Ece Ayhan’ın 1970 yılında yazdığı ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ adlı anıt şiirin çok dramatik bir hikâyesi  vardır. Kısaca ondan da söz edersek, içimizi acıtan bu şiiri daha iyi anlayabiliriz sanırım.

Ece Ayhan’ın 1970 yılında yazdığı ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ adlı anıt şiirin çok dramatik bir hikâyesi  vardır. Kısaca ondan da söz edersek, içimizi acıtan bu şiiri daha iyi anlayabiliriz sanırım. 1960 yılında, henüz 20 yaşında toprağa düşen ilk öğrenci Turan Emeksiz’den sonra öğrenci hareketleri yoğunlaşmaya başlamıştır ülkemizde. Dünyayla aynı anda bizde de esmeye başlayan ’68 rüzgarı, eli kanlı bir iktidar vahşetini karşısında bulmuştur. Öğrenciler acımasızca dövülmekte, okuldan uzaklaştırılmakta ve hatta iktidara boyun eğmedikleri için camlardan aşağı atılmaktadır. (1968 yılında Vedat Demircioğlu, öğrenci yurtlarına baskın yapan polisler tarafından camdan aşağı atılarak öldürülür.) 16 Şubat 1969 günü, emperyalizmin sembolü 6. Filo'nun İstanbul'a gelişini protesto eden gençlere saldırır iktidar ve yandaşları. Tarihe ‘Kanlı Pazar’ diye geçen bu komploda, iki genç, Ali Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan öldürülür. Çok geçmeden Taylan Özgür sokak ortasında sırtından vurularak katledilir 16 Eylül 1969’da... Ardından 8 Aralık 1969’da, Yıldız Teknik’te okuyan Mehmet Büyüksevinç’de öldürülünce, o ana kadar eline silah almamış ‘solcular’, üniversiteleri işgal etmeye başlarlar. Ece Ayhan’ın şiirine temel olan sesleniş de bu günlerden el alır. Bu işgallerden birinde nöbet tutan Battal Mehetoğlu adlı genç, Yıldız Teknik Üniversitesi işgal edildiği günlerde, sabaha karşı nöbet tuttuğu okulunun kapısında 150 kişilik ve kendisine ülkücü diyen bir gurubun saldırısı sonucu, kurşunlanarak öldürülür, 14 Aralık 1969’da! Olayı gazeteci Gürkan Hacır’dan dinleyelim: “Battal Mehetoğlu, Malatya'da, 1947'de dört çocuklu bir ailenin en büyük oğlu olarak dünyaya geldi. Babası at arabası ile taşımacılık yapıyordu. Parlak bir öğrenciydi. Liseyi İzmir'de Tire Teknik Lisesi'nde okudu. Ardından Elazığ Devlet Mimarlık Mühendislik Fakültesi'ni kazandı. Bir yıl Elazığ'da okuduktan sonra İstanbul'a geldi. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü'ne girdi. Battal, burada da göze batan başarılı bir öğrenci olarak sivrildi. Çalışkan, zeki ve derslerini yakından takip eden bir öğrenciydi (... ) FKF’liydi. (*FKF=Fikir Kulüpleri Federasyonu) . İlerici solcu bütün öğrenciler FKF çatısı altında toplanıyorlardı. Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin sık sık Yıldız Teknik'teki kampüsü ziyaret ediyorlardı (...) 1968 rüzgarının ardından sağcı öğrenciler saldırıya geçmişti. İstanbul'da bütün üniversitelerde boykot vardı. Yıldız Teknik'te ise yakın arkadaşları Mehmet Büyüksevinç’in öldürülmesini protesto için işgal yapılıyordu. Okulun kapısında iki nöbetçi olası saldırılara karşı nöbet tutuyorlardı. Sabaha karşı nöbet sırası Battal Mehetoğlu ve Targan Ülbeyi'ndeydi. Aynı sıralarda sabahın ışıkları doğmadan camide sabah namazı için toplanan gruba bir vaaz veriliyordu. Okulun hemen yanındaki Yıldız Camii'nde verilen vaazın içeriğini anlamak için tek cümle yeterliydi: 'Komünist öğrenciler Kur'an'ı yırttılar.'... 