“Güzelliğinle övünme, bir sivilceye bakar… Servetinle övünme bir kıvılcıma bakar” Hiç kimsenin hesap etmediği, gözün bile göremediği ufacık bir virüsün dünyada...

“Güzelliğinle övünme, bir sivilceye bakar… Servetinle övünme bir kıvılcıma bakar” Hiç kimsenin hesap etmediği, gözün bile göremediği ufacık bir virüsün dünyada yarattığı kaosa bakınca, ilk aklıma gelen bu deyiş oldu… Öyle bir kaos ki, ne teknoloji dinliyor, ne ekonomi ne de siyaset… Anladınız tabi, “Korona Belası”ndan bahsediyorum… Şu ana kadar adım atmadığı ülke kalmadı binlerce kurban aldı. Açıklamalara bakılırsa bu daha başlangıç… Doğal olarak bir tsunami gibi dalga, dalga büyüyen bu beladan Türkiye olarak biz de kısmetimizi aldık… Çok şükür ki, Ankara’nın zamanında ve yerinde hamleleri ile şu ana kadar can kaybımız yok. Can kaybımız yok ama, Korona denilen bu illet hayatımızı öyle bir sallıyor ki, anlatmak mümkün değil. Bir kere ekonominin aldığı darbe öyle böyle değil, kim aksini savunsa da en başta turizm sektörü için 2020 kayıp yıl oldu... Siz sanıyor musunuz ki, dünya çapındaki o hal kalkar kalkmaz insanlar tatile koşacak. Yaşanan bu travmadan sonra dünyanın dört bir köşesinde insanların uzunca bir süre yerlerinden kımıldayacaklarını hiç sanmam. Turizmin normale dönebilmesi için önce aşının bulunması, sonra da tüm dünyaya ulaşması lazım. Bu da bugünden yarına olacak şey değil. Ekonomideki tahribat sadece turizmle olsa öpüp başımıza koyalım. Önlemler kapsamında yüzbinlerce işyeri kapandı. O ekmek teknelerinin çalışamadığı için uğradığı zararı hesap edebilir misiniz? Ya oralarda çalışan insancıklar? Kimisi gündelikle, kimisi haftalıkla hayatını idame ettiren insanlardan söz ediyorum. Zaten pek çok işletme sahibi önlemler açıklanır açıklanmaz işçi çıkarmaya başladı. Faaliyetini sürdüren işyerlerinin durumu da pek parlak değil. Açık mekanlarda in-cin top oynuyor. Bu işten tek karlı çıkan var; marketler.  İnsanlar çılgınca alıveriş yapıyor. Marketlere girenler, arabalarını gıda ürünleri ve temizlik malzemesi ile dolduruyor. Elbette ağırlık gıda ürünlerinde. Biliyorum ki, bedeli ne olursa olsun, insanoğlu günü geldiğinde bu belayı başından savacak. Önemli olan ne biliyor musunuz? Yaşadığımız bu felaketten ders alabiliyor muyuz, o? Eminim ki, toplum olarak hijyen konusunda duyarlılığımız artacak. Yeter mi dersiniz, yetmez tabi. Ülke olarak başka dersler de çıkarmamız gerek bu Korona belasından. İnsanoğlunun en kötü günde bile vazgeçemediği tek şey gıda. Bu dünyanın her yerinde böyle. Demek oluyor ki, Türkiye gelecekle ilgili planlarını yaparken tarıma öncelik vermeli. Tarımsal anlamda sadece kendine yeten değil, dünyayı da besleyen bir ülke olmalıyız. Üzerinde bulunduğumuz coğrafyada böyle bir hedefe varabilmek için her türlü olanak mevcut. Türkiye, başta tarım olmak üzere üreten bir ülke olursa o zaman böyle felaketleri az hasarla atlatabiliriz. Atalarımız, “Bir musibet, bin nasihattan evladır” diye boşuna söylememişler…