Geçen hafta Eskişehir’de idim. On yıl kadar sonra yeniden yolumun düştüğü Eskişehir’i, dört gün boyunca doyasıya gezme imkânı bulurken; beş dönemdir görevde olan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı...

Geçen hafta Eskişehir’de idim. On yıl kadar sonra yeniden yolumun düştüğü Eskişehir’i, dört gün boyunca doyasıya gezme imkânı bulurken; beş dönemdir görevde olan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ile sohbet etme şansı da yakaladım… 1999 yerel seçimlerinde ilk kez Belediye Başkanı seçilen Yılmaz Hoca ile aynı yılın yaz aylarında İzmir’de bir söyleşi yapmıştım. DSP’li il belediye başkanları, merhum Ahmet Piriştina’nın davetlisi olarak kente gelmişlerdi. EGE TV mikrofonunu uzattığım Büyükerşen ile 23 yıl sonra karşılaşmıştım. Bakalım beni anımsayacak mıydı? Ve Hoca beni şaşırtmadı… // 23 YIL SONRA İLK KARŞILAŞMA “Hatırladım elbette” dedi, “Hatta yanımızda Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan da vardı” diye ekledi. Bozkırın ortasında kaderi ile baş başa kalmış bir şehrin yazgısına el koyan yurtsever bir aydın Yılmaz Büyükerşen. Hayatınızda görüp tanıyabileceğiniz en üretken insanlardan biri. 85 yaşında olmasına rağmen hâlâ kenti için hizmet veriyor, üretiyor, çalışıyor… Hocalık ve Rektörlük yaptığı şehre, düşleri ve apaydınlık yüreği ile dokunan Yılmaz Hoca, Eskişehir’i adeta baştan yaratmış. Konuştuğumuz Antalyalı taksici, “Antalya’nın merkezine bu kadar turist gelmiyor abi” diyor. Taksici haklı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen tur otobüsleri, yılın on iki ayı yüz binlerce yerli ve yabancı turisti oluk oluk kente taşıyor. Sokaklarda 26 plakalı araçlar adeta azınlıkta kalmış. // MAGAZİN DEĞİL, ROL MODEL Kuş uçmaz kervan geçmez Eskişehir’i adeta baştan yaratan, kenti yerli ve yabancı turist kafilelerinin uğrak noktası haline getiren Büyükerşen, “Kaynağım yok, kadrom yok, aracım yok, muhalefette olduğum için beni yok sayıyorlar” diye mızmızlanan belediye başkanları için muhteşem bir rol model aslında… 23 yıllık görev süresinin 20 yılını muhalefet partisinin belediye başkanı olarak geçirdiği anımsandığında, proje geliştiren zeki beyinlerin hem kendi şehirlerine hem de ülkelerine nasıl değer kattıklarının özgün bir örneğini oluşturuyor. Ancak bir noktaya özellikle temas etmem gerek… Yılmaz Büyükerşen’in 23 yıl içinde Eskişehir’de yarattığı mucize, sadece Porsuk Çayı’nın temiz akması, üzerinde gezinti teknelerinin görünmesi değil… Her konuda olduğu gibi, iyi yapılan işlerin arkasındaki stratejiye kafamızı yormuyor, magazinel görüntü ile kafa şişiriyoruz. Eskişehir’de yaşanan büyük değişimin temelinde, akıl ve bilim kurallarını rehber edinen belediye yönetimi, şehircilik uygulamaları, teknolojik uygulamalar, koruma ve kullanma dengesini gözetme, rüşvet ve yolsuzluktan arınmış bir kadro çalışması yatıyor. Eskişehir bir üniversite kenti olmanın çok ötesinde görsel sanatların, tiyatronun, balenin, operanın toplumun her kesimine ulaşabildiği bir sanat kenti aynı zamanda. Ezcümle, Yılmaz Büyükerşen’in arkasında hem Büyükşehir’de hem de Odunpazarı ve Tepebaşı gibi merkez ilçelerde çok iyi çalışan ve aynı dili konuşan bir mekanizma var. Amacım bu sütunlarda Yılmaz Büyükerşen övgüsü yapmak değil kuşkusuz. Hocanın buna zaten ihtiyacı yok… // CHP’LİLERİ KIZDIRIYORUM Gelmek istediğim nokta şu: CHP, çok uzun yıllardır iktidardan uzak kalmış bir parti. Bir siyasi partiye aidiyeti ve sempatisi olmayan ben, bazen CHP’li dostlarımı şaka yollu kızdırıyorum. “Yarın sabah mesai başlangıcında bu devletin anahtarlarını size versem, gerçekten yönetebileceğinize, kadrolarınızın hazır olduğuna inanıyor musunuz?” diye soruyorum. Bu basit soruya duraksamadan “evet” diyenler maalesef azınlıkta kalıyor. Ülkede iktidar olmanın yolunun, yerel yönetimlerde sağlanan başarı olduğu gerçeği, CHP’liler tarafından çoğu kez unutuluyor, hatta önemsenmiyor… Yılmaz Büyükerşen, işte bu nedenle partisinin avucunun içinde duran işlenmemiş