Bu hafta listede sakinlikle hiç alakası olmayan bir yere oturduğum ve oradan kalkamadığım bir hafta oldu benim için. Haftanın çıktılarına birlikte göz atalım isterim.. Öncelikle terapi oturumlarınd...

Bu hafta listede sakinlikle hiç alakası olmayan bir yere oturduğum ve oradan kalkamadığım bir hafta oldu benim için. Haftanın çıktılarına birlikte göz atalım isterim.. Öncelikle terapi oturumlarında- ya da terapi atmosferiyle alakalı olmasa da oturumlara benzeyen görüşmelerde- apayrı noktalardan çıkıp hiç ortak noktalara varamadık. Hayret.. Genelde ortak bir noktada buluşurduk hepimiz. Bu hafta dağınığız. Birimizin diğeriyle alakası yok. Hepimizin derdi apayrı. Bazen de böyle oluyor işte, bu dağınıklığı görmek de güzel yalnız. Bir yerlerde tekrardan buluşacağız ve üst üste koyduğumuz problemlerimiz harika şeylere benzemeye başlayacak, merak etmeyin. *** Gerçi merak etmeyin dedim ama, neden buluşuyoruz ki birbirimizle? Hiç buluşamayacak noktalarımız olamaz mı? Bazen, öylece bir kırmızı ışıkta dururken mesela, zihin bekleme moduna alıyor kendini ve bir şeyler düşünmeye başlıyorum. Değer verdiğim insanları düşünüyorum mesela. Siz hiç gereğinden fazla bir şeye değer verdiniz mi? Ekşi sözlükte gezinirken de gördüm bunu dün. Çok iyi niyetli olan bir insanın asabi ve saldırgan bir karaktere dönüşmesini yorumluyorlar. Biri diyor ki çok değer verip karşılığını alamamıştır, kazık yemiştir, hayatın gerçek yüzünü görmüştür vs. liste böyle uzuyor. Değişkenlik gösterse de bir çoğumuz böyle düşünüyoruz biliyorum. Ya bu savaş enerjisi nereden çıkıyor? Neden o böyle biridir deyip geçemiyoruz mesela? Hayatın gerçek yüzü, neden savaşla ve kötülükle eş değer bir etikete yapıştırılıyor hemen? Enteresan.. *** Bu etiketi birçok konuda görebilirsiniz. Sevginin içinde bile vardır kötü etiketler. Aşk acıtır, güven zedeler, sevgi kök söktürür, huzur bozulmak, ahlak yıkılmak için midir? Kuşaklar arası tartışmaya dair bir köşe yazısını okuyorum geçen gün. Birbirimizi anlayabiliriz diye başlıyor yazılar. Yahu, anlayamayız belki de. Nasıl anlayalım. Bir yılda, bırakın bir yılı birkaç ayda bile nasıl hallere gelebildiğimizi pandemi bize göstermedi mi? Belki de hiç anlayamayacağızdır birbirimizi. Farklılıklarımızdan beslenmek, bilirimci egoları bir kenarı bırakmak ve görmek istediklerimizi görmenin dışında birbirimize gerçek anlamda bakmakla başlasak senaryoya, bu film daha güzel bir yere gitmez mi? Bilirimci ego derken, iki taraf için de net bir şekilde işleyen bir denklemden bahsediyorum. Bir tarafın bilgi birikimine ve deneyimine karşı inanılmaz bir bilgi çağındaki hızlı tüketim ve cehalet. Garip bir çatışma. Benim neslim, 90’ların çocukları çok sıkışık bir zeminde kalıyor çünkü. Ne üst tarafa sığıyor ne de alt tarafa. Farketmiyor gerçi, bakmakla görmek arasındaki ciddi fark bizde de işliyor. Kuşaklara sığdırmasak bu meseleyi, birey bazında ele alabilsek, bu kör koyunlaşmayı da engelleriz belki. Bilemiyorum.. *** Haftayı çok dökmeyeyim. Diğer hafta buluşmak üzere, Keyifli haftalar dilerim!