150 kişilik grup, polis okulunun önünden rahatlıkla geçerek Yıldız Teknik'in kapısına geldi. Kalabalığın geldiğini gören diğer nöbetçi Targan Ülbeyi hemen oradan uzaklaştı, Battal kaçmadı... Kalabalığa karşı meydan okudu: 'Buraya giremezsiniz! Mehmet'imizi öldürdünüz, beni de öldürün.' Kalabalıktan ateş açıldı. Battal önce sol koluna sonra göğsüne ve en sonunda da sol gözüne aldığı kurşunlarla orada can verdi. Baskına gelen kalabalığı durdurmayı başarmıştı. Ama canına mal olmuştu. Üniversitedeki sol gençlik eline silah almadan yedinci kurbanını da vermişti...” Bu art arda gelen ölüm haberleri solcularda büyük bir öfkeye yol açar. Arkadaşları öldürülen solcular, ölen arkadaşlarının vurulduğu yere taşla tutturdukları bir kâğıt iliştirirler; “Arkadaş! Kan izini takip et!”... Öfke çok büyüktür. Deniz Gezmiş’in, Battal Mehetoğlu’nun cenazesinin başında duvara dayanıp ağladığını herkes bilir. Battal, ‘bir çeşit kavga yemini’ olan Dev-Genç Marşı’nda da adı anılan devrimcilerden biri olur bu cesaretiyle. “Vedat, Taylan, Mehmet, Battal / Devrim için öldüler Devrimciler ölür ama / Devrimler durmaz sürer.” Battal Mehetoğlu’nun cenaze töreni , İstanbul’un görüp göreceği en kalabalık katılımla gerçekleştirilir. Oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra ‘kara çarşafını’ sıyırıp atan Battal’ın annesi İnsaf Ana, törende, oğlunun cenazesi başında bir konuşma yapar. Bugün bile tüylerimizi diken diken eden acılı bir ananın çığlığıdır onbinlerin duyduğu: “Hepiniz benim çocuğumsunuz. Ama şunu bilin ki benim oğlumun katili kazan kafalı başbakandır. Er veya geç bunun hesabını verecektir.” Anadili Kürtçe olmasına karşın konuşmasını o kırık şivesiyle de olsa, Türkçe yapar İnsaf Ana. İktidarın borazanını üfleyen kışkırtıcı gazetelerden birinin, Tercüman gazetesinin muhabiri sorar; “İnsaf Ana! Bunları sen bilerek mi söylüyorsun yoksa birileri mi söyletti? Ve neden Kürtçe konuşmuyorsun?” İnsaf Ana, evladını devletin öldürdüğü bütün anaların sesi olur o anda; “Benim içim yanıyor çocuklar. Kürtçe söylesem kim ne anlayacak? O kazan kafalı duysun diye Türkçe söylüyorum. Çocuğumun katili odur... Ah! Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler...'' “o günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır: ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” “Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi’nde bir zamanların öğrenci liderlerinden olan Battal Mehetoğlu(...) öldürüldü. Cenazesinde Battal’ın annesi İnsaf Ana’ya birisi neler hissettiğini sorar. Şöyle der İnsaf Ana: “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler.” Meçhul Öğrenci Anıtı budur.” (Ece Ayhan-Sivil Denemeler Kara kitabından) Bu şiir o kadar acıtır ki içimizi ... İkinci Yeni hareketini inceleyen ve 2 Temmuz 1993 günü, Sivas Madımak’ta, insan kılığındaki hayvanlarca cayır cayır yakılan büyük incelemeci Asım Bezirci’nin -bu şiirle ilgili, bence de çok doğru olan-, "Divan şiiri gibi İkinci Yeni de toplumsal gerçeklere, sınıfsal çelişkilere, siyasal olaylara uzak durmuştur" savının dışındadır. Çünkü bu şiir ’68 ruhuyla doğmuş ve o ruh ölmedikçe de asla ölmeyecek bir şiirdir. Şairin çokça tartışılan bir dizesi de; “Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında / Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır” dizesindeki ‘Aldırma 128’in kime ya da ne düşünülerek yazıldığıdır. Birçok incelemeci bu dizenin bir ‘çoğulcu’ karakter taşıdığı görüşünde birleşse de; Ece Ayhan’ın hayatına dair ilginç bir ayrıntı dikkatimizi çeker. Gencecik yaşında kendini evinin balkonundan atarak intihar eden Nilgün Marmara’nın 13 Ekim 1987 günkü cenaze töreninde, Ece Ayhan, Nilgün Marmara’nın annesinin yanına sokulup ‘tuhaf’ bir soru sorar: “Nilgün’ün okul numarası kaçtı?”