Belki de dünyanın sonu. İnancımız gereği dünyanın bir sonu olduğuna iman ediyoruz. Bu “son” ile ilgili olarak da elbette sebepler silsilesi gerekiyor. Allah’ın hükmünün gerçekleşmesinde bu se...

Belki de dünyanın sonu. İnancımız gereği dünyanın bir sonu olduğuna iman ediyoruz. Bu “son” ile ilgili olarak da elbette sebepler silsilesi gerekiyor. Allah’ın hükmünün gerçekleşmesinde bu sebepler birinci derecede önemli. Yani kâinatta her şey bir sebep sonuç ilişkisine bağlı. Yağmurun yağması, toprağın ürün vermesi, gece ve gündüzün, mevsimlerin oluşması hep böyle sebeplere bağlı. Dünya hayatının devamlılığı da… Yani dünyada yaşıyoruz çünkü buradaki herşey yaşamamıza imkân sağlıyor. Peki ya dünya yaşanmaz bir yer olursa ne yapacağız? Zaten o zaman bizim bir şey yapmamıza gerek kalmaz. Dünyanın yok oluşu veya kıyamet kopması gerçekleşir. Yani, dünyayı yaşanmaz hale getirirsek; bu neden dünyanın yok olması sonucunu doğurur. *** Belki de yaratıldığı günden bu yana en vahim dönemini yaşayan dünya bir sona doğru ilerliyor… Bunu durdurmak aslında bizim elimizde… Dünyayı yaşanır halde tutabilirsek eğer bu mümkün. Bugün itibariyle Türkiye’deki orman yangınları altıncı gününde… Hiç şüphesiz bu yangınlar Ekolojik Terör Saldırısıdır! Aynı anda birden fazla yerde ve söndürülmesi çok güç mevkilerde çıkarılan bu yangınlar Türkiye’nin kalbine yapılmış bir saldırıdır. Bunu böyle görüp böyle değerlendirmemiz gerekmektedir. *** Ne yazık ki Orman yangınları için duygularımı anlatamayacağım! “Ciğerlerimiz yandı, kül oluyoruz, bittik tükendik” gibi lafları geride bıraktım. Gerçekten çok sinirliyim! Ama sinirle iş yapılamayacağını da iyi biliyorum. Çok değil daha yeni… Yani 14 Temmuz tarihli köşe yazımda “Ormanlarımızı Koruyabiliyor Muyuz?” diye sormuştum. Okurlarımız bilir. O yazıdan bir bölümü tekrar dikkatlere sunuyorum. “… ormanlarımızın kıymetini bilmiyoruz ve bu minvalde de koruyamıyoruz. Nasıl koruyacağız, uçsuz bucaksız alan! Her metrekareye orman bekçisi mi dikeceğiz. Belki her metrekareye orman bekçisi dikilmez ama yetersiz olan orman koruma memurlarının sayısı artırılabilir. Orman alanlarımızın hepsi, istisnasız ama hepsi, milli park, doğal koruma alanı ya da özel koruma alanları ilan edilebilir, edilmelidir de… Hem “Ormanlarımız Milli Hazinemizdir” diyeceksiniz hem de korumasız bırakacaksınız! Bekçisiz hazine nerede ve ne zaman görülmüş. Buna ancak gülünür ve bu korumasızlığı da art niyetliler kullanır! Zaten de böyle oluyor! ABD ve Avrupa’da böyle… Onlarca hatta yüzyılı aşkın bir zamandır ormanlar için özel statüler ve koruma şekilleri geliştirmiş batı… İnsanların hepsine, köylüsüne kentlisine zimmetlenmiş ormanlar var! Bizde? Bizde bir şey yok… Allah ise bütün ayetlerinde “siz önleminizi alın” buyuruyor! Biz, önlem almıyoruz, kendi haline bırakıyoruz, sonra da “içimiz yandı, ciğerimiz kavruldu” feryatları eşliğinde gözyaşı döküyoruz!”