vardı. Avrupa Birliği projede sizden sorumlu isterler, bu sorumlunun görevi biz tüm yönetim kurulu üyelerinin kabulüyle ben ve bence Türkiye’nin en namuslu gazetecilerinden biri olan Semih Aksoy’la beraber kabul ettik. Cemiyetimize onu olduğu gibi bağış yaptık. Maalesef seçim günü içimizden bunları en iyi bilmesi gereken arkadaşlardan bazıları bunu siyasi malzeme yapmaya çalıştı, beni en çok üzen bu oldu. Bir yandan da rahatım iyi cevap verdiğimi düşünüyorum. Ben şuna inanıyorum, iyi niyetin olduğu her yerde her şeyi çözersiniz. Anladığım kadarıyla İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne biraz daha geç giren arkadaşlardan birisiniz. Kısa sürede bu kadar öne çıkmanız ve başkan seçilmenizi bir hikâye olarak görmek gerekiyor. Kendi hikâyenizi nasıl özetlersiniz? Gerçekten ekonomi (muhabiri) kökenli olmak işime yaradı. Çünkü ben doğrudan söz ve sloganın ötesinde biraz daha fizibilite bilançoyla projeye ulaştım. Kaynak yaratmaya çalıştım; çünkü cemiyetimizde gördüğüm kadarıyla en büyük yanlışlardan biri, var olan kaynakların çok ucuza satılmasıydı. 2006 yılında bir arsamız varmış; ama bu arsa sadece cemiyete ait olduğu için 32 kat izin alınıyor. O dönemki belediye meclisinden özel olarak geçiyor. Sadece sekiz ay sonra bir müteahhide satılıyor. O dönemin parasıyla 2 milyon 300 bin lira gibi bir paraya satılıyor. O dönem için çok önemli bir rakam olabilir; ama bu tür cemiyetlerin kasalarına mal varlığı satılıp para konulamaz. Bu tür cemiyetler mal varlıklarını korumak zorundadır, belli bir geliri olur ve o gelirin harcanması gerekir. Ben artık kaynak ve bütçeye çalıştım. Bu yüzden Avrupa Birliği Projesi yaptım. Bu projeden sonra bize Hollanda’dan proje geldi. Bu yapılan projeler sanıldığı kadar kolay değildir. Biz yılda dört defa İstanbul’da partnerimiz tarafından, yılda iki defa Türkiye Avrupa Birliği Delegasyonu tarafından, yılda bir defa da doğrudan merkez tarafından denetleniriz. Bunları yaptığınız zaman size artı bir referans getirir. Biz şimdi proje de aldık. Bir projenin hazırlık süreci, inanın sekiz aydan aşağı olmuyor. Çok fazla detayımız var ve yapanlar bilir, tek bir kalemi başta yazmadıysanız daha sonra alamazsınız. Bütün kalemlerin en başta net olması gerekiyor. Beni öne taşıyan şey proje ve kaynaktır. Cemiyetin biraz geleceğini konuşalım. Gazeteciler Cemiyeti Dilek Gappi ile neler yapacak? Öncelikle bildiğiniz gibi cemiyetimize ait Kordon’da 12 dairemiz var; ama maalesef bu apartmanımız depremde etkilendi. 30 Ekim’in ardından cemiyetin kiracılarımız depozitolarını alıp gittiler. O tarihten itibaren kira ile geçinen bir cemiyet olduğumuz için gelirlerimiz sıfır noktasındadır. Biz nasıl bu süreci yürütüyoruz; AB’den bağışladığımız rakamlar var, bu da ayda 17-18 bin TL gibi bir rakam ediyor. Onun ötesinde bir personelimizi başka projeye kaydırdık. Diğer personelimize kurumsal bir çözüm üreterek giderlerimizi azalttık. En önemli sorun ve konu binamızın yeniden yapılmasıdır. Binamız orta hasar aldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı size bir yıl süre tanır, ya güçlendirirsiniz ya da yıkarsınız. Maalesef binada beton kalitesi de çok düşük çıktı, Kordon doldurma zemin olduğu için demirlerde de çürüme görülmüş ve