Tarsus Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Cumhuriyet’ten Günümüze Tarsus’ta Sinema” kitabının yazarı Uğur P...

Tarsus Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “Cumhuriyet’ten Günümüze Tarsus’ta Sinema” kitabının yazarı Uğur Pişmanlık, sinema sanatına sahip çıkmanın kimsenin umurunda olmadığını savundu Uğur Pişmanlık, Tarsus’un tek sanat ve felsefe dergisi Aratos’u adeta yıllardır tek başına sırtlıyor. Yerel yönetimlerden hiçbir destek almadan çeşitli festivaller, paneller ve konferanslar da düzenleyen Pişmanlık’ın geçtiğimiz günlerde belediye yayınlarından “Cumhuriyet’ten Günümüze Tarsus’ta Sinema” kitabı okuyucuyla buluştu. Pişmanlık, yerel yönetime sayısız proje önerdiklerini ve sadece ikisini gerçekleştirdiklerini de vurgulayarak, Tarsus’ta sanata karşı duyarsızlık konusunda da eleştirilerini sıraladı. Pişmanlık’la bir dokun bin ah işit kabilinden bir söyleşi gerçekleştirdik…. -Sayın Pişmanlık, öncelikle kitabın künyesinde “Kent Yayınları- 1” bilgisini görüyorum. Yerel yönetimin sizin Tarsus’ta sürdürdüğünüz çalışmalara nihayet katkı sunduğunu görüyoruz. Bu adımı ve yerel yönetim- Aratos buluşmasını bize anlatır mısınız? Tarsus Belediyesi, 5 dönem, yani 25 yıl MHP tarafından yönetildi. Kendi adıma geldiğim sol siyasi geleneğin gereği Tarsuslu bir gazeteci ve yazar olarak gidip böyle bir yerel yönetimden bir şey talep etmedim. 2019 yerel seçimlerinde ise Tarsus Belediyesi yeninden CHP’ye geçti. Tarsus Belediyesi’ne bir yılı aşkın zaman uzak durdum. Sonra Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, başta kültür ve sanat olmak üzere Tarsus için birlikte bir şeyler yapılması için görüşme talep etti. İlk temas böyle sağlandı. Pek çok konuyu konuşup önerilerimi dile getirdim. Başkan bu önerileri gerçekleştirmek istediklerini belirtti. Örneğin 2021 yılı içinde Stoa Felsefe Festivali’ni Aratos Dergisi ve Tarsus Belediyesi ortaklaşa yapacaktık. Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan’ın yeni tamamladığım Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema kitabının kendilerince bastırılması talebinde bulundular. Tarsus’ta Sinema kitabım 2020 yılı sonunda Tarsus Belediyesi Kent Yayınları’ndan çıktı. Bu yeni yerel yönetimin yayınladığı ilk kitap oldu. Tarsus Belediye Başkanı ile konuştuğumuz onca projeden sadece ikisi için adım atıldı. İlki Tarsus’ta Sinema kitabıydı ve yayınlandı. İkincisi 2022’nin “Aratos Yılı” olması için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bir dilekçeyle başvuru yapılması ve üç aşamalı bir kampanya ile yaklaşık 2 yıl boyunca bir kamuoyu oluşturma faaliyeti yürütülecekti. Tarsus Belediyesi, sadece Bakanlığa dilekçeyi gönderdi ancak 2022’nin “Aratos Yılı” olması için belirlediğimiz hiçbir şeyi yapmadı ve bu projeden uzak durdu. Kısacası sorunuzda “Yerel yönetimin Aratos adına Tarsus’ta yürüttüğüm çalışmalara nihayet katkı sunduğunu görüyoruz” demişsiniz ya. İşte sunduğunu gördüğünüz şey yukarıdaki iki şeyden ibarettir. MAKALELER KALICI HALE GELDİ -“Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema” kitabı kapsamlı bir çalışma. Ancak, kitapta farklı yazarlardan da alınmış makaleleri sormak isterim. Bu yazıların kitaba katkısını anlatır mısınız? Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema kitabından başka yazar arkadaşların birer makalesi var. Bunlar çok eskiden Aratos dergisinde yayınlanmış çalışmalardı. Bu makaleleri de kitaba alarak hem sinema konusundaki yazıları bütünlüklü hale getirmeyi hem de Tarsus’un 100 yıllık sinema geçmişini daha zengin bir içeriğe kavuşturmayı amaçladım. Söz konusu yazıların sinema kitabına katkısı, örneğin bir arkadaşın sinema sahibiyle yaptığı röportaj iken diğer yazar arkadaş kadınlar matinesini yazmış olması ya da bir başka yazının romanların/çingenelerin sinema sevgisi ile Tarsus’un Yenice beldesinin sinemalarını ele almasıydı. Böylelikle bu makaleler, Cumhuriyetten Günümüze Tarsus’ta Sinema kitabıyla kalıcılaşmış oldu -Çok ilginç, Tarsus’ta çekilen bazı filmlerin basında “Mersin’de çekildi” yazıldığını, bazılarının “Adana’da çekildi” diye duyurulduğunu söylüyorsunuz. Örneğin Muzaffer İzgü’nün “Zıkkımın Kökü” filmine Adana basının bu şekilde sahip çıktığını yazıyorsunuz. Durumun böyle olmasında Tarsus dinamiklerinin bir eksikliği olduğunu düşünüyor musunuz? Evet, doğrudur. Tarsus’ta çekilen filmlerin haberleri basında “Mersin ve Adana’da çekildi” diye çıkıyor. Bu Tarsus’un Adana ve Mersin’in ortasında olmasının talihsizliğidir. Bu arada kalma durumu nedeniyle haber merkezleri ilçeyi değil, ili esas alıyorlar. O zaman Tarsus’un durumu arada kaynıyor. Bir de o eski zamanlarda her gazetenin küçük ilçelerde muhabiri bulunmuyordu. O zaman ilden gönderilen muhabirin haberleri üzerine Adana ya da Mersin haber merkezi vs. yazıyordu. Tabii ki kabahat, yaşadıkları kentlerde çekilen filmlere sahip çıkma konusunda eksik kalan Tarsuslularda ve Tarsuslu gazetecilerde belki. Elbette bu da Tarsus’un dinamiklerdeki eksikliğin bir sonucudur. GEÇMİŞİN İZLERİ KORUNABİLİRDİ -Yine Tarsus’ta tarihi değerde bir sinema binasının kalmadığını ifade ediyorsunuz. Böyle bir binanın varlığının Tarsus’un kültürel yaşamına nasıl bir katkısı olurdu? Bir zamanlar kışlık ve yazlık 20 kadar sinemanın bulunduğu Tarsus’ta bu sinemalardan çoğu kapandı ve yıkıldı. Geriye sadece St. Kuyusu yakınında bulunan ve Kültür Bakanlığı’nın eski evlerle birlikte kamulaştırdığı kışlık Aile Sineması salonu ile uzun yıllar önce düğün salonuna dönüştürülen Kent Sineması kaldı. Onlar da artık sinema değil. Bu sinemalardan bazıları anı ve anıt niyetiyle kamulaştırılabilir ve onarım sonrası yeninden amacına uygun bir yaşam bulabilirdi. Ama hiçbir yerel yönetim bunu akıl etmedi; dahası işine gelmediği için yapmadı. “Ahlak bozar” diye bir sinema salonu açmaya hiç yanaşmayan belediye başkanı da gördü, Tarsus. Kentleri kent yapan pek çok şeyden söz edilebilir, kent kültürünü oluşturan ve toplumsal gelişmenin dinamiklerinin önemli bir ayağı da kültür-sanattır. Kentlerin kültürel iklimini oluşturan tiyatro ve sinema salonları, sanat galerileri, entelektüel yayınlar ile buralarda üretimi gerçekleştiren sanatçılardır. Elbette Tarsus’ta en azından üç beş sinema salonu korunsa ve yaşatılsaydı sadece geçmişin izlerini taşıyan tarihi bir değer olmayacak, aynı zamanda kültür ve sanatın kentte soluk alacağı atar damarlardan biri olacaktı. Talihsizlik şudur ki, bırakın üç beş sinemayı yaşatıp bugüne taşımayı, Cumhuriyet’in 10’uncu yılı anısına inşa edilmiş Şar Sinema ve Tiyatrosu’nu yerle yeksan etmişiz. Şar Sineması’nın özelliklerinden söz eder misiniz? Mimari olarak nasıl bir eseri kaybetmiş, Tarsus… Şar Sinema ve Tiyatrosu, Tarsus Belediyesi’nce 1933 yılında bir Sovyet mimara yaptırılmıştır. Oldukça ilginç ve estetik mimarisiyle, başka bir binanın, iş merkezinin ya da pasajın eklentisi değil, bağımsız bir sinema salonuydu. Tarsus Belediyesi burayı bir süre işlettikten sonra iki otobüs karşılığında sinemayı devretti. Sinemayı alanlar da 1970’li yılların sonuna kadar işlettikten sonra