Dünya ekonomisi paramparça, bir yandan savaş diğer yandan enerji krizi, pandemi sonrası piyasalar allak bullak. Tedarik zincirleri kırıldı; özellikle ülkeler zor durumda bırakın enflasyon oranlarını,...

Dünya ekonomisi paramparça, bir yandan savaş diğer yandan enerji krizi, pandemi sonrası piyasalar allak bullak. Tedarik zincirleri kırıldı; özellikle ülkeler zor durumda bırakın enflasyon oranlarını, enflasyonla mücadelede majör ülkelerin merkez bankalarının faizleri de agresif bir şekilde yükseltmeleri Amerika Merkez Bankası’nın şahin duruşu, IMF başkanı tarafından bu agresifliğin dünyayı zora sokacağı ve resesyon risklerini artıracağı yönünde ilerledi… Euro bölgesine baktığımızda ise Avrupa Merkez Bankası da, Amerika Merkez Bankası’nın faiz artırımlarını dikkatlice izliyor. Avrupa’da birlikteki 27 ülke her biri başka telden çalarken her birinin ayrı ayrı sorunları var. Euro'daki istikrarsızlık süreçlerini etkiledi. Euro‘nun değer kayıpları sürerken bir ara hatırlayacaksınız dolardan daha değerli olmuştu; çünkü orada da doların aşırı değerlenmesi ihracat sürecinde Amerika’yı zora sokuyordu. EİB Başkanı Jak Eskinazi, yılsonu değerlendirmesinde dolar şu anda 23 lira diyordu. Ama siyasi baskı ile 18’lerde dolaşıyor diyordu… AGRESİF HAMLE Dünyada çoğu Merkez Bankası agresif bir şekilde faiz artıyor. 2023 yılında resesyon korkuları ve yine bu faiz artışının devamı öngörülüyor. Eğer her şey yolunda giderse 2023 yılının son çeyreğinde yani eylül ayı gibi faiz indirimleri başlayabilir; sonuçta ömür boyu sürecek bir olay değil tabii ki, bu süreçlerde sıkılaştırıcı para politikası yapılıyor; dolayısı ile ekonomik büyümenin da önüne geçiliyor; bu süreci ekonomik büyüme olarak başaran ülke Türkiye’dir. İkinci en büyük ekonomik büyümeyi yaşayan Türkiye enflasyonla mücadele kısmını ise rafa kaldırmış durumda. Genel olarak faizlerin düşük olması sizin de tahmin edeceğiniz gibi üretimi artırır, ihracatı artırır. Zaten para biriminden dolayı dünyada ucuz kalıyoruz istihdam artıyor ve işsizlik oranı düşüyor. Faizlerin gidişatı aralık sonu itibarıyla tek haneye indi. Farklı bir dünyaya uyandık ve ekonomiler çok farklı. Her ülke tutuştu çok farklı bir sistem içerisinde enflasyon şokları, savaştan dolayı dediğim gibi bu enerji fiyatlarındaki artışlar enflasyonun başlıca düşmanı iken, yine gıda tarafında da arz talebe yetişemiyor. İnsanların alım gücü düştü. Avrupa’da asgari ücretler Avrupa birliğine baktığımızda 500 Euro’dan 1,500 Euro bandı aralığında oynuyor; ama genel ortalamaya bakarsak 700-850 Euro civarlarında düşünebiliriz. Alım gücü gerçekten çok düştü. Ülkemizde de aynı hem bu ekonomik krizler hem de bu pandemi süreçleri sonrası, enerji krizleri ve ülkemizde de olan enflasyon tamamen bizleri etkiledi. Üretimin her zaman şart olduğunun bir kez daha altını çizeyim. Üreten yok olmaz, ürettiğimiz sürece ayakta dururuz; bir şekilde ihracatımızı artırmamız gerekir. Kendimizi entegre etmemiz gerekiyor. Tanıtmamız gerekiyor, adımlar atmamız gerekir ki yavaş yavaş ihracatlarımızı artırarak, Devletin kurduğu ekonomik politikayla beraber tüccarda paralel yürümelidir… “Hiçbir hayal büyük değildir!”  Önemli olan gayret edip, mücadele ederek bunları başarmaktır. Açıklanan 14 Mayıs Seçim tarihi gerçekleşirse, seçim sonrasında iktidarın eli daha da genişleyecek ve Ekonomide iyileşmeler görüleceğini tahmin ediyorum…