Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Ürgüplü bir köylü çocuğu...Yerinde duramayan, çevresini ve hayatı yüceltmek için kafa patlatan, yüzü yıldızlarla dolu bir güzel insan... 1921 yılında doğduğu Ürgüp, sanki Tü...

Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Ürgüplü bir köylü çocuğu...Yerinde duramayan, çevresini ve hayatı yüceltmek için kafa patlatan, yüzü yıldızlarla dolu bir güzel insan... 1921 yılında doğduğu Ürgüp, sanki Türkiye değildir. Sanki o Ürgüp, sonsuz galakside kaybolmuş bir boşluktur. Anadolu’nun ortasında unutulmuş güzel düşlü bir çocuğun adresini yazmak için gökyüzüne baktığı bir mektuptur. 1940 yılında gittiği ve 3,5 sene süren Tokat’taki askerlik hizmeti, tam da İkinci Dünya Savaşı yıllarının tüm endişesiyle çullandığı, umutsuzluğun salgın bir hastalık gibi kol gezdiği günlerdir. 1944 yılında memleketine döner Mustafa Güzelgöz. Ama işsizlik ve yarın endişesi onu da kemirmektedir. Büyük kentlere gitmek istememekle birlikte, günlerin boş boş akıp gitmesine de razı değildir. Sıkışmıştır Anadolu’nun göbeğinde... Gözlerinde arzu, ellerinde iştah vardır ya... yangın yerinde çiçek yetiştirmekte kolay değildir. Onun istediği denizi düşlemek değildir ki, deniz olmaktır... Oynadığı futbolla dönemin Ürgüp Kaymakamı’nın dikkatini çeken Mustafa Güzelgöz, aynı günlerde görevli memurunun emekliye ayrılmasıyla boşalan Ürgüp-Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne memur olarak alınır. Kaymakamın tek şartı, Mustafa Güzelgöz’ün, boş zamanlarda bölge çocuklarına futbol antrenörlüğü yapmasıdır. İş bulduğuna sevinen Mustafa Güzelgöz, kimsenin ilgilenmediği kütüphanenin işlevsel olmadığını fark etmekte gecikmez. Kimse kitap okumamaktadır. Bu duruma üzülen Mustafa Güzelgöz, tanıdığı herkesten kullanılan bir kütüphane kurmak için ona yardım etmesini ister. Öncelikle ellerindeki kitaplardan kütüphaneye bağış toplama yoluna gider. Ancak bir zaman sonra bunun yeterli olmadığını, insanların kitap okumak için kütüphaneyi kullanmadığını; bunun yerine kütüphanenin bir şekilde insanların ayaklarına götürülmesi gerektiğini düşünmeye başlar. Bunun için en uygun olan yöntem, kitapları eşeklerle taşımaktır. Kitapları taşımak için gerekli olan sandıkların krokisini hazırlayarak marangoza yaptırır. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. (*İare;ödünç verme anlamında bir sözdür) Ödünç vereceği kitaplar içinde bir izleme defteri hazırlayarak yollara düşer. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Böylece bölgesindeki dağlık araziye yayılmış 36 köye hizmet vermeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. “Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak.” Güzelgöz, Tahsin Ağa Kütüphanesi’nin yeni binasına kat çıkmak ve gezici kütüphane hizmetinden daha çok insanın faydalanabilmesini sağlamak amacıyla bakanlığa başvurarak iki adet yeni memur kadrosu ve eşekler için yem bedelinin karşılanmasını ister. İstediklerini alır. Bu kadrolara görevli alınırken bir eşek sahibi olması ve kendi bölgesinde en az beş köye hizmet götürmesi şartı aranır. Kitap sayısını artırmak ve de özellikle çocuk kitaplarına gereksinim bulunmaktadır. Ürgüp dışında çalışmakta olan hemşehrilerin adresini toplayabildiklerine el yazısı ile tek tek mektup yazarak kitap göndermeleri isteğinde bulunur. Bir ay sonra mektuba cevap olarak paketlerle