CHP liderinin uyarı ve önerilerine katılıyorum. Katılıyorum çünkü ulus olarak ulusal düzeyde toplu olarak pasif de olsa tepki göstere...

CHP liderinin uyarı ve önerilerine katılıyorum. Katılıyorum çünkü ulus olarak ulusal düzeyde toplu olarak pasif de olsa tepki gösteremiyoruz. Ekmeğe zam oluyor, birkaç gün tepki sözcükleri sarf ediyoruz, ama sonunda ekmeği zamlı fiyattan “paşa paşa” alıyoruz. Benzine, sigaraya, alkole, limona, ıspanağa, hıyara, domatese, bibere, elektriğe, çimentoya, demire, doğalgaza ve dahi her bir şeye bin bir bahaneyle zam yapılıyor, adına “fiyat ayarlama” deniyor, muhalefetten sosyal medyaya her kes “sadece isyan ediyor” … Sonuçta “paşa paşa” kabulleniyoruz. Şöyle “hep birlikte” kalksak ayağa, eski Türk filmlerindeki repliklerdeki gibi “almıyoz üleeeyn” diye bağırsak? Olur, çok güzel olur. Bu kez “onlar” hem de “paşa paşa” makule geri çekerler. İnanın yaparlar bunu. Dünyada bu “milli tepkilerin” örneği de çok, başarılı sonuçları da. Keşke Kılıçdaroğlu’nu, Akşener’i “anlayıp” kendi yerellerinde “uygulayacak” kadroları olsa. Vallahi de billahi de CHP ve İYİ Parti liderleriyle onar dakika görüşebilsem, önce kadrolarını, örgütlerini şikâyet edeceğim bağımsız ve bağlantısız kimliğimle. Kemal Bey’in “otomobil almayın” uyarısına geçeceğim de önce size birkaç düşüncemi yazayım. İzmir’deki “çimento” ve “hazır beton” şirketlerinin yöneticilerinin sık sık bir araya gelip, yemek yiyip “sohbet” ettiklerini biliyor musunuz? Bu muhteremler neden “yemek buluşması” yaparlar? 2020 kasım ayından itibaren de bu yemeklere yeni bir “sektörün” katıldığını biliyor musunuz? Bunlar da merkezleri İstanbul veya dışı ülkeler olan “gayrimenkul şirketleri” … Yani “çağın emlakçıları”. Lafı uzatmayacağım, İzmir’de en “kıytırık” konut bile “1 milyon” ediyorsa, bilin ki bu durum “ekonomik kriz” kadar halkı “yolunacak kaz” gören bu sektörlerin oyunudur. 30 Ekim depreminden bir hafta önce, Bornova Atatürk Mahallesi’nde, iki oda bir salon bir konutun fiyatı 360 bin liraydı. Aynı konut, depremden on gün sonra 750 bin liradan ilana çıktı. Peki depremin olduğu 2020 yılındaki ekonomi bugünkü gibi miydi? Hayır! Bornova, Bayraklı, Karşıyaka, Çiğli bölgelerinde deprem sonrası inanılmaz fiyat artışının nedeni, alanda “çalışma” yapan “organize emlakçı şirketleriydi”. Şimdi İzmir’de iki de bir açıklama yapan, güya endişe beyan eden “büyük emlakçılara” sakın inanmayın! Depremden sonra ülkeyi sarmaya başlayan ve bugünlere kadar gelen ekonomik darboğazı körükleyen, kesinlikle iktidar ve “muhalif” görünen bazı “güçlerle” iş birliği yapan sektörlerin hain istismarıdır! CHP Lider Kemal Kılıçdaroğlu’nun niyetini destekliyorum. Ama Sayın Genel Başkan, söylediklerinin, il ve ilçelerde örgütleri tarafından neden sahip çıkılmadığını da araştırmalı! Aynı düşüncem İYİ Parti lideri Meral Akşener için de geçerli. Genel başkanlar konuşuyor ama teşkilatları ciddiye ve dikkate almıyor görünümündeler. Oysa… Otomobil de konut da almasak… Organize olup istismar zamları yapan elektrik ve doğalgaz şirketlerini protesto etsek, çarşıyı, pazarı, fırını bir süreliğine “yok saysak” … Tatil için kredi çekme tuzağına düşmesek olmaz mı? Bu zamların dinle alakası olmadığını, olsa olsa sadece şeytanla alakalandırılması gerektiğini haykırsak. Sabrın sadece “fakirin” görevi olmadığını öğrensek, siyaseti sermayeden uzak tutsak, siyasetin “parası olanlara” göre olduğu düşüncesini yaratan ANAP