Türkiye’de ilk kadın seramik sanatçısı olarak tarihler onu not düştü. 25 yıl önce vefat ettiğinde sadece eserleri ile...

Türkiye’de ilk kadın seramik sanatçısı olarak tarihler onu not düştü. 25 yıl önce vefat ettiğinde sadece eserleri ile değil bilge duruşuyla da iz bıraktı. Bugün Koral’ı anlatacağız Ayşe Kulin’in biyografik romanı “Füreya” (2000) onu anlatır. Bazen keşke yaşarken yazılsaydı dediğim olur. Yine de Ayşe Kulin’in çok yerinde bir görevi yerine getirdiğini teslim etmek gerekir. Zira, Füreya Koral gibi bir insan kendi koşulları içinde kolay yetişmedi, yetişmiyor. Bir de Yavuz Turgul’un “Gölge Oyunu” filminde görürüm onu. Sırf onu görmek için kaç defa izlemişimdir filmi. Turgul, filmlerindeki konukluklarla dahi, nasıl bir Türkiye’den yana olduğunu gösteren bir yönetmen. Füreya Koral’ı kamera karşısına oturttuğunda Koral, 82 yaşındaydı. İyi ki de konuk olmuş filme. Elimizde sinema tarihimiz için çok özel bir örnek var. Bakalım kimmiş Füreya Koral. 1910 yılında Büyükada'da doğdu. Babası Mehmet Emin Koral, annesi Şakir Paşa'nın kızı Hakiye Hanım idi. Birçok sanatçı yetiştirmiş Şakir Paşa ailesinin bir üyesi olarak iyi bir öğrenim gördü; sanatla iç içe bir yaşamı oldu. Ressam Fahrelnisa Zeid ile Aliye Berger teyzeleri, yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı dayısıdır. KILIÇ ALİ İLE TANIŞMA Notre Dame de Sion Kız Lisesi'nde öğrenim gördükten sonra bir süre İstanbul Üniversitesi'nde Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etti. Dönemin ünlü Macar keman virtüözü, sonradan Füreya'nın teyzesi Aliye Berger ile evlenecek olan, Charles Berger'den özel keman dersleri aldı. İlk evliliğini Bursalı bir çiftlik sahibi ile yaptı ve Bursa'ya taşındı. Bu evlilik, iki yıl sürdü. İkinci evliliğini o zaman milletvekili olan Kılıç Ali ile yaptı ve Ankara'ya yerleşti. Bu evliliği sırasında dönemin siyasetçilerini, sanat ve edebiyat dünyasından insanlarını tanıdı. 1938'e dek eşi ile birlikte Mustafa Kemal'in yakın çevresinde bulundu. Mustafa Kemal'in vefatının ardından 1939'da eşi ile İstanbul'a taşındı. 1940-1944 arasında müzik eleştirileri yazdı, çeviriler yaptı. 1945'te verem teşhisi konuldu. Tedavi için 1947'de İsviçre'de Leysen'de bir sanatoryuma gitti. Uzun süren tedavi döneminde, Londra'da bulunan teyzesi Fahrelnissa Zeid, sanatla uğraşıp vaktini verimli geçirmesi amacıyla ona bazı materyaller göndermişti. Bunlar arasında bulunan seramikçilik alet ve materyali dolayısıyla ilk defa seramikçiliğe ciddi bir uğraş olarak başladı. Çalışmalarını tanınmış Fransız seramikçi Georges Serré'nin desteği ile, Paris'te özel bir seramik atölyesinde sürdürdü. İlk seramik ve taş baskı sergisini 1951'de Paris'te M.A.I Sanat Galerisi'nde açtı. Aynı yıl yurda döndü, yapıtlarını Maya Sanat Galerisi'nde sergiledi. Seramiğe Türkiye'de devam etmek için Paris'te yaptırdığı seramik fırınını İstanbul'a getirtti. Çalışmalarına başlayamadan hastalığının nüksetmesi üzerine Paris'e giderek o dönem çok yeni bir tedavi yöntemi olan, riski yüksek bir operasyon geçirdi; birkaç ay sonra hastalığı yenmiş olarak döndü. Eşinin ondan seramikle uğraşmayı bırakmasını istemesi üzerine Kılıç Ali ile olan on dokuz yıllık evliliği boşanma ile sonlandı. ŞAKİR PAŞA APARTMANI’NDA BİR ATÖLYE Yaşamını profesyonel bir kadın sanatçı olarak sürdüren Koral, başlangıçta seramiklerini Göksu'da halk geleneğini sürdüren fırınlarda ve Eczacıbaşı'nın fabrikasında pişirdi. 