kitaplar gönderilmeye başlar. Mustafa Güzelgöz, artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel ile köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar eşekli kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Güzelgöz’ün ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Güzelgöz’ün eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir. Güzelgöz, kütüphaneyi sosyalleşme merkezi olarak kullanılan köy kahvesine bir seçenek haline getirmek istemektedir. Köylüyü kütüphaneye çekebilmek amacıyla gurbetçilerden toplanan yardımlarla kütüphaneye radyo koyar. Bu girişim sonuç verir ve köyün erkekleri kütüphaneye gelmeye başlar. Ancak kadınlar hâlâ evinde işinin ve çocuğunun başındadır. Güzelgöz kadınları da kütüphaneye çekebilmek amacıyla haftanın belirli bir gününü (Salı) onlar için ayırır. Ardından kadınların daha çok sayıda gelmelerini sağlamak amacıyla, dikiş makinesi konusunda dünya lideri olan iki fabrikaya mektuplar yazar. “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar. Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Mustafa Güzelgöz, sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye ... Makine kullanmayı bilen kadınların yardımıyla dikiş kursları açar. Kadınların kurs vakitlerinde göz önüne dikiş, nakış, moda, yemek yapımı ve çocuk bakımı ile ilgili kitaplar koyarak kadınların ilgi alanlarına ve ihtiyaçlarına yönelik kaynaklar sunar kadınlara. Böylece köylü kadınlar kütüphanelere çekilerek okuma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılır. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Bununla yetinmez, bir de halıcılık kursları başlatır. Atıl kalmış bir dev gücü harekete geçiren Mustafa Güzelgöz, bölgede halıcılığı canlandırdığı gibi, insanların ölü toprağı atılmış gibi yaşamalarına da bir renk getirir. Mustafa Güzelgöz’ün başlattığı bu heyecan verici hareket, kendisine bin seneler sonra değer veren bir melek dokunuşu gibi köylülerce çok çabuk benimsenir. Karain, Mustafapaşa ve Çökek köylerinde, köy duvar gazetesi için panolar konur. Bu panolara köyle ilgili haberler yazılır ve Türk büyüklerinin resimleri asılır. Özellikle bu resimleri gören köylüler altındaki yazıları da merak ederek okurlar. Bu girişim dönemin ünlü gazetelerinden Ulus’ta haber olur. (1963) Yerinde duramayanlardandır Mustafa Güzelgöz. Modern iletişim araçları ile Ürgüp halkını tanıştırmak amacıyla köy köy gezerek 16 milimetrelik sinema makinesiyle gösterimler yapar. Konusu, kültür-sanat, tarım, hayvancılık ve gündelik yaşamı kolaylaştırıcı bilgileri içeren belgesel filmleri köylerin uygun alanlarında göstererek köylüyü bilgilendirmeye çalışır. Ayrıca fotoğraf makineleri, agrandizör ve baskıda kullanılan sarf malzemelerini sağlar. Saydam gösterimi için bir makine bir de jeneratör edinir. Böylece elektrik imkânı olmayan köylere bu hizmeti götürme imkânını da sağlamış olur. Ürgüp ilçesinde ilk folklor oyunlarını başlatır. İlk bando çalışmalarını hayata geçirir. Köylü ürettiği üzümü yok pahasına satmaktadır. Güzelgöz köylünün elindeki ürünü değerlendirebilmesi için köylüyü kooperatifçilik çalışmalarına yöneltir. Asıl gurur 1963 yılında gelir. 