... Annesi yanıtlar: “128”... Nilgün Marmara’yı çok sevdiğini bildiğimiz Ece Ayhan için gerçek bir yıkım olan bu intihar, şairin başka bir saptamasıyla daha ölümsüz bir dizeye dönüşür. Çünkü Nilgün Marmara’nın gömüleceği mezarın, mezarlıktaki numarası da 128’dir. (Şair Nilgün Marmara, 12 Şubat 1958’de doğmuştur. Kendine kıydığında sadece 29 yaşındadır.) 1974 yılından sonra ortaya çıkan ve o tarihten sonra şairi rahatsız eden beynindeki tümör yüzünden, ömrünün çoğunu hastanelerde geçiren Ece Ayhan, yoksulluğundan ötürü, hayatı boyunca ‘muhalif’ olduğu devlet kurumlarınca bakıldığından çok eleştirilmiştir bazı kurum ve kişilerce. Sağ kulağının ileri derecede işitme engeline ve sağ gözünde de hasara sebebiyet veren tümör, dünyaca ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in ameliyatlarıyla ölümcül olmaktan çıkarılmış olsa da, tümörün diğer organlarda meydana getirdiği hasarlar, sanatçıya yaşamı boyunca sıkıntı vermiştir. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in yardımıyla Acıbadem Huzurevi’ne yerleştirilen şairi, memleketi Çanakkale’nin belediyesi de çok desteklemiştir. Kitaplarını basan Yapı Kredi Bankası Yayınları’ndan gelen paralarla tedavi olmaya çalışan Ece Ayhan en sonunda, İzmir Gürçeşme Huzurevi’ne yerleşmiş, çok kısa bir süre sonra da, 16 Temmuz 2002 tarihinde İzmir Eşrefpaşa Hastanesi’nde hayata veda etmiştir. Memleketi Çanakkale’nin Eceabat ilçesi, Yalova köyünde, annesinin yanında toprağa verilen şairin mezar taşında ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiirinin iki kıtası vardır. 10 Eylül 1931’de Datça’da doğan şairin; Kınar Hanım'ın Denizleri (1959), Bakışsız Bir Kedi Kara (1965), Ortodoksluklar (1968), Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler (1973), Yort Savul (Toplu Şiirler, 1977), Zambaklı Padişah (1981), Çok Eski Adıyladır (1982), Çanakkaleli Melâhat'a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi (1991), Sivil Şiirler (1993), Son Şiirler (1993) ve Bütün Yort Savul'lar! (1994) adlı kitapları vardır. "Bakışsız Bir Kedi Kara" ve "Ortodoksluklar" adlı şiir kitapları, Amerika'da, "Sun & Moon Press" adlı yayınevi tarafından birlikte yayınlanmıştır. Ama ne fayda? Bir vefa dersi adına da olsa söylemeliyim ki; Ece Ayhan’ın Yalova köyündeki evi, 2010 yılında korunmaya alınmadığı için yıkılmıştır. Avrupalı şairler, herhangi bir kahvede bir çay içtiğinde bile o masa özelleşirken, ülkemizdeki bu saygı günahları utandırıyor beni. Neyse, yazıyı kapatmaya hazırlanırken, bu muhteşem şiirin de içinde olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen bir edebiyat kitabı incelemesinin, 19 Şubat 2014 tarihinde yayımlanan, iç burkan bir sansür haberini de hatırlatmadan geçemeyeceğim. Haber, Vatan gazetesinden Kıvanç El’in haberidir... Günümüz eğitim sisteminin hâlini göstermesi adına haberi aynen aktarıyorum. “MEB'den Ece Ayhan'ın 'Meçhul Öğrenci Anıtı' şiirine sansür / 