Bundan 49 yıl önce idam edilen Gezmiş, Aslan ve İnan sayısız kitaba, şiire, filme, diziye konu oldu....

Bundan 49 yıl önce idam edilen Gezmiş, Aslan ve İnan sayısız kitaba, şiire, filme, diziye konu oldu. Ama bir kitap var ki, sanırım hepsinin bir adım önünde oldu: Gülünün Solduğu Akşam… Deniz Gezmiş (1947), Yusuf Aslan (1947), Hüseyin İnan (1949) idam edilişlerinin 50’inci yıl dönümlerine bir yıl kala yine hatırlanacaklar, konuşulacaklar, yazılacaklar. Herhalde Türkiye halkının içine sinmeyen bir hükmün yarattığı sonuçtur bu. Edirne’den Hakkari’ye kadar dolaşın Atatürk’ten sonra en çok bu üç sosyalist gencin fotoğraflarına rastlarsınız. 1968’in sembol isimlerinden biri haline geldiği için Deniz Gezmiş bir adım öndedir bu konuda. Bugün yaşasalar 70’li yaşlarını sürüyor olacaklardı. Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye’deki o ünlü dizesinde olduğu gibi “çok sözler edildi onlara dair”. Söylenecek söz de bir türlü bitmiyor. Hangi görüş, milliyet, din ve mezhepten olursa olsun, onların idam edilmesini savunan bir yurttaşa rastlamadım. Onların ardından devrimci mücadele yolunu seçen sayısız insanla röportaj yaptım. Kendisini daha çok “78 Kuşağı” olarak ifade eden bu kesimin hemen hemen hepsi, “Ben 6 Mayıs 1972’de devrimci oldum” demiştir, diyor. Onların idamının bir kırılma yarattığı gerçeğinin de ifadesidir bu. EN BİLİNEN KİTAP 1968 Gençlik Hareketi ve özelde Gezmiş-İnan-Aslan için sayısız kitap yazıldı. Sağ çizgiden gelen kimi kalemler de o dönemi anlatan kitaplar yazdılar. Ancak Erdal Öz’ün “Gülünün Solduğu Akşam” kitabının yarattığı etki hepsinin üstünde oldu. (Bu konuda kendime bir şerh koyayım: Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan” adlı çalışması da bu kitap kadar bilinir. Öz’ün kitabının bazı özellikleri benim böyle bir değerlendirme yapmama sebep) Öz’ün 1986 tarihli önsözüne başvuralım: Bir önceki dönemin asılan üç büyüğüne karşılık, üç genç insanın sanki bir ödeşme biçiminde asılışlarını, sonucu üç-üç biten o korkunç ve uzatılmış maçı, yaşadığım ve edinebildiğim bilgilerin ışığında oldukça ayrıntılı anlatışım da, uygulandıktan sonra bir daha onarılamayan, bir daha dönüşü olmayan ölüm cezalarının ne kadar insanlık dışı, ne kadar ilkel bir eylem olduğunu vurgulamak içindir.” YAZILMASA NE OLURDU? Bu ifadeler Öz’ün tercihini ve nedenini içeriyor. Peki Erdal Öz gibi yazarlar bu idamlarla ilgili bilgi ve belgeleri yayımlamasalardı ne olurdu? Devamındaki bir paragraf bunun cevabını veriyor:12 Mart’ı gerçekleştiren karşıt güçlerin sorumluları, sonra aradan bunca yıl geçtikten birbirlerini suçlayan, başarısızlıkları ve suçlulukları açısından kendilerini aklamaya çalışan ilginç açıklamalarda bulundular. Hiçbir açıklamada, nedense bu genç insanların adı bile geçmedi. Sanki hiç görmemişler, hiç tanımamışlar bu çocukları; asker-sivil bir yönetimin başarısız girişimcileri bu çocukların sırtını hiç sıvazlamamışlar