1963 yılında Amerika’da dünya çapında bir yarışma açılır. Merkezi ABD'de bulunan The Lane Eryant Internatıonal Volunteer Citation tarafından 1963 yılında düzenlenen ve 77 ülkeden adayların bulunduğu yarışma Amerikan Devleti’nden bağımsız olarak ve halkına gönüllü olarak hizmet eden yaratıcı insanlar arasında düzenlenmektedir. Yarışmayla ilgili çağrının Devlet Planlama Teşkilatı’na ulaşması üzerine adayın kim olabileceği düşünülür. Teşkilatta memur olarak çalışmakta olan bir Ürgüplü’nün önermesiyle Güzelgöz, DPT‘ye çağrılır. Hazırlanan evraklarla beraber gönderilen çalışmaların yerinde incelenmesi isteği üzerine Amerika’dan üç kişi gelerek çalışmalarda bulunur. Bölgedeki yüksek okuma yazma oranı ve kütüphanecilik sisteminden çok etkilenirler. Çektikleri fotoğrafları ekledikleri olumlu görüşlerinin yer aldığı rapor yarışma jürisine sunulur. 21 Kasım 1963 tarihinde tüm dünyadan önerilen adayların eserleri toplanır. İlk eleme sonrasında Türkiye, İtalyan ve İspanyol rakipleriyle finale kalır. İspanyol aday Miguel, dağ ve ova köylerine salgın hastalıklara karşı aşı götürmüş, yaptığı aşılarla halkının sağlığını kurtarmış, özellikle çocuk ölümlerini aza indirmiştir. İtalyan aday Jiordano ise köprü altı çocuklarını okutmuş, onları topluma kazandırmak için uğraşlar vermiştir. (Fakir Baykurt, ‘Eşekli Kütüpheneci’, 2007) Jüri üyelerinin yarısı ödülü İtalyan adaya verme yanlısıdır. Türkiye’den yana olan jüri başkanı Dwight Cook yaptığı konuşmada, Güzelgöz’ün yaptığı hizmeti toplumsal bir önlem olarak gördüğünü, çocukların köprü altına düşmemesi için bu çalışmaların yapıldığını söyler. Eşit olan oylamada başkanın oyu ile Türkiye kazanır. Dünyada ve Türkiye’de sonuç büyük yankılar uyandırır. Mustafa Güzelgöz,The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi alır. Yaptığı çalışmaları ile ulusal ve uluslararası pek çok yayın kuruluşunda yer alan Güzelgöz ‘e, 1963 yılında Amerikan Barış Gönüllüleri kuruluşu tarafından, köylere kitap ulaştırılmasını kolaylaştırmak için 1960 model bir cip hediye edilir. Dört yıl sonra Ürgüp’ü ziyaret eden Amerikan Büyükelçisi de, kendisinin karşılayarak yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi veren Güzelgöz’den etkilenip, kütüphaneye bir pikap araç hediye eder. Tüm bunları sadece dünya takip etmez. Ankara’nın katran kalınlığındaki gölgelerinde yaşayan bazı adamlar çok geçmez, Mustafa Güzelgöz’ün bu başarısına fatura keserler. Güzelgöz, kütüphane müdürlüğü dışında on iki kurumda daha görev almaktadır. Başarıyla ve büyük bir şevkle yürütmekte olduğu bu görevler onu bölgesel kalkınma önderi haline getirmiştir. Tüm bunlara karşın asli görevi olan kütüphane müdürlüğünü ihmal ettiği ve yürütmekte olduğu diğer görevlerinde şahsi çıkar sağladığı şikayetleri üzerine bir soruşturma açılır hakkında. Soruşturmayı yürütmek için Ankara’dan müfettiş gelir. Güzelgöz bunca emeğinin ardından kendisi hakkında açılan bu soruşturmayla ilgili olarak yaptığı bunca hizmete karşın ortada bir politika olduğunu, kıskançlık ve fesat olduğunu hiç düşünmediğini belirtecektir yıllar sonra. Müfettiş yaptığı incelemeler sonucunda kütüphane çalışmalarını aksattığı ve görev aldığı diğer kurumların ödeneklerini çıkarı için kullandığı sonucuna varır. Yaşanan tüm olaylarda hep yanında olan yetkililerden destek bulabileceğini sanır ancak yanılır. Güzelgöz soruşturma döneminde ve sonrasında yalnız bırakılır. Teftiş sonucunda üç maaş indirilmesine karar verilir. Görüşmek amacıyla gittiği Nevşehir Valisi Mehmet Bey, Güzelgöz’e onun adına emekliliğini istediğini