zihniyetini yok etsek olmaz mı? Ben “Bay Kemal’den” çıkıp “ev de almayın yurttaşlar” demesini bekliyorum. Ama bu çağrının özellikle İzmir’de nasıl yankı bulacağını da kestirebiliyorum, çünkü bazı CHP’li görünen “zengin muhterisler” bu çağrıdan hoşlanmayacaklar, iyi biliyorum! CUMA YAZIMA DAİR: “AK PARTİ”? İlginç bir Cuma yaşadım. Sabah radyo yayınımı yaptım, sonra sokağa çıktım, işime gücüme baktım. Bolca siyasetçi dedikodusu yaptım, bolca “nereye gidiyoruz” düşünceleri öğrendim. Başkan Tunç Soyer’in “itfaiyecilerle” ilgili sözlerini, yayında epey konuşmuştum. İtfaiyeci dostlarımdan gelen telefonları cevapladım. Tabii Başkan Soyer’in de kulaklarını çınlatarak. Ama cuma günü “başka bir şey” yaşadım, hatta hala yaşıyorum. Sanırım bu satırlardan sonra da devam edecek. İsimleri bende kalsın bazı eski “AK Partili” dostlar aradı. Yazımda “AKP’ye üç beş soru” demiştim ya? İşte onunla ilgili. İnanın ben de şaşırdım. Hepsi de nezaketle düşüncelerini söylediler, katıldığım katılmadığım yanları oldu tabii. Gerçekten teşekkür ediyorum “eski” AK Partililere. Çünkü yazılarımı okuduğu halde, sağa sola hakkımda hiç de iyi konuşmayan o kadar çok “sahte demokrat” tanıyorum ki… “Tüccar gazeteciliğe” alışan bu şahısları inanın “çok takmıyorum da”, verdikleri zararı yakında yazacağım size, şaşıracaksınız. Devam edeyim, yakın siyasi geçmişimizde üç tane “AKP” ya da “AK Parti” var. Biri 2002 – 2007 diğeri 2007 – 2016 ve sonuncu 2016’dan bugüne… Her dönem aslında kalibreyi düşürdü. Bunu gören partililerin sayısının her geçen gün arttığını rahatlıkla söyleyebilirim. İşin derinlemesine araştırmasını, bu partiyi iyi bilenler yapar, ben sadece 2002’den bu yana şahsi gözlem ve bilgilerimi yazıyorum. Bugün ne yazık ki eleştiriyi ya kabul etmeyen ya da ciddiye almayan, eleştireni ise derhal “teröristlik” veya “vatan hainliğiyle” itham eden bir yapı hâkim iktidar partisinde. Onlar her sözü herkese rahatlıkla edebilir fakat kendilerine “hanım kız” bile denemez, yalan mı? Üstelik son zamanlarda iyice artan “kraldan çok kralcı tayfa” hem cehaletin hem de biadın bayraktarlığını yapıyor. İlk vekillerle bugünküler arasında çok “nitelik” farkı var. Gerçi nitelikli milletvekili, bugün siyaset dünyamızda yok denecek kadar az. İktidarın tayin ettiği “devlet memurlarının” İzmir’deki partizanlıkları, eğitim, sağlık, vakıf, ticaret, finans, diyanet, emniyet, askeriye, kültür, üniversite alanlarından sorumlu “yerel siyasi örgütlenme” zaten gelinen umutsuz durumu yansıtıyor. Sadece, adı “protokol camisi” olan yapının hala bitirilememe öyküsünü bir gün bir yazan çıkarsa, sanırım en zor durumda kalacak olan İzmir’i çok sevdiğini iddia eden AKP’li çok ünlü bir muhterem olur “arkadaşlarıyla!” Size bir gün de “alkol ve kumara savaş açanların alkol ve kumarla imtihanlarını” yazarım, beraber acı acı güleriz! VE AĞUSTOS GELDİ SIMSICAK! Yılın sekizinci ayına da girdik. Tarihimizde de önemi tartışılmaz bir ay. Hava sıcaklığının zirvede oluşu, hayatımızı etkilese de ruhumuzu gururla donatacağımız bir ay. 26 Ağustos’tan itibaren hem burada köşemde hem de 94.5 Radyo İzmir’de sizlere “günlük haftalık” tarihi anlatacağım. Ama Eylül’de beni kimse tutamayacak ömrüm olursa. Her ne kadar bazı “mihraklar” beni eylül coşkusundan uzaklaştırma başarısı gösterdiğini sansa da ben bunların “ağa babalarına” bile boyun eğmediğim için 30 yıldır, onların “kifayetsiz muhteris” şeytani kibirleri anca şanıma şan katar.