sanki. Okuyunca görülecektir: bu çocukların bana gizlice anlattıklarında az da olsa ipuçları vardır.” Hülasa, onları yazmak; unutturmamak ve sahiplenmektir. Siyaset erbabı çok kere ölümlere istatistik ve adli vaka olarak bakar. Yazan kişi ya da geniş ifadesiyle sanatçı, ölümün bıraktığı boşluk, acı ve geleceğe kalan etkisiyle ilgilidir. ASLINDA ROMAN OLACAKTI Öz, kitabın oluşum süreciyle ilgili olarak da önemli bilgiler aktarır: Deniz Gezmiş’in isteği üzerine, onlarla konuşacak, gerekli birikimi sağlayacak, sonra da oturup onların romanını yazmaya çalışacaktım. Heyecan verici, müthiş onurlu bir çalışma başlıyordu benim için. Kimi gizli, kimi açık buluşmalarda bir kısmıyla konuştum. Durmadan sorduğum sorulara aldığım yanıtlar, gerekli ayrıntıları yakalamak içindi. Bir roman için ayrıntılar kaçınılmazdı. Bu tasarı çok iyi başladı, ama ne yazık ki yarıda kaldı. Tam işin içindeyken, hiç beklemediğim bir anda cezaevinden salıverildim. Elimdeki notlar bir roman için yetersizdi. (…) Yıllar sonra oturdum bu kitabı yazdım. Gülünün Solduğu Akşam, serüven dolu bir roman gibi de okunabilir, ama acı yüklü bir kitap olduğu bilinmelidir. Anı, belge karışımı bir anlatı olarak ortaya çıkan bu kitabımı okuduğunuz zaman, dilerim, sizde bırakacağı hüzün kalıcı olsun.” Şüphesiz hüznü kalıcı bir kitap. Erdal Öz, Gezmiş-İnan-Aslan ve diğer dava arkadaşlarıyla cezaevi koşullarında görüşmeler gerçekleştirir. 12 Mart Muhtırası koşullarında bu notları tutmak, saklamak büyük cesaret ister. Öz de bu notları özenle saklar. 1976’da “Deniz Gezmiş Anlatıyor” adıyla aslında “Gülünün Solduğu Akşam”ın bir bölümü yayımlanır. Ama meselenin Deniz Gezmiş dışında kalanlarıyla yapılan görüşmeler ve notlar 1986’da tam olarak okuyucuyla buluşur. Öz, kitabı roman tadında macera ve hüzün havasını elden düşürmeden sonuna kadar götürüyor. Kitaba daima şiirler ve türküler eşlik ediyor. Öz’ün bu konudaki seçiciliği de etkileyici. İdam cezası infaz edildikten sonra avukatların o geceye dair anlattıkları Öz’ün kaleminden aktarılıyor. Yine ailelerin de idam cezası sonrası tanıklıkları kitapta yer alıyor. Gülünün Solduğu Akşam, bu adıyla 35 yıllık bir kitap. Can Yayınları kayıtlarında bu yıl 65’inci baskıya ulaştığı yazılı. Çok az kitap var ki ülkemizde bu baskı sayısına ulaşmış olsun. Kitabın yazarı Erdal Öz de bu kitapla daha çok bilinir olmuştur. Oysa öykü ve romanları ödüller alan, yayıncılık dünyasına önemli yenilikler katmış bir isim. Bazı hadiseler, konular sizi o kadar meşgul eder ki, bazen o meşguliyet bir kader gibi peşinizden gelir. Erdal Öz, Gezmiş-Aslan ve İnan’ın idam edilişlerinin 34’üncü yıldönümünde (6 Mayıs 2006) vefat etti. Bu satırları yazmak için kitabı bir daha elime aldım. Bir baktım ki bir kez daha bitirmek üzereyim. Okumayanlara da tavsiye ederim; ama kitaba başlarken de kitabı bitirirken de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yüzüne bir kez daha bakın…