bir elmas gibi. Evet, Eskişehirliler ya da kenti ziyaret edenler şehrin Avrupa kentlerini aratmayan görüntüsünden hoşlanıyor. Hoşlanmaya da devam etsinler. Ancak, Yılmaz Büyükerşen’in yerel yönetimlerde ürettiği ve tüm ülkede karşılık bulmuş, alkışlanmış model, sosyal demokratların rol modeli olabilir. // MAAŞ ÖDEYEMEYEN BELEDİYELER Tüm belediye başkanları tarafından da örnek alınabilir. “Yılmaz Büyükerşen Modeli” işte bu noktada çözümün merkezi olabilir. Gelecek sene yapılacak genel seçimlerin hemen ardından yerel seçim sürecine gireceğiz. Yine akla ziyan vaatlerin, deli saçması cümlelerin de havada uçuştuğuna tanık olacağız. Belediye başkanlıklarına aday olmayı düşünenler, mevcut gelir-gider dengesiyle kafalarındaki pek çok projeyi çöpe atmak zorunda kalacaklarını unutmasınlar. Zira –parti farkı gözetmeksizin söylüyorum- yerel yönetimlerin ezici çoğunluğu, gelirlerinin çok büyük çoğunluğu ile cari harcamalarını bile karşılamakta zorlanıyor. İzmir’in büyük merkez ilçelerinde bile maaş ödemekte zorlanan belediyelerin sayısı hiç de az değil. Yetkinliği tartışmalı kadrolar tarafından adeta işgal edilmiş ve kıpırdayamaz durumdalar. // CHP YÖNETİMİNE BİR ÖNERİ… Hâl böyle olunca, belediye başkanları ve meclislerde görev alan kişilere, projeler üreterek kendi kendini finanse eden modeller üzerinde kafa yormak kalıyor. Bu da söylendiği kadar kolay değil. Bu noktada CHP Genel Merkezi’ne iyi niyetli bir öneride bulunmak isterim. Yılmaz Büyükerşen’in adını taşıyan bir yerel yönetim akademisi kurabilirsiniz. Yerel yönetim seçimlerinin takvimini bir sene önceden belirleyerek, belediye başkanlıklarına ve meclis üyeliklerine aday olacaklara bu akademide eğitim alma zorunluluğu getirebilirsiniz. Böylelikle bizleri; koltuğa oturunca ne yapacağını şaşıran, mevzuat bilmeyen, projesi olmayan, şaşkın şaşkın etrafına bakan ve kentine / ilçesine zaman kaybettiren belediye başkanlarını görmekten kurtarabilirsiniz. Unutmayın… Bir kişi 82 yaşında beşinci kez Belediye Başkanı seçiliyorsa, yaptıklarından öğreneceğimiz çok şey var demektir. Yarattığı sistem ve yaşattığı eserler ile Türk yerel yönetim tarihine adını altın harflerle yazdıran Yılmaz Büyükerşen Hoca’mızı alkışlarken, yarattığı modelin tüm belediyeler tarafından örnek alınmasını diliyorum. ESKİŞEHİR’DE NERELERİ GEZELİM? ** Eskişehir’i adeta ikiye bölen Porsuk Nehri’nin her iki yakası, örnekleri Avrupa ülkelerinde olan gezinti ve yürüyüş alanlarına sahip. Son derece makul fiyatlar ile nefeslenebileceğiniz kafe ve restoranlarda, adeta sarı yaprakların denizine dönen kentte sonbaharın tadını çıkarabilirsiniz. ** “Gerçek” ilk yerli otomobilimiz Devrim’in hüzünlü öyküsünü ve bir camekânın içine sıkışmış Cumhuriyet idealizmini TCDD’nin müze haline getirdiği yerleşke bölümünde izleyebilirsiniz. ** Odunpazarı Tarihi Evleri bölgesinde bulunan çok sayıda müze var hepsini detaylıca gezmek insanın en az iki gününü alıyor. Yılmaz Büyükerşen ve öğrencilerinin ellerinde şekillenen “Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykelleri Müzesi”ne hayran olmamak mümkün değil. Bir ay önce kapılarını açan Hamam Müzesi’nin yanı sıra, olağanüstü teknoloji ile donatılmış Kurtuluş Müzesi, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Kent Belleği Müzesi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi, 2021 yılında Avrupa Müzecilik Ödülü’nü kazanan Odunpazarı Modern Müzesi ve Karikatür Müzesi gezi duraklarınız arasında mutlaka yer almalı. ** Sazova Bilim Sanat ve Kültür Parkı ile örneklerine Avrupa ülkelerinde bile çok ender rastlayacağınız muhteşem bir eser yaratmış Yılmaz Büyükerşen… İçinde Masal Şatosu, Bilim Deney Merkezi, Sabancı Uzay Evi, Korsan Gemisi, nostaljik trenin bulunduğu bu devasa park; özellikle çocuklu ailelerin uğraması gereken yerler arasında. ** Eskişehir ile adı bütünleşen lületaşından yapılmış yüzlerce ürünün satıldığı Atlıhan Lületaşı El Sanatları Çarşısı, Odunpazarı Tarihi Evleri bölgesinde sizleri bekliyor.