söyler. Güzelgöz’e 1972 de bir jübile düzenlenir. Bu jübileye resmi makamlar da dahil olmak üzere üniversiteden öğretim elemanları, Ürgüplüler ve İstanbul’dan gelen konuklar da katılır. Görkemli geçen tören sonunda Güzelgöz yaptığı veda konuşmasıyla 28 yıllık kütüphanecilik görevine 50 yaşında veda eder. Fakir Baykurt’un kitabında bir ilginç ayrıntı daha dikkatimizi çeker. Bir İstanbul ziyaretinde Millet Kütüphanesi’nde kendisi hakkında bu olumsuz raporu yazan müfettiş Şemim Bey'le karşılaşır. Aralarında geçen konuşmada Şemim Bey, raporu olumsuz yazması için kendisine baskı yapıldığını söyler ancak tüm ısrarlarına rağmen Güzelgöz, kimin baskı yaptığını öğrenemez. Uzuuuun kederli bir bekleyiş gelip oturdu mu yüreğinizin baş köşesine sizin de? Ağzınızda ki sözlerin hepsi bir anda kaybolup gittiler mi? Kaybolan umutların, vurulan kuşlar gibi üst üste yığılan sözcüklerin toplandığı bir yer, o sözcüklerin can bulacağı bir zaman vardır elbet... Silkelen kederli kalemim, yazıyı toplamak lazım! Ben kendisini yazmaya çalışırken, sol omzumun üstünden beni izleyen Mustafa Güzelgöz diyor ki; bak sana ne anlatacağım, bunu da yaz: “Komşu köyde bir genç vardı. Muhtarın kızını çok severmiş ve kızın yaşı tutmadığı için kızı kaçırmayı düşünürmüş. Ona Türk Ceza Kanunu kitabını verdim. O genç sevdiğini kaçırırsa 7 yıl hapis yatacağını öğrenip, 7 yıl hapis yatmaktansa bir yıl bekleyip kızın 18 yaşına gelip evlenmesinin daha doğru olduğunu öğrendi verdiğim kitaptan ve bu işi yapmaktan vazgeçip, kızın 18 yaşına gelmesini bekledi bir yıl kadar. Bir yıl sonra o gencin nikâh şahidi oldum. Evlenen genç düğününde elimi öperek teşekkür etti bana. Bense çok kısa konuştum; “Okuyan insan suç işlemez”... Yani ki bulunduğun yere yenilik katmalısın dostum. Mutlaka adım atmalısın. Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir sorun vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yeri çürütür, zehirler. Bak, benim memleketim Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz da, Kapadokya köylüsü tutup benim ve eşeğim Yüksel’in heykelini diktiler. Sözün özü dostum, bunlar gibi devlet adamı olacağına, böyle eşek ol, daha iyi...”... Aniden arkamı döndüm ki, Mustafa Güzelgöz gitmiş. Odamda belli belirsiz bir süt kokusu ve kalbimin duvarında nereden geldiğini bilmediğim çiçekli bir bahar dalı silueti... Oysa ki, Mustafa Güzelgöz, Nevşehir Devlet Hastanesi’nde tedavi görürken 18 Şubat 2005’te kalp yetmezliğinden ölmüştü. Hayır, inanmayan gelip baksın duvarıma, karanlığın tüm ordularından daha büyük bir coşkuyla çiçekli bir dalın silueti sallanmaktadır inanmış kalbimin duvarlarında... O kadar güzel ki bir şeylere kalbinin son gücüyle inanmak! Mustafa Güzelgöz’ün çabaları bir kitapta toplandı. Fakir Baykurt’un Mavi Kitap olarak adlandırdığı bu kitap, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi tarafından ‘Mustafa Güzelgöz ve Eşekli Kütüphaneci’ adıyla çıkarıldı. Kitap, Güzelgöz'le ilgili görseller, çeşitli gazetelerden haberler ve devlet kurumları arasındaki yazışmalardan oluşan görsel ve yazılı materyallerin bir araya getirilmesinden oluşmuştur. 2012 yılında Eray Okkan tarafından yapılan Mustafa Güzelgöz heykeli de, Maltepe Üniversitesi’nin Eğitim ve Fen Edebiyat Fakültesinin girişine dikildi. Fakir Baykurt onun hayatından esinlenerek yazdığı son romanına ‘Eşekli Kütüphaneci’ adını koydu.