Eren Bülbül ve J.Ast.B.Çvş.Ferhat Gedik. İkisi de Trabzon’un Maçka ilçesi kırsalında, 11 Ağustos 2017’de bölücü terör örgütü mensuplarıyla sağlanan sıcak temas sırasında şehit düştü....

Eren Bülbül ve J.Ast.B.Çvş.Ferhat Gedik. İkisi de Trabzon’un Maçka ilçesi kırsalında, 11 Ağustos 2017’de bölücü terör örgütü mensuplarıyla sağlanan sıcak temas sırasında şehit düştü. Eren Bülbül henüz 15 yaşındaydı. Yaşı küçük, yüreği büyük Eren’i kurtarmak için jandarma Gedik canını siper etmiş, üzerine kapanmıştı. Gedik’in üzerinden 41 kurşun çıkarıldı. İki şehidimizin haberi, tüm Türkiye’yi yasa boğmuştu. Saldırı günü, bir profesörün telefonu çaldı. Kendisine, tıp dünyasının en prestijli ödüllerinden birine olan GQ Men Of The Year Yılın Bilim Ödülü’ne layık görüldüğü bilgisi verildi. Telefon geldiğinde, saldırı haberlerini izliyordu televizyonlardan. Üzülmüş, gözleri dolmuştu. Ödül haberi, duygularının önüne geçemedi. Yaklaşık bir yıl sonra, kendisine layık görülen ödülü almak için düzenlenen organizasyona katıldı. Teşekkür konuşması için sahneye çıktı. Yaptığı konuşmada, “Ödül haberini aldığımda çok duyguluydum. Çünkü, o gün Trabzon’da bir çocuk evinin önünde vurulmuştu. Onu korumak için bir astsubay üzerine kapanmış ve üzerinden 41 kurşun çıkmıştı. Ben o gün dayanamadım. Ödül haberini aldıktan sonra, ‘ben bu ödülümü Eren Bülbül’e ve şehit astsubay Ferhat Gedik’e ithaf ediyorum’ dedim. Aslında beni buraya getiren şey aldığım ödül değil. Ben, Eren Bülbül’ün ailesine, o şehit astsubayımın ailesine ve de şu an Afrin’de olan tüm Türk çocuklarına selam vermek için geldim” dedi. Sesi titriyordu konuşurken. Yüreği buruktu. 11 Ağustos 2017’de kafasına koyduğunu yapmıştı. Herkesin olayı unutmaya başladığı günlerde, iki şehidin adını yad etmiş, Afrin’deki Türk askerine selamı göndermişti. Kan ve kök hücreden, yapay deri üreterek, tıp dünyasının en prestijli ödüllerinden birine layık görülen bilim insanı, bir anlamda, Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesiyle ‘buluş’turmuştu. O günkü konuşmasıyla gündeme oturan o bilim insanı, kısa bir süre önce tekrar gündeme geldi. Bir grup ‘kahramanlarım’ dediği yol arkadaşlarıyla, araştırmalar yapmak için laboratuara girdi. Yazılı ve görüntülü medyanın ilgi odağı oldu. Yüzlerce haber sitesi ondan bahsetti. Tanımayanlar bile adını ezberler oldu. Korona salgınıyla ilgili ondan gelecek haberlere kilitlenmiştik. O ise, ’23 Nisan bekleyin’ diye mesaj verdi. İlk bilgilendirmesini sosyal medyadan yaptı. Korona virüsüne karşı geliştirilecek aşıyla ilgili günlerce çalışma yapan bilim insanı bir anda hedef tahtasına konuldu. Ve hakkında linç kampanyası başlatıldı. Türkiye aslında onun adını ‘Ergenekon’la duydu. FETO terör örgütünün içeriye attırdığı ilk bilim adamı oldu. Ardından aldığı ödül ile gündeme geldi. Yaşları 22 ile 38 yaş arasındaki bir grup bilim insanıyla 17 Mart’ta laboratuara girdi. ‘23 Nisan’da müjde vereceğiz’ dedi. O günden bugüne kadar güneşi hiç görmeden çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar. Herkesin korona virüsü nedeniyle birbirinden kaçtığı bir dönemde, 2 litre korona virüsle çalıştılar. Hedef tahtasına oturtulunca, “Kahramanlarımla birlikte bataklıkta çalışıyoruz. Yüzümüzde çamur var. Beyaz yakalılar konuşuyorlar. Bu kadar kısa sürede 6 proje, 4 ürün, 3 makale çıkardık. 40 yıl sonra ilk defa bir aşıyı ürettik ve test aşamasına getirdik” diye kendini savundu. Evet, Prof. Dr. Ercüment Ovalı’dan bahsediyorum. Tanımayanlar, tanısın, ahkam kesenler sussun istiyorum. Bir bilim insanının öyle kolay yetişmediğine dikkat çekerek, bilenin de bilmeyenin de klavye kahramanlığı yapmaya kalkmamasını istiyorum. O, bilim insanı adı üstünde hele ki adının önünde Prof. titri varsa oturup düşünmek gerekli. Hedef tahtasına konmamalı, korunmalı. Hele hele bunu yapanlar asla ve asla bilim adamları olmamalı.