Irvin Yalom’un Divan’ını okuyorum bu hafta. Bir terapisti ve özellikle terapi hayatında yaşadıklarını anlatıyor. Bazen farklı terapistler o kadar güzel çekişiyor ki kitapta, hepimizin en dibimizde bir...

Irvin Yalom’un Divan’ını okuyorum bu hafta. Bir terapisti ve özellikle terapi hayatında yaşadıklarını anlatıyor. Bazen farklı terapistler o kadar güzel çekişiyor ki kitapta, hepimizin en dibimizde birer insancık olduğunu yüzümüze üflüyor kitap. Bakalım daha ne kadar çekişmeli geçecek, merak ediyorum. ‘Lying on the couch’ bir divanda uzanmak terimi, psikanaliz terapilerinde daha sıklıkla kullanılan bir durum. Kitap da adını buradan alıyor. Sadece tek bir ekolün elinde değil tabii ki divanlara uzanıp içinizi dökmek. Mesela geldi birisi, ‘Ben uzanacağım şuraya öyle anlatacağım kendimi’ dedi. ‘Bu salonda uzanmak yasaktır’ diyemiyorsunuz, nasıl rahat ediyorsa öyle yapmasını bekliyorsunuz çünkü. Ben de hemen gidip bir terapistin divanına uzanmayı denemeliyim. Nasıl hissettirdiğini çözemedim çünkü.. *** Bu hafta çok hareketli bir haftaydı benim için. Bazı haftalarda terapi oturumlarının daha dolu nitelikli ve sıkı geçtiğini hisseder oldum. Birilerinin gelişimlerine tanıklık etmek çok güzel, hep anlatıyorum zaten. Ama bunun ötesinde bir öz de var ya terapide, şu beni benden alan. Karşınızdaki kişiyle birlikte kaybolup yepyeni bir yere çıktığınız. Sizden de bir şey alan ya da veren. O yer çok dolu hissettiriyor sanırım bana. El ele verip bir inşaat yapıyormuşuz gibi.. İlginç.. *** Son birkaç günüm Twitter’da bazı resimler ve konulardan kaçınmakla geçti. Sonra dedim ki kendime, niye kaçınıyorum ki yahu! Ülkemizde her zamanki garipliğiyle bir şeyler yaşanıyor da biz mi bakmaya ve konuşmaya utanacağız. Hala bir şeyler yazmıyorum ama fikirlerim bende kalsın, yazılanları okuyorum bol bol. Anlayamıyorum.. *** Gene internette gezerken çocuklarıyla ilgili paylaşım yapan bir sürü dostlara ve farklı insanlara rastlıyorum. Bu ‘bizi seçtiğin için teşekkür ederiz yavrum’ durumunu birileri bana açıklayabilir mi? Prenses ve prens ilan ettiğimiz çocuklarımız, dünyanın onların tacını alacak hareketleriyle, zorluklarla karşılaşınca yıkılmasınlar sonra, dikkat edelim.. *** Tam da prensleşmiş çocukları düşünürken aklıma evrimsel beslenmeyle ilgili harika detaylar veren bir hocam geliyor. Dinlerken aydınlatmıştı beni. Çocuğu vardı onun da. Yemek yemediğinde evin bazı yerlerine onun yiyebileceği-elma armut tarzında ürünleri- koyar ve acıktığında bulabileceğini söylerdi. Çok eski zamanda insanlar bulduklarını yerdi, öyle her zaman ulaşabilecekleri yemek yoktu, bu yüzden elinizde yemekle çocuğun peşinde koşmak mantıksızdır diyip konuyu sıyırırdı hemen. İnsanlığın özüne dönüş, insan gibi hisseden çocuklar ve bireyler, oh ne güzel! Diğer hafta başka düşüncelerde görüşmek üzere!