yıktılar ve yerine bir iş hanı yaptılar. Şar Sinema ve Tiyatrosu’na ait eldeki birkaç fotoğraf ve belgeden başka bir şey yok. Tarsus Belediyesi kendi arşivini tümüyle yok etmiş. Sinemanın planlarını çizen Sovyet mimar öldüğünde ona kalan çizimleri ve belgeleri alıp saklamayı akıl edememişler, etseler de imha edilenler arasında yerini almış. Evet sadece Şar Sinema ve Tiyatrosu bile yıkılmaktan kurtarılsaydı elbette Tarsus’un kültür sanat yaşamına çok katkısı olacaktı. Özellikle 2000’li yıllardan bu yana Tarsus sinema ve dizi filmler için bir plato gibi oldu. Kentin tarihi evleri, eski sokaklar ve park, baraj ve şelale gibi doğal mekanlar film setine dönüştü. Bu çekilen filmlerin İstanbul dışında bir de çekildiği kent Tarsus’ta yerel galasının Şar Sinema ve Tiyatrosu’nda yapılması büyük zenginliklerden biri olurdu. Ve her şeyden önce de yaklaşık 100 yıllık varlığı ve temsil ettikleriyle bu tarihi kentin bir kültür abidesi, bir sanat simgesi olacaktı. Ne yazık ki Tarsuslular buna da sahip çıkma becerisini gösteremediler. KATKI KOYAN DİNAMİKLER YOK; DİNAMİTLER VAR -Kitapta sizin de sinema adına çabalarınızın epey bir yer kapladığını görüyoruz. Sizin dışınızda Tarsus’ta sinema sanatına yerelden katkı sunan dinamikler adına neler söyleyebilirsiniz? Tarsus’ta sinema sanatına yerelden katkı koyan dinamikler yok, dinamitler var. Hep imha edilme yoluna gidilmiş. Tarsus’ta sinema adına gönüllü bir iki kişinin sınırlı çabası dışında bir şey rastlamak mümkün değildir. Artık şimdi rant dönemi yerel yönetimler bile sinemaya dönüp bakmıyorlar. Bazen çeşitli kentlerde açık hava sineması yapıyorlar. O da şov amaçlı, oy kaygısıyla halka şirin görünmek ve solcuları tav etmek için. Belediyelerde asıl filmler başka türlü çekiliyor. Sinema kimsenin umurunda değil. -Tarsus’ta çekilen Yeşilçam ve sonrası dönem filmlerin kentin tanıtımına katkısı konusunda neler söyleyebilirsiniz? Tarsus’ta Yeşilçam filmleri 1960 ve 1970’li yıllarda çekildi. Yukarıda da anıldığı gibi filmlerin özellikle Adana’da çekildiğine dair basın haberleri nedeniyle kentin tanıtımına katkısı son derece sınırlı oldu. Ancak 2000’li yıllardan bu yana Tarsus’ta çekilen filmler, kentin tanıtımına katkısı oldu ve kentin tarihi yapıları ya da lezzetleri için çevre illerden ziyaretçiler gelmeye başladı. Bunda artık medya ve iletişim araçlarının gelişmesi ve TV dizilerinin popülerleştirilmesinin etkisi var. ŞAR SİNEMASI YENİDEN İNŞA EDİLMELİ -Tarsus’ta sinemanın geleceği açısından ne görmek istersiniz? Tarsus gibi 10 bin yıllık geçmişe sahip, tarihinde 4 kez başkentlik yapmış olan ve antik çağda çok sayıda felsefe okulunun bulunduğu ve onlarca filozofun yetiştiği bu kentte yeniden yazlık ve kışlık sinemalar olmalı. Örneğin Tarsus Belediyesi sattığı ve yıkılmasına izin verdiği Şar Sinema ve Tiyatrosu’nu eldeki fotoğrafa bakarak aynı mimari tarzda yeniden inşa ederek geçmişe dönük bir özür dileyerek, özeleştiri sunup bir vefayı, bir gönül borcunu ödemelidir. Geçmişte hep Tarsus’un il olması için bir özlem vardı. Ama Tarsus önce kent olmayı becerebilmelidir. Kent olmayı başarmış bir yerleşimin de il olmaya ihtiyacı yoktur zaten. Kent olabilmek için ise kültür ve sanatçılar ile kültürün ve sanatın ögesi sinema ile tiyatro salonlarına, sanat galerilerine, kente yakışır yerel gazetelere, entelektüel dergilere sahip çıkmak gerekir. Kültür sanat yoksa kentte yok, kentli de yoktur. Gerçek kentsel dönüşüm kültür ve sanatla gerçekleşir. Yoksa kent dediğiniz şey önce çoraklaşır, çölleşir. Sonra da köyleşir.