binanın yıkımına karar verildi. Bizim binamız iki apartman tek zeminden oluşur. Biz teknik heyet oluşturduk. Orada da bazı çalışmalar yürüttük; ama alınması gereken kararları seçim sonrasına bıraktık, hangi ekip gelirse onun karar almasını istedik. Bizim için şu anda en önemli şey yeni binamız ve Basın Merkezimiz. İki yıl önce Basın Merkezi kurduğumuzu söylemiştim, bunu daha çok kendi olanaklarımızla kendi yerimizde açtık bunun nedeni de üyelerimizin ve genç meslektaşlarımızın cemiyete gelmesini istedik. Şimdi orayı başka bir yere taşımak zorundayız. Alternatif yerimiz hazır bir ay içerisinde bir Basın Merkezi açacağız. Ardından öncelikle binamız olmak üzere pek çok proje gerçekleştireceğiz. Para kazanılır, kaybedilir; proje üretilir, başarıya ulaşmaz önemli değil. Gazeteciler arasında 600’e yakın üye seçime geldi bu güzel bir katılım. Gazeteciler arasındaki bütünlüğü sağlamak, basın özgürlüğü ve geçim derdi gibi sorunlar ortada duruyor. Bu konuda gazetecilerin bütünlüğünü sağlamak konusunda nasıl bir adım atacaksınız. Bunu öğrenmek istiyorum? İki çalışmayı önceliğimize alıyoruz. Biri tüzük değişikliği yapacağız. Bu nedenle genel kurula iyi niyetimizi perçinlemek için bir önerge verdik. 6 ay içerisinde Tüzük Genel Kurulu yapacağız. Bu kapsamda meslekte ver olan ama üyemiz olamayan meslektaşlarımı da bünyemize alacağız. Tabii sizin sorunuz daha geniş kapsamlı sanırım… Evet, daha açık sorayım. Sendika, cemiyet, sizin dışınızdaki diğer adaylar, kıyıda köşede duran; ama mesleğin ustası olan insanlarla bir araya gelip bütünlük sağlamak ve mesleğin sorunlarını konuşmak konusunda neler yapacaksınız? Öncelikle biz bir kanayan yarayız. Artık bu mesleği herkes yapar durumda. Kişi, site kuruyor, ajanslara abone oluyor ve bitti. Artık gazeteci. Bugün hiçbir şey yapamayan gazeteci olmaya başladı. Yapmamız gereken şey bir etik kurulu oluşturmak. Bu kurulda bu mesleği artık kendi çıkarları için kullanan insanlara “bir dur” diyebilmek. İlk defa cemiyet tarihinde bunu yapacağız. Bizim kanayan yaramız tam da senin söylediğin gibi yazılı basın satmadığı için kurumlar üst üste kapanıyor ya da dağılıyor ve eleman çıkartıyor. Bunun çözümü ne diyecek olursan, çözümü bizim nihai hedefimiz İzmir’de aynı 9 Eylül gazetemiz gibi tüm eksiği ve gediğine rağmen gazetecilerin gazetesi olarak elimizde bir örnek ve modeldir. Bizim bunu geliştirmemiz lazım. Daha bağımsız, sahibini ticari beklentisi ve gazetecilik ideolojisini birlikte taşıyabilecek sahibi gazetecilerden oluşan modelleri arttırmamız gerekiyor. Mümkün olduğu kadar basın sektörünü patronların oyuncağı olmaktan kurtarmak lazım. Bu çok büyük bir laf; ama şunu söyleyeyim artık oyuncak haline gelmiş basındansa artık bizim işimiz ya doğru model yaratmak ya İzmir’de büyümüş doğru modellere katkı sağlayacağız ya da ikisini birden yapacağız. Ben burada sorularımı bitiriyorum. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Bana en çok şunu soruyorlar, neler vadediyorsunuz. Seçim dönemlerinde onu biraz yaşayarak ve gülümseyerek gördüm. Evler vaat edildi, bir tanesinin araba vaat etmediği kaldı. Ben iki şey vaat ettim; birincisi çok iyi, tarafsız, partisiz bir meslek örgütü olmayı ikincisi tüm meslektaşlarıma birlikte çalışmayı.