19/02/2014 Milli Eğitim Bakanlığı, Ece Ayhan'ın 'Meçhul Öğrenci Anıtı' şiirini Anayasa'ya aykırı buldu. Kitaba düşük puan verildi. Serim Yayınları tarafından 12’nci sınıflar için hazırlanan Türk Edebiyatı Ders Kitabı’nda sansür yaşandı. Yayınevi hazırladığı kitabın ders kitabı olarak okutulması amacıyla inceleme yapılması için Talim ve Terbiye Kurulu’na verdi. Kurul da ders kitabı incelemelerindeki yeni uygulama kapsamında söz konusu kitabı incelemeyle yetkilendirilmiş "uzmanlara" gönderdi. Uzmanlar kitap inceleme yönetmeliği uyarınca Türk Edebiyatı 12. Sınıf Ders Kitabı’nı "İçeriğin Anayasa ve kanunlara uygunluğu", "İçeriğin bilimsel olarak yeterliliği", "İçeriğin eğitim ve öğretim programının kazanımlarını gerçekleştirme yeterliliği" ve "Görsel tasarım ve içerik tasarımının, öğrenmeyi destekleyici nitelikte olması ve öğrencilerin gelişim özelliklerine uygunluğu bakımından" ayrı ayrı değerlendirdi. Kitabı "İçeriğin Anayasa ve kanunlara uygunluğu" açısından inceleyen "uzmanlar", kitabın ikinci ünitesinin sekizinci kısmında "İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir (1960-1980)" başlığı altında yer verilen konudaki "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirini "Devletin manevi kişiliğini zedeleyecek ifadeler barındırmaktadır" denilerek çıkarılması önerildi. Talim ve Terbiye Kurulu da "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirinin kitaptan çıkarılması gerektiğine ilişkin inceleme raporunu gündemine aldı. Kurul, "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirinin kitaptan çıkarılması görüşünü benimsedi ve kitaba 5.7 puan vererek "uygun bulunmaması" kararı verdi. Serim Yayınları, kararı üzerine düzeltmelere giderek kitabı tekrar Talim ve Terbiye Kurulu’nun incelemesine sundu. Kurul bu kez kitabı farklı uzmanlara yolladı. Uzmanlar, ilk inceleme doğrultusunda düzeltilen kitapta bu kez Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli yeri olan roman, öykü ve oyun yazarı Reşat Nuri Gültekin’in "Anadolu Notları I-II" eserindeki "Otel" başlıklı gezi yazısındaki bir paragrafa sansür uyguladı. "Otel" başlıklı gezi yazısında Reşat Nuri Gültekin’in, kaldığı otelde kendisine yakmak için odun getiren "garson" üzerinden yaptığı genel değerlendirmesi "Milli kültürü zedeleyici nitelikte" bulundu. Kitap, bu kez Reşat Nuri Gültekin’in eserinin sansürlendiği ikinci incelemesi sonrasında 3.3 puan verilerek Kurul’un görüşüne sunuldu. Talim Terbiye, ilginç bir şekilde, ilk incelemede 5.7 puan alan ve eksikleri düzeltildikten sonra tekrar incelenen kitaba ikinci incelemenin ardından verilen 3.3 puanı ve Reşat Nuri Gültekin’e sansürü de onayladı. Sansüre imza atan MEB, bu kitabı daha önce 100 Temel Eser arasında yayınlamıştı. Bakanlık böylelikle kendi kendini sansürlemiş oldu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, TEOG'un tanıtıldığı toplantıda şair Ece Ayhan’dan da bir mısra paylaşmıştı. Sistemin öğrenciler açısından sınav stresine neden olmayacağını anlatan Bakan Avcı, Ece Ayhan’ın "Açık Atlas" şiirindeki "Efendiler ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?” dizesini eksik okuması üzerine "Ece Ayhan’ı sansürledi diyebilirler…” esprisini yapmıştı. Avcı’nın korktuğu başına geldi ve bakanlık (Ece) Ayhan'ı sansürledi.. “ Çııııınnnnnnnnnnnnn.......Uyanma zamanı! Bitti