1954 yılında Şakir Paşa Apartmanı'nda özel bir atölye kurdu ve yirmi yıl bu atölyede çalıştı. Atölyesi Ayda Arel, Alev Ebuzziya, Leyla Sayar, Bingül Başarır, Candeğer Furtun, Binay Kaya, İlgi Adalan, Jale Yılmabaşar ve Mehmet Tüzüm Kızılcan'ın aralarında bulunduğu genç seramik sanatçıları için önemli bir buluşma noktası oldu. 1957'de Rockefeller öğrenim bursu ile Amerika’ya davet edilen Füreya, daha sonra Meksika'ya giderek Aztek ve Maya kültürlerine dair araştırmalar yaptı. Meksika'da yaygın olan duvar resmi geleneğinden etkilendi. ULUSLARARASI ÖDÜLLER Çalışmaları 1955'te Cannes Milletlerarası Sergisi'nde Gümüş Madalya, 1962'de Prag Milletlerarası Sergisi'nde Altın Madalya, 1967'de İstanbul'da Gümüş Madalya, Washington Smithson Enstitüsü'nde ödül, Fransa'daki Vallarius bienalinde onur diploması, 1981'de Kültür Bakanlığı Özel Ödülü, 1986'da Sedat Simavi Vakfı Plastik Sanatlar Ödülü ile ödüllendirildi. Yapıtlarında tekrara girdiğini düşünen sanatçı, en çok bilinen çalışmalarından olan "Evler" serisi ile Sedat Simavi Vakfı ödülünü aldıktan sonra seramiği bıraktığını açıkladı ve kendi dünyasına kapandı. Çok ender de olsa dışarı çıktıkça gördüklerinden çok etkilendi. "Boş gözlerle bakan; nereye niçin gittiğini bilmeyen insanlarla karşılaştığını" ifade eden Koral böylece 1990 yılında "Yürüyen İnsanlar" adlı pişmiş toprak heykelciklerini üretti. "Yürüyen İnsanlar" adlı serisi, 1992'de 40 sanatçının panolarıyla beraber "40. Sanat Yılında Füreya Koral'a Saygı" sergisinde Maçka Sanat Galerisi'nde yer aldı. Koral, ilk sergisini 1951 yılında Paris'te açtığında seramiğin sanat olarak sergilenmesi batıda da yeni bir olguydu. Koral'ın sanatının içeriği ve biçimsel özellikleri dönemin batı sanatı içerisinde hayli ilgi uyandırdı. Eserlerinin doğu kültürünün bazı simgelerini, kimliklerini, kolektif bellek öğelerini taşıması, seramiğe zanaatla sanatı birleştiren anlatımsal yaklaşımı, yenilik ve orijinallik olarak algılandı. Eserlerini aynı yıl İstanbul'da sergiledi ve İstanbul'da da ilgi gördü. GELENEKSEL İLE OLAN BAĞI Tabaklar başlıca formlarından birisi idi ancak her şeyden önce duvar panolarını önemsiyordu. 1955-1975 yılları arası büyük boyutlu seramik duvar panolarıyla çeşitli yapıların iç ve dış yüzeylerini bezedi. Bu çalışmalarıyla geleneksel çini sanatını yeniden mimariye kazandırdı. Duvar panolarının çoğunluğu dönemin sanat akımını yansıtan soyut karakterdedir. Osmanlı camilerinde görülen İznik çinilerinin durgun, ölümsüzlüğü çağrıştıran havasına karşılık, eserlerinde İstanbul’daki güncel yaşamının uzantısı olan bir hareketlilik yorumu getirmiştir. 1968’de yaptığı "Divan Pastanesi Panosu" bunun en yetkin örneklerindendir. 1970'lerde iç ve dış mekan panolarının yanı sıra obje tasarlamaya ağırlık verdi. 1973 Tuzla’daki İstanbul Porselen Fabrikası için özel bir seri tasarladı. Eserlerinde geleneksel form ve desenleri çağdaş yorumla işledi. Sanatçının başlıca eserleri arasında, 1963 yılında Ankara'da Ulus Çarşısı'na, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'na, 1966 yılında İstanbul'da Ziraat Bankası'na, 1969 yılında İstanbul Divan Oteli'ne yaptığı panolar sayılabilir. MAHALLE ADINDA BİR SERİ 1973’te Arif Paşa Apartmanı’na taşınan sanatçı, burada dairesinin penceresinden gördüğü sıra evlerden aldığı ilhamla yeni bir seri meydana getirdi. 1980-1985 arasında "Mahalle" ismini verdiği birbiri içine girmiş küçük seramik ev kompozisyonlarında bu sefer "yeniden anımsatma”, akılda kalanlarla "yeniden kurabilme" amacıyla eski İstanbul sokaklarını ele aldı. Değişen toplumun hız ve yapısına dair gözlemleri onu daha sonra "içi boş" insan figürlerinden oluşacak bir heykel serisine yöneltti. 1951’den itibaren yurt içinde ve dışında 32 sergi açtı. Eserleri Paris'teki Salon d'Octobre, Meksiko'daki Modern Sanat Müzesi, Prag'da Napstkovo Müzeum, Washington'da Smitshonian Institute ve Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki galerilerde sergilendi. 25 Ağustos 1997'de 87 yaşında İstanbul'da öldü.