DİYANET BÜNYESİNDE BÖYLE MÜFTÜLER DE VAR!

Lafı eğip bükmeye gerek yok. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın asli görevlerinden uzaklaşarak, AKP iktidarının yan kuruluşu gibi hareket etmesi, İslam’a siyasetin elinin bulaşmaması, dini değerlerin istismar konusu olmaması gerektiğini düşünen milyonlarca insanda hayal kırıklığı yaratıyor. Hele hele… Ayasofya Camisi’nin yeniden ibadete açılışında, maaşını aldığı devletin kurucusuna lanet okuyan imam kılıklılara, aynı laneti misli ile okuyası geliyor insanın. Söz konusu din görevlileri olunca katı genellemelerden kaçınmak zorlaşsa da, Cumhuriyet değerlerine ve Mustafa Kemal ülküsüne yürekten bağlı din adamlarımız da yok değil. // KARŞIYAKA’NIN MÜFTÜSÜ İşte Karşıyaka Müftüsü İsa Gürler. Sevgili ağabeyim Avni Erboy’un yayınladığı Karşıyaka Haber gazetesinde 10 Kasım ile ilgili bir yazı kaleme alan Gürler, “Memlekette böyle din adamları da varmış” dedirtiyor. Bugün kendini din âlimi sanan, buna karşılık okuduğu duanın anlamını bile bilmeyen yarım akıllılara inat, Atatürk’ün İslam kültürüne ileri düzeyde vakıf olduğunu, Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek kadar Arapça’ya hakim olduğunu belirtiyor İsa Gürler. // ATATÜRK VE İSLÂM Ve bakın sözlerini nasıl sürdürüyor: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en hassas olduğu konuların başında, dinin istismar edilerek yüceliğinin zedelenmesine mani olmak ve onu layık olduğu mevkide tutmaktır. Atatürk, dinin yüceliğine yönelik bazı icraatlarda bulunmuş, bu icraatlarıyla da topluma büyük hizmetler yapmıştır Atatürk, Türk ulusu inandığı dini öz kaynağından, hurafelerden uzak, doğru ve sağlıklı bir şekilde öğrensin, Kur’an’ın ne dediğini bilsin istemiş. Kur’an-ı Kerim’i ilk kez Türkçe’ye çevirtip bastırmış, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a tefsirini yaptırmış, Peygamberimizin hadislerinin çevirisini yaptırmış ve bunları halka ücretsiz dağıttırmış, Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuş, Osmanlı devrinde anlamı hiç bilinmeden Arapça okunup dinlenen cuma ve bayram namazı hutbelerinin Türkçe okunmasını sağlamıştır.” // TEŞEKKÜRLER İsa hocaya Karşıyakalılar olarak teşekkürlerimizi iletiyoruz. Medeniyetin ışığını yansıtan alnını öpüyoruz. Kendisi gibi din adamlarının sayısının Diyanet içinde artmasını “umarsızca” diliyoruz. Avuçlarımızla Allah’ın arasında o kirli elleri ellerini sokan tarikat ve cemaat liderlerinin yakamızdan bir an önce düşmesini, yüce dinimizin bu gibi kıymeti kendinden menkul şarlatanların ellerinden kurtulmasını umuyoruz. Ve ekliyoruz: AKLI OLMAYANIN DİNİ, VATANI OLMAYANIN ALLAH’I OLAMAZ.   HAFTANIN SÖZÜ Başlangıç, işin en önemli kısmıdır. Platon